25 Ekim 2014 Cumartesi

ÖZGÜRLÜĞÜN ANAYASASI ( Constitution of Liberty ) FRIEDRICH AUGUST VON HAYEK : Sağlam bir kitap 'Bir kitap okudum hayatım değişti' sözünü zaman zaman işitiriz. Bir kitap bir insanın hayatını gerçekten değiştirebilir mi



ÖZGÜRLÜĞÜN ANAYASASI ( Constitution of Liberty )
FRIEDRICH AUGUST VON HAYEK / BigBang Yayınları
Çeviren: Yusuf Ziya Çelikkaya

Temel bir eser: Özgürlük ile özgür olmama durumu ve bunların her birinden yana olan kurumlar üzerine derinlemesine düşünülmüş bir bildiri. Bildiri üç kısma ayrılmış. Bu üçlü yapı muhteşem bir başarı, birinci sınıf bir düşünürün yüksek bir idealin hizmetindeki eseri."
-The Economist-

"F. A. Hayek ahlâk ve antropolojiden, hukuk bilimi ve düşünce tarihine, oradan refah devleti ekonomisine uzanan sosyal felsefenin mükemmel bir açıklamasını sunar. Kısım 1'de özgürlüğün sadece bir değer olmayıp, tüm moral değerlerin koşul ve kaynağının yer aldığı özgür toplumun ahlâkî temellerini tahlil eder. "Özgürlük ve Hukuk" üzerine olan Kısım 2'de Hayek, Batı insanının bireysel özgürlüğü temin için geliştirdiği kurumları inceler. Kısım 3'te de özel teşebbüs ile sosyalist teşebbüs arasındaki ilişkileri tartışır ve refah devletinin yöntemleri ve hedeflerinin, ihtimallerinin ve tehlikelerinin tam bir tasvirini verir. Bu şekilde, özgürlük ilkelerini, önemli iktisâdî ve sosyal konulara uygulayarak test eder."

YENİ ŞAFAK YAZARINDAN ATİLLA YAYLA dan KİTABA YORUM
Sağlam bir kitap :
'Bir kitap okudum hayatım değişti' sözünü zaman zaman işitiriz. Bir kitap bir insanın hayatını gerçekten değiştirebilir mi bilmem. Belki de bu konuda bir hükme ulaşabilmek için ampirik araştırmalar yapılması lâzım. Bununla beraber, her okuyan insanın hayatında onu derinlemesine etkileyen, hayata ve dünyaya bakışının şekillenmesinde büyük rol oynayan kitaplar vardır. Kendi hesabıma bu tür birkaç kitaptan söz edebilirim. Bu kitapların sonuncusu bu yazının konusu: Londra Üniversitesi profesörlerinden Mark Pennington tarafından kaleme alınan ve tarafımdan Türkçeleştirilen Sağlam Politik Ekonomi (Liberte Yayınları, www.liberte.com.tr).
Politik ekonomi bir melez disiplin. Başka bir deyişle interdisipliner bir dal. Bundan dolayı olsa gerek çok zevkli bir çalışma alanı. Sanıyorum ki sosyal düşünce dünyasındaki en zevkli ve öğretici iki saha siyaset felsefesi ve politik ekonomi. Politik ekonomi iktisat, sosyoloji, tarih, hukuk, psikoloji, felsefe gibi dallardan yararlanıyor. İnsanların iktisadî davranışlarından kamu politikalarına uzanan bir çizgide başarılı ekonomik modellerin, kurumsal çerçevelerin neler olduğunu araştırıyor.
Mark Pennington tanınmış bir klasik liberal. Politik ekonomi ve kamu politikası hocası. Kitabı uzun, meşakkatli bir çabanın ürünü. Bazı yazarlara göre -ki ben de öyle düşünüyorum- büyük filozof F. A. Hayek'in 'Özgürlüğün Anayasası' (1960'ta yayımlandı, Türkçesi Yusuf Ziya Çelikkaya, BigBang Yayınları) adlı klasik eserinden bu yana kaleme alınmış en mühim politik ekonomi kitabı. Kitabı sabırla okuyan herkesin aynı kanaate ulaşacağını sanıyorum.
Pennington'ın işaret ettiği üzere, iktisadî olanlar dâhil tüm insan davranışları bir kurumsal çerçeve içinde cereyan eder. Dolayısıyla, politik iktisatçının yapması gereken, hangi kurumsal çerçevenin en kötü şartlar altında bile en iyi sonucu vereceğini araştırmaktır. Bu araştırmayı yaparken hesaba katılması gereken iki faktör vardır: Bunların ilki bilgi problemidir, ikincisi insanların şahsî çıkar için hareket etmeleridir veya böyle yapmaları ihtimâlidir.
İnsanların bilişsel kapasitesi sınırlıdır. Bu değiştirilemez bir insanî durumdur. Bu yüzden en zeki insanlar bile içinde yaşadıkları toplum hakkında nispî bir bilgisizlik içindedir. Pennington'ın dediği gibi, 'Bu yüzden, sağlam müesseseler insanların doğrudan doğruya farkında olmadıkları şartlara adapte olmalarına izin vermeli ve 'sınırlı rasyonalite' şartları içinde onları hatalardan ders almaya ve zamanla kararlarının kalitesini geliştirmeye muktedir kılmalıdır.'
İnsanlar genellikle kişisel çıkarlarına göre hareket ederler. Bu tespiti biraz yumuşatarak söylersek, insanların kişisel çıkarlarına uygun davranma ihtimâli hayli kuvvetlidir. Bu şu demektir: Ekonomik aktörler iktisadî davranışlarında bir 'ortak iyi'den veya 'kamu yararı'ndan ziyade kendi özgül gayelerini takip edecek şekilde davranabilirler. Şöyle söyleyeyim: İnsanların öz-çıkarları doğrultusunda hareket etmesi kural, tersini yapması istisnadır. Herkes kendi nefsinde test ederek bunun doğru olduğu sonucuna ulaşabilir. O zaman, iyi bir ekonomik kurumsal çerçeve insanları toplumsal yarar sağlayacak şekilde davranmaya itebilmelidir. Başka bir deyişle, ekonomik aktörlere öyle müşevvikler sağlamalıdır ki, aktörler, diğer insanların yararına olacak şekilde davransın. Eğer uygun bir kurumsal çerçeve yoksa kişisel çıkar arayışındaki davranışlar toplumsal hayatın çökmesine sebep olabilir. Uygun kurumsal çerçeve ise kişisel çıkara yönelik eylemleri toplumsal yararın motoruna çevirir.
Bu iki durum, yani insanın bilişsel sınırlılığı ve insanın kişisel çıkarını önemsemesi birer değer yargısı değildir, insanî durumun ta kendisidir. Dolayısıyla, her ekonomik model bunları veri alarak yola çıkmak zorundadır. Böyle yapmazsa işlerliği olmayan ekonomik politika önerilerine vücut vermesi ve bu politikaların yoksulluk, adâletsizlik, çatışma ve çöküş üretmesi kaçınılmazdır.
Penninton'a göre mükemmel olmayan ama zaten hiçbiri mükemmel olmayan mevcut alternatifler arasında en iyisi olan ekonomik model klasik liberal ekonomik modeldir. Buna piyasanın alabildiğine geniş olduğu, ekonomide devletin olabildiğince az yer aldığı model de diyebiliriz. Bu modelin, alternatifi olan tüm devletçi, müdahaleci ve iri devletçi modellerden çok daha üstün olduğu hem teorik olarak gösterilebilir hem de ampirik olarak ispatlanmıştır. Bu modelde devlet
minimal olacak ve insanların yeni denemelere, tecrübelere girişmesinin önü kapatılmayacaktır.
Şüphesiz, bu yaklaşımı kabul etmeyen ve çeşitli şekillerde eleştiren birçok akım var. Çevreciler, feministler, fark politikası taraftarları, sosyal demokratlar, sosyalistler, piyasa başarısızlığı teorisyenleri, yeni piyasa başarısızlığı teorisyenleri, Amerikan liberalleri, komüniteryenler, piyasa karşıtı muhafazakârlar akla ilk gelenler. Pennington kitabında yeni bir teori geliştirmiyor, iktisat ve siyaset teorisine orijinal bir katkıda bulunmuyor, ancak, zaten var olan malzemeyi muazzam bir maharetle kullanarak bütün bu akımların, ekollerin klasik liberal kamu politikalarına yönelik eleştirilerini etkili şekilde cevaplıyor, daha doğrusu darmadağın ediyor. O kadar ki, klasik liberal politik ekonominin muarızlarının bu cevapların altından kalkması bana göre imkânsız. Keşke Pennington'ın eleştirdiği yaklaşımlara mensup yazarlar, akademisyenler Pennington'a reddiye yazsa da durumu görsek.
Sıcak olaylara ve yüksek gerilime alışkın ülkemizde biraz soluklanıp nefes almak ve temel insanî problemlere derinlemesine bakmak için yol ve fırsat arayanlara bu kitabı hararetle tavsiye ederim.

