Cihad-ı Ekber
Büyük Cihad
Nefisle Cihad
İMAM HUMEYNÎ (R.A)
Çeviri:
Ali Nurhah
Tarama & Tashih: Muhammed ÇİÇEK
eKitap: Muhammed H.İPEK
Rahman ve Rahîm Olan Allah'ın Adıyla
«İş işten geçmeden, düşmanlar tüm dinî ve ilmi meselelerinize el atmadan düşününüz ve uyanık olunuz. Kalkınız, öncelikle nefsinizi terbiye ve tezkiye etmeye önem veriniz. Kendinize bir çeki düzen veriniz. Düzenli ve tertipli olunuz. İlmî müesseselerde nizamı ve intizamı sağlayınız»
«Her şeyimizi yağmalamak isteyen sömürgeciler, bırakmıyorlar ki dinî ve ilmî müesseselerimizde 'insan' yetişsin. Onlar insandan korkuyorlar. Eğer bir ülkede 'insan' yetişecek olsa bu onların huzurlarını kaçırmakta ve çıkarlarını tehlikeye sokmaktadır»
İmam Humeyni
Büyük Cihad...
Mutluluk dolu ve insanlık unsurunu öne çıkaran bir yaşamın; ilerleme, daha iyi bir hayat sürme ve mutlu bir toplum meydana getirmek için çaba sarf etmek ve mücadele etmekten başka bir anlamı yoktur. Yemeyi, içmeyi, yapıp yıkmayı, gece gündüz mide için tekrar tekrar durmadan koşuşturmayı, silahların gölgesi altında bir yaşam sürmeyi, ilim ve yüceliğin parlak güneşinden, medeniyet ve ilerlemeden, ahlakî melekelerin nimetinden mahrum kalmayı insan için «şerefli bir yasam» kabul etmek mümkün değildir. Hz. Hüseyin b. Ali, yaşamı; akide vecihaddan başka bir şey olarak görmüyordu (Hayat, iman ve cihad'dır): İman ve akide yolunda yapılan bir cihad... Hürriyet ve bağımsızlık için yapılan bir cihad... Kaybedilmiş hakları tekrar almak için yapılan cihad... Ezilmişlere zulüm görmüşlere yardımı bayraklaştırmış bir cihad... Zalimlerin ve adaletsizlerin başını ezmek ve onları yok etme hedefini güden bir cihad... İlim, fazilet, ilerleme ve medeniyet yolunda yapılan bir cihad... Ve nihayet en önemlisi de nefisle yapılan ci-had... Hz. Peygamber (saa)'in deyişiyle, en büyük cihad»... (1).
Aslında Peygamberlerin gönderilme gayesi ve aziz İslam Peygamberi'nin (saa) risaletinin sebebi; güzel ahlakın tamamlanması, insan aklının, ruhunun ve iradesinin terbiye edilmesi, insanlığın aydınlığa, ilerlemeye ve medenileşmeye doğru olan yolculuğunda rehberlik edilmesidir (2). Peygamber'e (saa) göre bin insanın terbiye edilmesi ve olgunlaştırılması, onun üzerine güneş ışınlarının akmasından daha iyi ve yücedir (3). Öyle ki, Kur'an'îbakış açısına göre büyüklük ve şahsiyet sahibi olan kimse, üstünlük ve zühdlük melekelerini kazanma yarışında diğerlerini alt eden kimsedir (4).