ÖZGÜRLÜĞÜN ANAYASASI ( Constitution of Liberty )
FRIEDRICH AUGUST VON HAYEK





Friedrich August von Hayek hem hukuk hem siyasal bilimler alanında dok-tor unvanı aldığı Viyana Üniversitesi’nde okudu. Bir-kaç yıl memuriyetten sonra, Avusturya İktisâdî Araş-tırma Enstitüsünün ilk direktörü oldu. 1931’de LSE’de kendisine kürsü verildi. Ardından 1950’de Chicago Üniversitesi’ne Sosyal ve Moral Bilimler profesörü olarak gitti. Dr. Hayek ardından Almanya Freiburg Al-bert-Ludwig Üniversitesi’nde ekonomi profesörü oldu. Bu üniversitede kendisine 1976’da da fahrî profesör-lük tevdi edildi. Ayrıca Chicago Üniversitesi fahrî pro-fesörlüğü, British Academy üyeliği ve birçok üniversi-tenin fahrî doktorluk payelerine sahiptir. F. A. Hayek 1974’te Nobel Ekonomi ödülüne lâyık görüldü.

İÇİNDEKİLER

YAYINCININ ÖNSÖZÜ. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 15

ÖNSÖZ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 21

GİRİŞ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .23

■KISIM I

ÖZGÜRLÜĞÜN DEĞERI 35

1-Özgürlük ve Özgürlükler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .37

2-Özgür Bir Uygarlığın Yaratıcı Âmilleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..53

3-İlerlemeye Dâir Genel Anlayış . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .77

4-Özgürlük, Akıl ve Gelenek. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .99

5-Sorumluluk ve Özgürlük. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .123

6-Eşitlik, Değer ve Liyâkat. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 143

7-Çoğunluk Yönetimi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .169

8-Ücretli Istihdam ve Serbest Çalışma . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...191



KISIM II

ÖZGÜRLÜK VE YASA 211

9- Icbâr (Zorlama) ve Devlet . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 213

10 -Yasa, Emirler ve Düzen . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . - 233

11- Hukuk Hâkimiyeti Ilkesinin Kökenleri. . . . . . . . . . . . . . . . . . 253

12- Amerikan Katkısı: Anayasacılık . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 271

13- Liberalizm ve Idâre: “Rechtsstaat” . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 295

14 -Bireysel Özgürlüğün Teminatları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 311

15- Iktisâdî Politika ve Hukukun Üstünlüğü . . . . . . . . . . . . . . 333

16 -Hukukun Gerileyişi. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . - 351

■KISIM III

REFAH DEVLETINDE ÖZGÜRLÜK 373

17- Sosyalizmin Düşüşü ve Refah Devletinin Yükselişi. . . . . . .. . . - 375

18 -Işçi Sendikaları ve Istihdam. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . -395

19 -Sosyal Güvenlik. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........... 421

20 -Vergi ve Yeniden-Dağıtım . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 449

21 Para Politikasının Çerçevesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 475

22 Konut ve Kent Politikası . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 497

23 Tarım ve Doğal Kaynaklar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 521

24 Eğitim ve Araştırma. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. 545

EK: NEDEN MUHÂFAZAKÂR DEĞİLİM?. . . . . . . . . . . . . . . . . .....571

TEŞEKKÜR VE NOTLAR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 593

SON NOTLAR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . .....599

DİZİN. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . ......733

Mükemmelin peşinde değiliz, beşerî husus-larda böyle bir şeyin olmadığının idrâkinde-yiz. Peşinde olduğumuz şudur: Asgarî nok-sanlıklara sahip ya da âzamî ölçüde mazur görülebilir noksanlıklar taşıyan beşerî bir anayasa.
Algernon Sidney*Amerika’da inkişâf etmekte olan meçhul medeniyete

YAYINCININ ÖNSÖZÜ
Hayek pek çok açıdan anlaşılması zor bir yazar-dır. Bu zorluğun ilk sebebi Hayek’in, kariyerine profesyo-nel bir iktisatçı olarak başlayıp daha sonra siyaset felsefesi ve sosyal bilimlerde yöntem üzerine çalışmış olmasından kaynak-lanır. Eserlerinde, antropolojiden bilişsel teoriye kadar geniş bir skalada disiplinler arası bir perspektif sunan Hayek, okuyucunun u        unu zorlayan bir tarzda yazar. İkinci olarak Hayek’in entelektü-el yolculuğu büyük ölçüde kendi zamanının güncel akademik tar-tışmaları tarafından şekillendirildiğinden, onun eserlerinin hangi tartışmalara gönderme yaptığını bilmek okuyucunun aşması ge-reken bir diğer zorluktur. Hayek’in fikirlerinin evrimsel gelişimi onun karşılaştığı “zorlukları” aşma çabasının meyveleridir. Bruce Caldwell’in yerinde bir şekilde beliriği üzere, Hayek’in iktisadi ve siyasi görüşleri sürekli olarak intelijansiyaya hakim olan görüş-lerin dışında kalmaktaydı. Vicdanı olan herkesin sosyalist fikirlere sempati besleyerek merkezi planlamacı bir yolu desteklediği bir dönemde Hayek, sosyalizme saldırdı. Keynezyen devrim daha başlamadan, Keynez’in fikirlerini tekzip edebilmek adına kariyeri-ni tehlikeye aı. Batılı ülkelerin çoğu refah devleti uygulamalarına hız vermişken, sosyal adalet kavramının felsefi eleştirisinin temel-lerini sağlayacak eserler yazdı. Mevcut paradigmaya karşı bu baş-kaldırı sebebiyle Hayek, kariyerinin büyük bir kısmında kendini dinleyecek entelektüelleri bulmakta zorlandı ve aşağılanmaya ve dışlanmaya maruz kaldı. Hayek’in salt iktisadi konulardan sosyal bilimler ve siyaset fel-sefesine doğru kayışı sosyalizmde iktisadi hesaplama tartışması ile başlamış görünmektedir. 1919’da Ludwig von Mises, “Sos-yalizmde İktisadi Hesaplamanın İmkansızlığı” adlı sarsıcı maka-lesinde, özel mülkiyetin ilgasının fiyat mekanizmasını ortadan kaldırarak iktisadi rasyonel hesap yapmanın koşullarını yok ede-ceğini ileri sürmüştü. Tartışmaya “bilgi problemi” tezi ile katılan Hayek, neo-klasik hakim paradigmadan da ayrıldığının sinyalle-rini vermeye başlamıştı. Hayek’e göre toplumda işbirliğini müm-kün kılan toplam bilgi, toplumun geneline dağılmış durumdadır. Üstelik bu bilginin büyük bir kısmı objektif yani yazı ile eksiksiz aktarılabilir değildir; aksine sübjekti ir, yazı ile değil tecrübe ile öğrenilir. Sübjektif bilgi dışında, insanların sosyal davranış ku-rallarını takip ederek, farkında dahi olmadan –bilinç dışı– sahip oldukları bilgiler vardır. Toplumsal işbirliğinin koordinasyonu büyük ölçüde insanlık medeniyetinin bu birikimle gelişen kural-lar sistemine dayanmaktadır. Mises’in vurguladığı fiyat mekaniz-ması en gelişmiş kurallar sistemlerinden biridir çünkü kompleks bir ekonomide farklılaşan tercihler arasında kıt kaynakları dağıt-manın bilgisini üretir. Böylece Hayek, neo-klasik iktisadın mü-kemmel bilgi ve tam rekabet varsayımlarını iktisadi bir yöntem olarak dışlamış olur. Ona göre, iktisadi etkileşime giren taraarın konuyla ilgili bilgisi sürekli olarak eksiktir ve piyasadaki rekabet bilgi üretmenin en etkin aracıdır; yoksa tam rekabetin iddia eiği gibi taraar arası bir denge durumu piyasanın gerçek mahiyetini ortaya koymada yanıltıcıdır.
Bilgi problemine dayandırdığı iş çevrim teorisi ile 1974’te, Ha-yek, Nobel İktisat Ödülü’ne layık görülse de, 1937’de ilk kez bu fikirlerini yayınladığında beklediği ilgiyi görememiştir.

1944’de YAYINCININ ÖNSÖZÜ




Yazdığı Kölelik Yolu polemiği ile dikkatleri İngiltere’nin sosyaliz-me teslim oluşuna ve bunun kaçınılmaz sonuçlarına çeken Ha-yek, ismini liberal ve muhafazakâr çevrelerde hafızalara kazımayı başarmakla birlikte, bir kez daha intelijansiyanın kendisini reddi ile karşılaşmıştır. Bunun üzerine Hayek, geniş entelektüel grupla-rı ikna edememesinin sebepleri üzerine düşünmeye başlamış ve temel meselenin sosyal bilimlerde yöntem sorunu olduğuna hük-metmiştir. 1942’den beri sosyal bilimlerde yöntem üzerine yazan Hayek, 1952 yılında makalelerini derlediği, Bilimin Karşı Devri-mi: Aklın Kötüye Kullanılması Üzerine Bir Çalışma, adlı kitabını yayınladı. Burada Hayek, bilimsiciliğin (scientism), tarihsiciliğin ve kolektivizmin antropomorfizmine karşı çıktı. Pozitivizmin et-kisi ile sosyal bilimcilerin, dış dünyadaki olayları kendi imgeleri üzerinden sanki dış dünya kendileri gibi akıl tarafından yönlen-dirilen bir tasarımmışçasına yorumlamalarını, derinlikli bir şekil-de eleştirdi.  Sosyal olguların, sübjektif değer yargıları ve zihinsel yeniden inşalar üzerine kurulduğuna vurgu yapan Hayek, doğa bilimlerinin sübjektif algıları elimine eden objektivist yöntemle-rinin sosyal bilimlere uyarlanmaya çalışılmasını büyük bir hata olarak gösterdi. Kendisi ile hakim paradigma arasındaki uyum-suzluğun kaynağını bu metodolojik hatada bulan Hayek, bu ko-nudaki çalışmalarını ne derece ciddiye aldığını ilan edercesine, yine 1952 yılında Duyumsal Düzen, Teorik Psikolojinin Temelleri Hakkında Bir İnceleme, adlı eserini yayınladı. Bu kitabıyla bağlan-tıcı (connectionism) bilişsel teorinin bir prototipini ortaya koyan Hayek, araçsal rasyonaliteye karşı çıkarak, aklın kültürel evrimle olan bağlantısını psikolojik temelde açıklamaya çalıştı.  Tüm bu çalışmalar aslında yeni bir liberal sosyal teorinin habercisiydi. Hayek, Adam Smith’in ticari toplum olarak adlan-dırdığı modern medeniyetin, bir tasarım ürünü değil ama insa-ni tecrübenin tedrici bir şekilde gelişen evrimsel bir sonucu olduğunu iddia eder. Piyasa medeniyeti, sosyal koordinasyonunu merkezi bir otoritenin planlarına borçlu değildir; bilakis sosyal düzen, kural takip eden insanların gönüllü faaliyetlerinin kendi-liğinden doğan düzenidir. İnsan aklı bu tedrici gelişen kompleks sosyal işbirliği ağını bütün boyutları ile kavrayabilecek yeterliliğe sahip değildir ve bu düzen aklın doğrudan tasarladığı bir sistem de değildir. Bu sebeple piyasa medeniyetini belirli bir amaç doğ-rultusunda sistemli bir plan etrafında dönüştürmeye çalışan sağ ve sol kolektivistlerin, beklenmedik kötü sonuçlarla yüzleşmeleri kaçınılmazdır. Hayek, sosyal teorisinin temel özelliklerini çoktandır ortaya koymuş olmakla birlikte, bu teoriyi tarihsel bağlamında yerine oturtarak, temel kavram ve sorun alanlarını açık bir şekilde yazma gerekliliğinin farkındaydı. Kendisi piyasa medeniyetinin ciddi bir savunudan yoksun olduğu kanaatindeydi ve farkında olmadan ge-lişen bu medeniyetin temel dayanakları eğer acilen savunulmaz ise bu medeniyetin yok olup gideceğine inanıyordu. 1960’da yayınla-nan, Özgürlüğün Anayasası, böyle ciddi bir endişenin ve önemli bir entelektüel birikimin sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Kitabını “Amerika’da inkişaf etmekte olan meçhul medeniyete¼” ithaf et-mesi bu yüzdendir.

Özgürlüğün Anayasası, piyasa medeniyetinin ihtiyaç duyduğu özgürlük felsefesini bütün veçheleri ile ortaya koyar. Bu kitap sa-dece özgür bir toplumsal tasavvurun savunusu değildir ama aynı zamanda eleştirel rasyonalist ya da evrimci klasik liberal gelene-ğin 20. Yüzyıl’da tekrar doğuşudur. Bugün Hayekçi liberalizm, klasik liberal ve liberteryen geleneğin ana akımlarından biri ha-line gelmiştir ve liberal sosyal düzene yönelik eleştirileri halen cevaplamaya devam etmektedir. Elinizdeki kitabın yayınlanışının üzerinden elli üç yıl geçmiş olmasına rağmen, her satırının gün-celliğini koruyor olması okuru şaşırtacaktır. 

Türkiye’de, Hayek, liberal gelenek dışında pek çok akademis-yen için basitçe Yeni Sağ’ın ya da “neo-liberalizm”in bir temsilcisi-dir. Derinlikten yoksun eleştiriler ve ezberlenmiş propagandalar, Hayek’in vurguladığı pek çok hayati hususu gözlerden kaçırmaya devam etmektedir. Dileriz bu kitap, ülkemizde yaşanan liberalizm tartışmalarının derinleşmesine yardım eder ve özgür bir toplum idealine ulaşma çabamıza bir katkı sunar. 
 
Dr. Buğra Kalkan Mayıs 2013, AnkaraF. A. HAYEK
ÖZGÜRLÜĞÜN ANAYASASI 21
ÖNSÖZ
Bu kitabın esas amacı Giriş kısmında açıklanmış olup, bunun dışında üstüme düşenler kitabın notlar kıs-mının hemen öncesindeki birkaç paragra a ifâde edildi. Burada geriye sadece, bir hususa dikkat çekmek ve bir mâzeret arz etmek kalıyor.
Bu kitap esas itibâriyle, bilimin bize öğreikleriyle alâkalı de-ğildir. Hoş, ben hayâtımın büyük bir kısmını ekonomi üzerine çalışmaya adamış ve son zamanlarda diğer sosyal bilimlerin de neticelerini öğrenmeye gayret etmiş birisi olmasaydım, bu kitabı yazamazdım. Bununla birlikte ben burada münhasıran hâdiseler-le ilgilenmiyorum, kendimi sebep-sonuç önermelerine de hapset-miyorum. Amacım bir ideal resmedip, ona nasıl ulaşılabileceğini ortaya koymak ve bu idealin gerçekleşmesinin pratikte ne anlama geldiğini açıklamaktır. Bu bakımdan, bilimsel tartışma amaç değil araçtır. İçinde yaşadığımız dünya hakkında bildiklerimi dürüstçe kullandığıma inanıyorum. Bu bilgiyi hizmetine sunduğum değer-leri kabulü arzu edip etmeme, okuyucuya kalmış bir karardır.