Nefisle mücadele İslam'da o kadar önemli bir olgudur ki, insan yaşamındaki güzel davranışların mihverini ve hayatındaki nizamın temelini teşkil eder. Eğer hayat sadece maddî değerler üzerine oturarak maneviyattan, ruhaniyetten ve fazilet, melekelerinden mahrum kalacak olursa, karamsarlık, kayıtsızlık, kanun ve nizamtanımamazlık, başkalarına karşı güvensizlik meydana gelir ve bu kötü hasletler insanın yakasına yapışarak onu uçuruma ve yok olmaya sürükler. İnsan hayatındaki vahşîlik, yabanîlik, saldırganlık ve diğer tüm hayvani hasletler sürekli bir artış gösterir. Bilimler, buluşlar, keşifler ve teknolojilerden gelen şeylerin insanlara hür bir yaşam temin etmesi ve onların sırtlarındaki yaşam yükünü hafifletmesi, insanı huzura kavuşturması beklenirken; dünya isteklilerinin ve bencillerin, çıkarlarına ulaşmaları için birer alet durumuna gelmektedirler. Hatta toplumları esaret zincirine bağlamak ve onları aldatmak için araç olarak bile kullanılabilmektedirler. Bu nedenledir ki, bugünün karanlık dünyası, hayatiyetini maddî temeller üzerine oturtmuştur. Kendisinde ahlakî karakterden ve insanlık özelliklerinden hiç bir şey yoktur. Görüyoruz ki, makine medeniyeti, teknolojik ilerlemeler, atomun keşfi, uydu yapımı, uzayın keşfi ve ay küresine gitmiş olmak; insanların hayvanı vahşiliklerinden bir şey azaltmadığı gibi, toplumu muzdarip eden dertlere de herhangi bir şekilde ilaç olamamaktadır. Aksine ızdırap, başkaldırı, sarhoşluk, huzursuzluk ve sersemlik alabildiğine artmış; kara ifrit, savaşı ve kan akıtmayı bugünkü toplumda, barbarlık ve mağara döneminden daha çok hâkim kılmış ve dünyayı bir savaşın eşiğine getirmiş olarak, yuva söndüren, ocak yıkan birinin edasıyla karşıya geçmiş bu hali seyretmektedir.
Dünya süper güçleri, tüm güçlerini daha modern ve daha iyi silahlar yapma yolunda harcamaktadırlar. Eğer geçmişte, gece karanlığı mesabesindeki cehaletler, iki ordu arasında savaşın patlak vermesine ve bir daha sona ermemesine neden olmuşsa, bugün de makine uygarlığı ve bilimsel canavarlığın sayesinde savaş gece-gündüz, ay-yıl tanımadan ve savaş meydanlarına bile sığmadan devam etmektedir. Eğer Emilyanof'un (1820-1859 yılları arasında gayri resmi kurumlarda, silahsızlanma konusunda verdiği son konferansta) söylediklerine bakılırsa, meydana gelen 29 savaşta 800 bin insan can vermiştir. 19. yüzyılın son kırk yılında meydana gelen 106 savaşta ise öldürülenlerin sayısı 4.400.000'e ulaşmış bulunmaktadır. Atom çağı, uzay çağı denilen bugünkü asrımızın ilk yarısında meydana gelen 117 savaşta ölenlerin sayısı 5 milyon kişiye ulaşmıştır. İkinci dünya savaşında bombalar sonucu 2 milyon kişi ölmüştür. Günümüzde ise Amerikan emperyalizmi sadece Vietnam savaşında 7 milyon kişiyi bombardımana tutmuş ve aynı miktarda askerî mühimmat kullanarak 90 bin kişiyi de kimyasal silahların bombardımanına maruz bırakmıştır. Bugünün cemiyeti bir tür sersemlik, şaşkınlık ve melankolik bir durum yaşamaktadır. Duçar olduğu bu makineli yaşamın mahvedici etkisinden, kendisini ölüme terk ederek sıyrılmaya çalışmaktadır. İntihar, kargaşa, cinnet kertesine varan başkaldırı, gün be gün artan delilikler ve beraberinde getirdiği bir sürü ilaçlar, hippi vb. onlarca isimle ortaya çıkan gruplar; maddi temeller üzerine oturarak maneviyattan ve ahlakî değerlerden uzak kalan makine uygarlığının yalnız başına insanlığı mutlu edemeyeceğini, huzura, fazilete eriştiremeyeceğini göstermektedir. Doğrudur, bilim ve teknoloji denilen canavar bugün uydu yapabiliyor, ,uzayı keşfedebiliyor, insanı ay küresine gönderebiliyor. Ama insanı terbiye etmekten acizdir. Toplumu, öncekinden daha fazla maddiyat ve şatafata boğarak nefsi hevaları ve hayvani arzuları takviye etmektedir. Eğer bunlar İslam'ın maneviyatı, ruhaniyeti ile ve nefsi melekelerle, ahlakî seciyelerle birleştirilmezlerse toplum büyük zarar ve ziyana uğrar. Nitekim bugün birçok problemlerin, açmazların insanlığın yakasına yapıştığını görüyorsunuz.