Arz edeceğim mâzerete gelince, bu, şahsî bir tesbitle alâkalı-dır. Bu tesbit üzerinedir ki, okuyucuya çalışmalarımın neticelerini sunmaya karar vermiş bulunuyorum. Bir iş ne kadar fazla iddialı ise, îfâsının da o kadar eksik ve yetersiz olması belki kaçınılmaz-dır. Bu kitabın konusu kadar kapsamlı bir konu üzerinde, elinizden geldiği kadar iyisini yapma görevinin kâbiliyetiniz devam et-tiği sürece asla sonu yoktur. Şüphe yok ki çok geçmeden, falan ya da filan hususu daha iyi ifâde etmiş olmam lâzım geldiğini, kezâ çabalarımda daha azimli olmuş olsaydım bizzat düzeltebileceğim hatâlar yaptığımı göreceğim. Okuyucuya saygı, elbee mâkul öl-çüde tamamlanmış bir çalışmayı gerektirir. Fakat acaba bu husus, o çalışmayı daha ileri götüremeyeceğimizi anlayıncaya kadar bek-lemeliyiz anlamına mı gelir? Bunda tereddütlüyüm. En azından diğer birçok kişinin fiilen üzerinde çalıştığı meselelerin olduğu yerde, konu üzerinde kimsenin bir şey ilâve edemeyeceğinden emin oluncaya kadar yayını ertelerseniz, bu, kendinize olduğun-dan fazla paha biçmek gibi olur. Birisi bir analizi bir adım ileri götürmüş ise, –ki ben de bunu yaptığımı umuyorum– onun daha sonraki çabaları muhtemelen hızla azalan bir semereye mahkûm olacaktır. Kim bilir, diğerleri benim katkıda bulunmaya çalıştığım binânın bir sonraki tuğla sırasını döşeme konusunda daha vasıı olacaktır. Ben sadece, temel argümanları yeterince özlü şekilde sununcaya kadar kitap üzerinde çalıştığımı iddia edebilirim. Belki okuyucu şunu da bilmeli: Her ne kadar ABD’de yazıyor isem ve yaklaşık on yıldır bu ülkenin mukîmi isem de, bir Ameri-kan gibi yazdığımı iddia edemem. Ben gençlik çağımı doğduğum Avusturya’da, orta yaşlarımın on yılını da vatandaşlığını aldığım ve öyle kaldığım İngiltere’de geçirdim. İşte zihnî yapımı bu dö-nemler şekillendirmiştir. Şahsım hakkında bu durumu bilmek okuyucu açısından bir parça yararlı olabilir. Zîrâ kitap büyük öl-çüde bu arka plânın mahsulüdür.

ÖZGÜRLÜĞÜN ANAYASASI
GIRIŞ
Bu duruma bizi ulaştıran yol ne idi; ihtişamımızı hangi hükûmet etme biçimine borçluyuz; ihtişamımızın kay-naklandığı millî hasletlerimiz ne idi? ... Yasalar konusu-na gelince, yasalarımız özel uyuşmazlıklarında herkese âdil yargılama sağlamaktadır. ... Yönetimimizde istifâde ettiğimiz özgürlük, bizim günlük hayâtımıza da uzan-maktadır. ... Fakat özel ilişkilerimizdeki bütün bu serbes-tiyet, vatandaş olarak bizi kânunsuz, nizamsız yapmaz. Bize, hüküm verme makamlarına ve yasalara, özellikle de –ister yazılı hukuk metinlerinde fiilen yer alsın, ister-se ihlâli hâlinde müeyyidesi sadece kamu vicdanında mahkûmiyet olan yazılmamış mâhiyette olsun– mağ-durun korunmasını gözetme gibi yasalara itaat etmek öğretildi. İşte kânunsuzluk ve nizamsızlığa düşme endi-şesine karşı bizim başlıca teminatımız budur.Perikles

Kadîm hakîkatler, insanların zihninde etkilerini muhâfaza edecek ise, müteakip nesillerin dil ve kavramla-rında yeniden ifâde edilmelidir. Zamanında bu hakîkatlerin en geçerli ifâdesi olan ibâreler, giderek öylesine aşınır ki, artık açık ve tam bir mânâ taşımaları sona erer. Kelimelerin altındaki fikirler belki de hep geçerlidir. Ne var ki bu kelimeler, bizim hâlâ içinde olduğumuz meselelere atfen kullanıldığında bile, artık aynı hükmü taşımazlar; argümanlar bize âşinâ olduğumuz bağlamda şeyler söy-lemezler ve sorularımıza karşılık olarak bize nâdiren açık cevaplar verirler.1 İnsanların zihinlerini etkileyecek bir ülkünün hiçbir ifâdesi tam olamayacağı için bu belki kaçınılmaz bir durumdur: İfâde, hâli-hazır düşünce iklimine intibak etmeli, zamanın bütün insanlarınca kabul edilen çok şey tazammun etmeli ve insanların alâkalandıkları meselelere dâir genel prensipler beyân etmelidir. Modern Batı uygarlığına ilham vermiş olan ve kısmen tahakku-ku da bu uygarlığın başarılarını mümkün kılmış olan özgürlük idea-linin etkin şekilde ifâde edilişinin üstünden çok zaman geçti.2 Ger-çekten neredeyse bir yüzyıldır, üzerine bu uygarlığın inşâ edildiği temel prensipler, giikçe ihmale uğramakta ve unutulup gitmekte-dir. İnsanlar, uygarlığımızın arkasında yatan ilkelere dâir idrâklerini ya da bu ilkeleri kullanışlarını geliştirmekten daha ziyâde, alternatif sosyal düzenler aramışlardır.3 Ancak bütünüyle farklı bir sistemle karşılaştıktan sonradır ki, bizler amaçlarımızla alâkalı net bir anla-yış ve fikir bütünlüğünü yitirmiş olduğumuzu ve muhâlierimizin dogmatik ideolojisi karşısında ortaya koyabileceğimiz sağlam bir ilkeye de sahip olmadığımızı fark etmiş bulunuyoruz. Dünya halklarının moral desteği için mücâdelede, sağlam fikirlerden yoksunluk Batı’yı büyük bir dezavantajda bırakmak-tadır. Batı’nın ilkelerinden sükûtu hayâle uğramışlık hâli, onun başarılarını hor görme ve “daha iyi dünyalar” yaratmaya karşı özel bir ilgi... İşte Batı’nın entelektüel önderlerinin hâletirûhiyesi hay-li zamandır bu özelliklerle tavsif edilmiş bulunmaktadır. Bu ruh hâli, tâkipçiler kazanmayı bekleyeceğimiz bir ruh hâli değildir. Eğer devam etmekte olan büyük fikir savaşından muzaer çıka-caksak, her şeyden önce inandığımız şeyi bilmeliyiz. Yine ken-dimizi akıntıdan uzak tutmak istiyorsak, korumak istediğimizin ne olduğuna ilişkin kendi zihinlerimizde net olmamız gerekir. En azından diğer insanlarla ilişkilerimizde fikirlerimizin açık şekilde ifâde edilmesi zarûrîdir. Bugün dış politika, geniş ölçüde hangi siyâsî felsefenin diğerine üstün geldiği meselesidir; belki bekâmız da dünyanın kâfî hacimde bir kısmını ortak bir idealin arkasına toplayabilme kâbiliyetimize bağlıdır.

Çok nâmüsâit şartlar altında yapmak zorundayız bunu¼ Dünyanın geniş bir kesimi Batılı fikirleri Batı uygarlığından, Batı’nın kendine güvensiz bir hâle geldiği ve Batı’yı Batı yapan geleneklere inancını geniş ölçüde kaybeiği bir zamanda alıp be-nimsedi. Bu, Batı entelektüelinin, Batı’nın daha önce görülmemiş bir hızda inkişâfını –Batı’ya bütün uygarlığın gelişmesinin ardın-daki unsurlardan sonuna kadar istifâde imkânı vererek– mümkün kılmış olan gerçek özgürlük inancından bile geniş ölçüde vazgeç-mek zorunda kaldığı bir zamandı. Neticede, kendi halkına fikir taşıyıcı olan az gelişmiş ülkelerin insanları, Batılı eğitimleri sıra-sında, Batı’nın uygarlığını nasıl inşâ etmiş olduğunu değil, daha çok Batı’nın bizzat kendi başarısının meydana getirdiği alternatif-lere ilişkin hülyâları öğrendiler. Bu gelişme özellikle trajiktir. Zîrâ Batı’nın bu şâkirtlerinin gö-zeterek hareket eikleri fikirler, memleketlerinin Batı’nın birkaç başarısını tez elden kopyalamalarını belki mümkün kılar, ama bu, ülkelerin kendilerine has katkı yapmalarına mânî olacaktır. Ba-tı’nın tarihî gelişiminin mahsulü her şeyin başka kültürel mües-seselere nakledilebileceği ya da nakledilmesi gerektiği de doğru değildir; kezâ, Batı etkisindeki memleketlerde sonunda ortaya çıkacak uygarlık türü, yukarıdan empoze edilmekten ziyâde ken-di gelişimine bırakıldığı takdirde, çok geçmeden uygun formlar alabilir. Bazen iddia edildiği gibi, serbest bir tekâmül için gerekli şartın –bireysel inisiyatif rûhunun– olmadığı gerçekse, o zaman tabiî ki bu ruh olmadan hiçbir yerde hayât kâbiliyetine sahip bir uygarlık inkişâf edemez. Bireysel inisiyatif rûhunun hakîkaten noksanlığı noktasında, ilk iş onu uyandırmak olmalıdır. Bu da özgürlük rejiminin yapacağı bir şeydir, disiplin sisteminin değil. Batı’ya gelince, burada bazı temel değerler üzerinde hâlâ ge-niş bir mutâbakat olduğunu ummak durumundayız. Ne var ki bu mutâbakat artık bâriz değil ve eğer bu değerler yeniden kuvvet kazanacaksa, kapsamlı bir şekilde yeniden ifâdeye ve savunmaya âcilen ihtiyaç var. İnsicamlı ve tutarlı bir liberal görüşün dayana-bileceği tekmil felsefenin tam bir açıklamasını veren –felsefenin kavramlarını anlamak isteyenlerin müracaat edebileceği– bir çalışma yok gibi görünüyor. “Batı’nın Siyâsal Geleneğinin” nasıl geliştiğine dâir hayranlık uyandıracak birçok tarihî açıklamalara sahibiz. Bu açıklamalar bize şunu ifâde edebilir: “Çoğu Batılı dü-şünürün amacı, her ferdin, yöneticilerinin keyfî otoritesine asgarî bir bağımlılıkla, daha önceden tanımlanmış haklar ve görevler çerçevesinde kendi hareketlerini belirleme imtiyaz ve sorumlu-luğuna sahip olacağı bir toplum tesis etmek olmuştur.”4 Ama bu ifâdenin, zamanımızın müşahhas meselelerine darp edildiğinde ne anlama geldiğini ya da bu fikrin nihâî savunusunun neye da-yandığını açıklayan herhangi bir şeyden haberdâr değilim. Son yıllarda, özgür bir toplumun iktisâdî politikasının ilkele-ri hususunda uzun süre hâkim olmuş karışıklıkları gidermek için cesur çabalar da ortaya konmuştur. Bu aydınlatma işini küçümse-mek istemiyorum. Kendimi hâlâ esas îtibâriyle bir iktisatçı olarak görmekle beraber, yine de zamanımızın âciliyet arz eden sosyal meselelerinin birçoğuna verilecek cevapların esas olarak, teknik iktisat ya da başka bir bağımsız disiplin sâhasının ötesine uzanan ilkelerin anlaşılmasıyla bulunacağını gitgide daha çok düşünmeye başladım. İktisâdî politikanın temel meselelerini özgün bir ele alış tarzıyla yola çıkmakla beraber, zamanla, bu meselelere bir özgür-lük felsefesinin temel ilkelerinin şümullü bir yeniden ifâdesiyle yaklaşma gibi iddialı ve belki de ağır bir işe girişmiş bulunuyorum.

Ama bütün teknik ayrıntılarını derinlemesine incelemiş ve uzmanı olduğumu iddia edebileceğim sâhanın çok ötesine bu şe-kilde cesaret etmekten dolayı herhangi bir özür arz etmeyeceğim. Dâvâmızın tutarlı bir fikriyâtına sahip olacak isek, benzer teşeb-büslere belki daha çokça girişilmelidir. Gerçekten bu kitap üze-rine çalışmanın bana öğreiği bir husus şudur: Kararları uzman-lara bırakmaya ya da uzmanların derinlemesine ancak küçük bir veçhesini bildiği problemler hakkında onların düşüncelerini hiç eleştiriye tâbi tutmadan kabul etmeye çok fazla meyyal olmamız nedeniyle, özgürlüğümüz birçok alanda tehdit altındadır. Fakat, iktisatçılar ve diğer uzmanlar arasında her zaman olagelen çatış-ma bu kitapta da sık sık karşımıza çıkacağı için, burada açıkça belirtmek isterim ki, iktisatçı, kendisini diğer bütün uzmanların çabalarını organize etme vasfıyla mücehhez kılan özel bilgi iddi-asında bulunamaz. İddia edebileceği şudur: Cârî bir durum olan amaçların çatışması konusu, iktisatçının profesyonel meşguliyeti olup, bu meşguliyet onu, hiçbir beşerî zihnin toplum faaliyetle-rine kılavuzluk eden tüm bilgiyi kavrayamayacağı gerçeğine ve bu keyfiyetin getirdiği, bireysel çabaları koordine edecek, birey-sel beşerî yargılardan bağımsız gayrişahsî bir mekanizma ihtiya-cı hususuna diğer alanlardaki uzmanlardan daha vâkıf kılmıştır. İktisatçılar, herhangi bir tek birey veya organize insan grubunun sahip olabileceğinden daha çok bilginin kullanıldığı toplumun gayrişahsî süreci üzerinde dururlar. İşte bu keyfiyeir ki, onları, uzmanlık bilgilerine yeterince îtibâr gösterilmediğini düşünme-leri münâsebetiyle kontrol kudreti talep eden öteki uzmanların hırsları karşısında dâim bir muhâlif mevkîine yerleştirir. Bu kitap bir bakıma okuyucunun beklediğinden aynı zamanda hem daha az, hem daha çok iddialıdır. Kitabın esas îtibâriyle üzerin-de durduğu husus, belli bir ülkeye veya tarihin belli bir kesitine dâir problemler değil de –en azından ilk bölümlerde– evrensel geçerlilik iddiasındaki ilkelerdir. Bu kitabın düşünülüp tasarlanmasının ardında, farklı ad veya görüntüler altında olsa da aynı entelektüel eğilimlerin özgürlük fikrini bütün dünyada zayıatmış olduğu şek-lindeki kabul yatmaktadır. Eğer sözü edilen bu temâyüllere etkin şekilde karşılık vermek istiyorsak, onların ortaya koydukları şeyle-rin temelini teşkil eden ortak unsurları anlamamız gerekir. Ayrıca, özgürlük geleneğinin tek bir ülkenin inhisârî mahsulü olmadığını ve hiçbir ülkenin bugün bile gizli bilgilerin tek sahibi olmadığını hatırlamalıyız. Benim üzerinde durduğum esas konu, ABD ya da Büyük Britanya’nın politikaları ya da bu ülkelerin belli kurumları değil; eski Yunanlılar, erken dönem Rönesans İtalyanları ve Hol-landalılar tarafından ortaya konan, kezâ Fransızlar ile Almanların önemli katkılarda bulunduğu temeller üzerine bu ülkelerin geliştir-diği ilkelerdir. Ayrıca, amacım ayrıntılı bir siyâsî program sunmak olmayıp daha ziyâde, belli ölçülerin bir özgürlük rejimine uyup uymadığının muhâkeme edileceği kıstasları ifâde etmek olacaktır. Kapsamlı bir politik program tasarlamaya kendimi yetkin görecek olsaydım, böyle bir şey kitabın tüm rûhuna aykırı olurdu. Böyle bir program olsa olsa genel bir felsefenin günün problemlerine uygu-lanmasından geliştirilebilir. Bir ideali bir diğerleriyle sürekli kıyaslamadan bihakkın tasvir mümkün değildir; mâmâfih burada gâyem esas îtibâriyle eleştiri değildir.5 Niyetim, diğer kapıları kapatmak yerine gelecek geliş-melere kapı açmaktır. Ya da, şunu söylemeliyim belki: Niyetim, bu kapıların –devletin bazı gelişmelerin mutlak kontrolünü ele aldığında her zaman kapandığı gibi– kapanmasını önlemektir. Vurgum, kurumlarımızı geliştirmeye dâir müsbet görev üzerine olup, gelişmeye ilişkin arzu edilir istikâmetleri göstermenin öte-sinde bir şey yapamasam bile, her hâlükârda kenara atılacak çalı çırpıdan çok, açılması gerekli yollar üzerinde durmaya çalıştım. Kitap, genel ilkelerin bir ifâdesi olarak esas îtibâriyle siyâsî felsefenin temel meselelerini ele alacaktır. Fakat ileriye doğru daha somut meselelere de temas eder. Kitabımızın üç kısmından birinci-si, özgürlüğü neden istediğimizi ve özgürlüğün ne istediğini ortaya koymaya çalışır. Bu, bütün uygarlıkların gelişmesini belirleyen un-surların biraz tetkikini içerir. Bu kısımdaki tartışma esas îtibâriyle teorik ve felsefî –eğer bu ikinci kelime siyâsal teori, ahlâk ve antro-polojinin buluştuğu alanı tanımlamada doğru kelime ise– olacaktır. Bunun ardından, Batılı insanın bireysel özgürlüğü temin için geliş-tirmiş bulunduğu kurumların bir incelemesi gelir. Burada hukuk felsefesi sâhasına gireriz. Hukuk felsefesinin meselelerini tarihsel olarak ele alacağız. Ama bu evrime esas îtibâriyle ne hukukçu ne de tarihçi nazarıyla bakacağız. Meşguliyetimiz, çoğu zaman ancak belli belirsiz anlaşılmış ve tahakkuku mükemmellikten uzak olmuş, zamanımız meselelerinin çözümünde bir rehber olarak hizmet edecekse hâlâ daha çok tavzîhe muhtaç bir idealin inkişâfı olacaktır. Kitabın üçüncü kısmında, mevzubahis prensipler günümü-zün bazı önemli iktisâdî ve sosyal meselelerine uygulanarak test edilecektir. Seçmiş olduğum konular, önümüzdeki ihtimaller ara-sında yanlış bir tercihin özgürlüğü tehlikeye düşürmesinin çok muhtemel olduğu alanlardandır. Bunların tartışılmasından mak-sat, farklı usûllerle aynı amaçları tâkip etmenin özgürlüğü nasıl geliştireceği ya da tahrip edeceğini resmetmektir. Bu konular ço-ğunlukla, teknik iktisadın tek başına bir politika oluşturmak için bize yeterli kılavuzluk etmediği ve ancak daha geniş bir çerçeve içinde münâsip şekilde ele alınabilen türden konulardır. Ama bu konuların her birinin ortaya çıkardığı kompleks meseleler, tabiî ki bu hacimdeki bir çalışmada tam tekmil ele alınamaz. Bu konu-ların tartışılması kitabın temel amacının ne olduğunun, yani hâlâ ihtiyaç duyulan felsefe, hukuk ve özgürlük ekonomisini bir araya getirme işinin bir tasviri olarak hizmet eder.
Bu kitap coşku ve vecd ateşi verme değil, düşünmeye katkıda 
bulunma maksadı taşır. Gerçi özgürlük üzerine yazarken insan duygusallığa kapılmaktan kendini alamaz, ama ben tartışmayı ola-bildiğince vakur bir hava içinde götürmeye çalıştım. “İnsan onuru” ve “özgürlüğün güzelliği” gibi terimlerde ifâdesini bulan duygular asil ve övgüye değer olmakla beraber, bunların rasyonel iknâ çaba-sında bir yer tutmaları mümkün değildir. Birçok insan için kutsal bir his olmuş, yine kendileri için asla entelektüel bir mesele teşkil etmemiş çok daha geniş bir kesim tarafından azim ve cesaretle sa-vunulmuş bir ideale, öyle hissiz ve saf entelektüel bir yaklaşımın tehlikesinin farkındayım. Heyecanlarımız uyanıp harekete geç-medikçe özgürlük dâvâsının muzaer olacağını zannetmiyorum. Gelgelelim, özgürlük mücâdelesinin kendini beslediği güçlü sâik-ler, ona vazgeçilmez bir dayanak teşkil etmekle beraber ne emin bir kılavuz ne de hatâlara karşı kesin bir korunaktırlar. Aynı asil duygular son derece sapkın amaçların hizmetine mâtuf da hareke-te geçirilmiş bulunmaktadır. Yine daha da önemlisi, özgürlüğü za-yıatan argümanlar esas îtibâriyle entelektüel sâhaya aiir ve do-layısıyla bunlara burada mukâbelede bulunmamız gerekmektedir. Bazı okuyucular, bireysel özgürlüğün değerini mutlak bir ah-lâkî ön kabul olarak almadığım ve onun değerini ortaya koymaya çalışırken desteklenmesindeki argümanı belki muktezâ-i hâl bâ-bından getirdiğim şeklindeki izlenimden muhtemelen rahatsız olacaklardır. Bu bir yanlış anlama olurdu. İşin doğrusu şu ki, hâli-hazırda bizim moral kabullerimizi paylaşmayanları iknâ etmek is-tiyorsak, bu kabulleri sadece tabiî bir şey olarak görmekle kalma-malıyız. Özgürlüğün özel bir değer olmaktan ibâret olmadığını, ayrıca çoğu moral değerlerin şartı ve menşei olduğunu da ortaya koymamız gerekir. Özgür bir toplumun bireye sunduğu, bireyin sadece kendisinin özgür olması durumunda yapabileceğinden çok daha fazladır.6 Bu yüzden, bir özgür insanlar toplumunun özgürlüksüzlüğün hâkim olduğu bir toplumdan bir bütün olarak ne kadar farklı olduğunu anlayıncaya kadar, özgürlüğün değerini tam olarak takdir edemeyiz. Okuyucuya ayrıca şu uyarıda bulunmalıyım: Tartışmaları-mızın her zaman ulvî idealler ya da mânevî değerler düzleminde süreceği beklenmemelidir. Özgürlük, pratikte hiç de şâirâne ol-mayan müşahhas konulara dayanmakta olup, özgürlüğü koruma konusunda ateşli olanlar, kamu hayâtının gündelik konularına gösterdikleri alâkayla ve idealistlerin genellikle bayağı değilse de alelâde görme temâyülünde oldukları meseleleri anlamaya yönelik ortaya koyacakları çabalarla içtenliklerini kanıtlamak du-rumundadırlar. Özgürlük hareketi içinde yer alan entelektüel li-derler dikkatlerini her zaman ziyâdesiyle kalplerindeki mahrem özgürlüğün faydalarına hapsetmiş ve özgürlük üzerindeki kendi-lerine doğrudan dokunmayan tahditlerin önemini kavrama husu-sunda pek az çaba sarf etmiş bulunmaktadırlar.7 Eğer tartışmanın ana gövdesi mümkün olduğunca baştan sona duygudan uzak ve sıkı sıkıya vâkıalar olacak ise, başlangıç noktası kaçınılmaz olarak çok daha sıkıcı olmak durumundadır. Bazı vazge-çilmez kelimelerin anlamı o kadar muğlâk bir hâle gelmiştir ki, daha başta bu kelimelerin kullanacağımız anlamları üzerinde mutâbık kalmamız gerekir. “Freedom” ve “liberty” kelimeleri bu muğlâk-lığın en çok zararını gören kelimeler olmuştur. Bu kelimeler istis-mâr edilmiş ve anlamları çarpıtılmıştır. Öyle ki, “özgürlük (liberty) kelimesi özel bir içerik verilinceye kadar hiçbir anlama gelmez ve binâenaleyh kelime küçük bir mesajla istediğiniz herhangi bir içe-riğe sahip olacaktır.”8 Bu yüzden bizim üzerinde durduğumuz bu özgürlüğün ne olduğunu açıklayarak başlamak durumundayız. Ta-nım, bir özgürlük tartışmasında vazgeçilmez olan “zor, keyfîlik ve yasa” gibi hemen hemen aynı ölçüde muğlâk diğer terimleri incele-yinceye kadar da tam olamayacaktır. Mâmâfih, bu kavramların tah-lili Kısım II’nin başlangıcına bırakılmıştır. Ki böylece kelimelerin netliğe kavuşturulması konusundaki sıkıcı çaba, daha esaslı konu-ları ele almamızın önünde ziyâdesiyle bir mânia arz etmeyecektir.
İnsanoğlunun birlikte yaşayışına dâir iki bin yılı aşan bir zaman içinde tedrîcen gelişmiş bir felsefeyi yeniden ifâde girişimi husu-sunda, mezkûr felsefenin zor dönemlerden çoğu kez taze bir güçle çıkması bana şevk vermiştir. Son birkaç kuşaktır bu felsefe, düşüş dönemlerinden birine dûçar olmuş bulunuyor. Bazılarının, özel-likle Avrupa’dakilerin indinde bu kitap, artık mevcut olmayan bir sistemin temellerine yönelik bir tahkik türü olarak görülebilir. Bu durumda buna cevap şudur: Eğer uygarlığımız düşüşe geçmeyecek ise bu sistem yeniden canlandırılmalıdır. Sistemin altında yatan fel-sefe, en etkili olduğu zamanlarda durağan hâle gelmiştir; savunma durumundayken genellikle ilerlemiş olduğu gibi¼ Son yüz yıl bo-yunca bu felsefenin pek az ilerleme kaydeiği ve şimdi savunmada olduğu ortadadır. Mâmâfih bu felsefeye yönelik fiilî hücumlar, bize bu felsefenin geleneksel formunda nerelerde savunmasız olduğunu göstermiş bulunmaktadır. Bireysel özgürlüğün koşullarını kavrama hususunda daha iyi bir durumda olmak için, geçmişin düşünürle-rinden daha zekî olmanız gerekmez. Son yüz yılın tecrübeleri bize, bir Madison veya bir Mill, bir Tocqueville veya bir Humboldt’un tasavvur edemeyeceği kadar çok şey öğretmiştir. Bu geleneğin canlandırılabileceği zamanın gelip gelmediği, sadece bu geleneği geliştirmedeki başarımıza değil, ayrıca kuşağı-mızın tabiatına bağlıdır. Bu gelenek, insanların hırslarının önün-de hiçbir sınır tanımadığı bir dönemde reddedildi. Çünkü bu gelenek, insanların akıl ve kapasitelerini kutsamayan bir anlayışa dayanan çok yeni ve de mütevâzı bir fikir olup, hakkında plân ya-pabileceğimiz menzil içinde en iyi toplumun bile bütün istekleri-mizi karşılayamayacağından haberdardı. Bu gelenek, belli dert ve belâlar konusundaki ö         esi nedeniyle plânlarının gerçekleşmesi-nin ortaya çıkarması muhtemel adâletsizlik ve zararlara karşı öy-GİRİş 33
lesine kör olan hırslı reformcunun acele ve sabırsızlığından uzak olduğu kadar, mükemmeliyetçilikten de uzaktır. Hırs, sabırsızlık ve acelecilik bireylerde genellikle hayranlık uyandırır. Fakat bu meziyetler, icbâr (zorlama) gücüne kılavuzluk eiği takdirde ve ilerleme, kendilerine yetki tevdî edildiğinde uhdelerindeki yetki-lerin üstün bir akıl içerdiği ve bu sıfatla da fikirlerini diğerlerine empoze etme hakkı olduğu zehâbına kapılan kimselere dayandığı takdirde, ölümcül ve tahripkârdırlar. Umarım bizim nesil, top-lumların ulaştığı istikrar seviyesini genellikle tahrip edenin şu ya da bu türden mükemmeliyetçilik olduğunu öğrenmiştir.9 Daha sınırlı amaçlarla, daha çok sabır ve daha mütevâzılıkla, aslında “bu çağın yargısına ve aşkın [zaman ve mekândan münezzeh] aklına olan mağrur ve son derece kibirli bir güvenin”10 rehberliği altındayken gerçekleştirmiş olduğumuz ilerlemeden daha öte ve daha hızlı ilerleyebiliriz.

Tarih boyunca hatipler ve şâirler özgürlüğü yüceltmişler, ama hiç kimse bize özgürlüğün neden bu kadar önemli olduğunu söyle-memiştir. Bu meseleler hususundaki tavrımız, uygarlığı sabit mi yoksa gelişen bir mâhiyee mi alıyoruz buna bağlıdır. ... İlerleyen bir toplumda, özgürlük üzerindeki herhangi bir tahdit, üzerinde tecrübe girişiminde bulunulan konuların sayısını azaltır ve böylece ilerleme hızını da azaltır. Böyle bir toplumda faaliyet özgürlüğü, bireye, ona daha fazla tatmin verdiği için değil, birey, kendi yoluna gitmesine izin verildiği takdirde geri kalan insanlara, vermeyi bil-diğimiz herhangi bir emir altındaki durumundan genellikle daha iyi hizmet edeceği için tanınır.

ÖZGÜRLÜĞÜN ANAYASASI 
BÖLÜM 1
ÖZGÜRLÜK VE ÖZGÜRLÜKLER

Dünya hiçbir zaman özgürlük kelimesinin iyi bir tanımı-na sahip olmadı. Amerikan halkının hemen âcilen iyi bir tanıma ihtiyacı var. Hepimiz özgürlükten yana olduğu-muzu beyân ederiz; gelgelelim aynı kelimeyi kullanır-ken aynı şeyi kastetmeyiz. ... İşte size aynı adla –öz-gürlük– anılan, sadece farklı değil üstelik birbiriyle de bağdaşmayan iki şey.
Abraham lincoln *
1. İcbârın Yokluğu Anlamında Özgürlük
Bu kitapta ele alacağımız husus şudur: Toplumda, bazı insanlara diğer insanlardan gelen zorlamanın olabil-diğince azaltıldığı [asgariye indirildiği] bir beşerî hâl ve şart mümkündür. Bu durumu hep özgürlük (liberty) ya da hürri-yet (eedom) olarak vasıandıracağız.1 Bu iki kelime hayâtın diğer birçok hoş hâl ve cihetleri için de kullanılmaktadır. Bu nedenle bu kelimelerin aslında ne anlama geldiğini sorarak başlamak pek fazla yararlı olmayacaktır.2 Önce bu kelimeleri kullanırken bizim kasteiğimiz durumu belirtmek, sonra da sadece kabul edemediğimiz anlamı daha berrak çizgilerle tanımlamak için bu kelimelerin di-ğer anlamlarını ele almak daha iyi görünmektedir.
Birinin bir başkası ya da başkalarının3 keyfî irâdesinin icbârı-na mâruz kalmadığı durum çok defa, “ferdî” ya da “şahsî” hürriyet olarak da bilinir. Okuyucuya “hürriyet” kelimesini bu mânâda kullandığımızı belirtmek istediğimizde bu ifâdeyi kullanacağız. Bazen “civil liberty (sivil özgürlük)” terimi aynı anlamda kullanıl-maktadır, fakat bundan kaçınacağız. Zîrâ terim “political liberty (siyâsî özgürlük)” olarak ifâde edilen şeyle karıştırılmaya –“civil (sivil)” ve “political (siyâsî)” kelimelerinin, aynı anlama sahip sı-rasıyla Lâtince ve Grekçe kelimelerden gelmesinden kaynaklanan kaçınılmaz bir karışıklık– çok müsâiir.4 “Özgürlük”ten murâdımızın ne olduğuna dâir kabaca işâreti-mizin de göstereceği gibi, özgürlük, cemiyet içinde yaşayan in-sanın epeyce yaklaşmayı umabileceği ama tam olarak gerçekleş-tirme umudu olmayan bir hâli anlatır. Bir hürriyet politikasının işi bu münâsebetle, icbârı veya icbârın menfî [zararlı] tesirlerini –tamamen ortadan kaldıramasa bile– asgarîye çekmek olmalıdır.
Vâkıâ, özgürlük kelimesinin bizim kabul eiğimiz anlamı, ke-limenin orijinal anlamı gibi görünmektedir.5 İnsan, en azından Avrupa insanı, tarihe özgür ve özgür olmayan şeklinde ayrılmış olarak başlar ve bu ayrımın çok belirgin bir anlamı vardır. Özgür-lerin özgürlüğü geniş ölçüde farklılık gösterebilir, fakat bu farklı-lık sadece, kölelerin hiç sahip olmadığı bağımsızlığın düzeyi bakı-mındandır. Özgürlük her zaman, birini keyfî bir kararla belli bir tarzda davranmaya ya da davranmamaya zorlayabilecek bir baş-kasının irâdesine kat’î sûree tâbi olan bir kimsenin durumunun aksine, insanın kendi karar ve plânlarına göre hareket etmesi im-kânı anlamına gelmiştir. Bu zikredilen özgürlüğün sıklıkla ifâde ve tavsif edildiği, zamanın eskitemediği kadîm ibâre bu nedenle, “başkasının keyfî irâdesinden bağımsızlık” ibâresidir.

“Özgürlüğün” bu en kadîm anlamı, bazen kavramın genel (kabaca) anlamı olarak vasıandırılır; ama filozoarın özgürlük tanımını iyileştirme ve geliştirme teşebbüsleriyle sebep oldukları onca karışıklığı nazara aldığımızda, bu tanımı pekâlâ kabul ede-biliriz. Mâmâfih bu tanımın orijinal anlamında olmasından daha önemli olan husus şudur: Zikredilen tanım kendine mahsus bir anlam taşır ve tek, ama tek bir şeyi, –”özgürlük” diye adlandırılan diğer şeyleri arzu etmemizin gerekçelerinden farklı gerekçelerle şâyân-ı arzu bir durumu– tasvir eder. Tam olarak ifâde edersek, bu muhtelif özgürlüklerin aynı cinsin (genus) farklı türleri (species) değil, genelde birbiriyle çatışan tamamen farklı durumlar olduğu-nu, bu yüzden de kesinlikle ayrı tutulması gerektiğini göreceğiz. Vâkıa diğer anlamların bazılarında farklı özgürlük türlerinden, “...den özgürlükler (freedoms from)” ve “...e özgürlük (freedoms to)”ten söz etmek câiz olabilir, ama bizim anlayışımızda özgürlük tek olup, farklılık nevi açısından değil düzey açısındandır. Bu anlamda “özgürlük” sadece insanların diğer insanlarla iliş-kisine atı a bulunur,6 yegâne ihlâli de insanlardan gelen icbârdır. Bu özellikle, bir kimsenin belli bir zamanda, arasından seçim ya-pabileceği fizîkî imkânlar listesi ve alanının, özgürlükle doğrudan bir alâkaya sahip olmadığı anlamına gelir. Hayâtını kurtarmak için sadece tek bir çıkış yolu gören sarp bir yerdeki dağcının herhangi bir seçeneğe sahip olduğunu pek söyleyemeyiz ama bu dağcı şüp-hesiz özgürdür. Aynı dağcının bir uçurumdan aşağı düşüp oradan çıkamadığı bir durumda da, çoğu insan yine de bu dağcının sade-ce mecâzen “özgür olmadığı”ndan bahsedilebileceğini ve hakkın-da “özgürlüğünden mahrum” bulunduğu veya “esir” tutulduğu şeklinde söz etmenin, bu terimleri sosyal ilişkiler bağlamından farklı bir anlamda kullanmak olduğunu görecek kadar özgürlük kelimesinin orijinal mânâsına ilişkin idrâk sahibidir.7 Kişinin önünde ne kadar hareket tarzı seçeneği olduğu mese-lesi tabiî ki çok önemlidir. Fakat bu husus, kişinin faaliyee bulu-nurken nereye kadar bizzat kendi niyet ve plânlarını tâkip edebil-diği meselesinden, kişinin hareket örgüsünün hangi ölçüde –ona istediklerini yaptırmak için başkalarınca ortaya konan iktizâlara yönelik değil, bilakis kişinin sürekli çalışıp çabaladığı hedeer istikâmetinde– kendisinin tasarımı olduğu meselesinden farklı-dır. Acaba kişi hareket biçimini hâlihazır plânları doğrultusunda şekillendirme umudu taşıyabiliyor mu, yoksa bir başkası mı o kişiyi onun irâdesinden ziyâde kendi irâdesi doğrultusunda dav-randıracak kadar koşulları kontrol edecek güce sahip? İşte kişinin özgür olup olmaması bu hususa bağlıdır, tercih yelpâzesine değil. Özgürlük bu îtibârla, bireyin teminat altına alınmış bir alana sa-hip olmasını, çevresinde başkalarının müdâhale edemeyeceği bir hâl ve şartlar kümesinin mevcudiyetini gerektirir. Bu özgürlük meumu ancak bununla alâkalı icbâr kavramını tetkikten sonra daha sarih bir hâle getirilebilir. Bu işi, özgürlüğün neden o kadar önemli olduğuna baktıktan sonra sistematik olarak yapacağız. Fakat buna teşebbüs etmeden önce de, kavramımızın mâhiyetini, özgürlük kelimesinin sahip olduğu diğer anlamlarla karşılaştırarak biraz daha vuzûha kavuşacak şekilde tanımlamaya çalışacağız. Bu farklı anlamlar da çoğu insanın şâyân-ı arzu gördü-ğü durumları tasvir emektedir. Bu keyfiyet, söz konusu anlamlar ile kelimenin orijinal anlamının ortak vasfıdır. Kezâ kendilerine atfen aynı kelimenin kullanıldığı farklı mânâlar arasında başka bazı bağlantılar da vardır.8 Mâmâfih burada ilk işimiz, bu mânâlar arasındaki farklılıkları mümkün olduğu kadar açık ve net şekilde ortaya koymak olmalıdır. 2. Siyâsî Özgürlükle Karşılaştırma “Özgürlük” teriminin bizim kendi kullanımımızla karşılaştırmak durumunda olduğumuz ilk anlamı, genellikle farklı bir anlam ola-
BÖlüM 1 - ÖZGüRlüK vE ÖZGüRlüKlER 41
rak kabul edilir. Bu anlam genellikle “siyâsî özgürlük” diye ifâde edilen şeydir; insanların hükûmetlerini seçmeye, yasama sürecine ve idârenin denetimine katılımıdır. Siyâsî özgürlük, kavramımızın bir bütün olarak insan grupları için kullanılmasından –ki bu onlara bir tür kollektif özgürlük vermektedir– türetilir. Fakat bu anlamda özgür toplum illâki özgür insanların toplumu olmadığı gibi, birey olarak özgür olmak için bu kollektif özgürlükten pay sahibi olmanız da gerekli değildir. Washington sakinlerinin, ABD’de ikâmet eden yabancıların ya da oy kullanma ehliyetine mâlik olamayacak kadar genç kişilerin, siyâsî özgürlükten pay almamaları nedeniyle tam ki-şisel özgürlüğe sahip olmadıklarını iddia etmek zordur.9 Kezâ, aktif hayâta henüz giren gençlerin, içinde doğdukları sosyal düzene, yani genç insanların belki de karşısında hiçbir al-ternatif bilmedikleri, ebeveynlerinden farklı düşünen bütün bir kuşağın bile ancak olgun yaşa geldikten sonra değiştirebileceği bir sosyal düzene rızâlarını tevcih etmeleri münâsebetiyle özgür olduklarını ileri sürmek anlamsız olacaktır. Ama söz konusu rızâ, onları özgürlükten mahrum (unfree) yapmaz yahut yapması ge-rekmez. Siyâsî düzene böyle bir rızâ ile bireysel özgürlük arasın-da sıkça aranan bağlantı, özgürlüğün mânâsı konusunda mevcut karışıklığın kaynaklarından biridir. Elbee herkes “özgürlüğü ... kamusal yasa vaz’ etme süreci ve kamusal iktidara aktif katılma süreci ile özdeşleştirme” hakkına sahiptir.10 Şu kadar var ki, birisi böyle bir özdeşleştirmede bulunduğu takdirde, onun bizim bu-rada ele aldığımız durumdan başka bir durum hakkında konuş-makta olduğu; yine bu farklı hâlleri tanımlamada aynı kelimenin ortak kullanımının, bir hâlin herhangi bir cihee diğerinin eşiti veya ikâmesi anlamına gelmediği belirtilmelidir.11 Burada karışıklık tehlikesi şudur: Bu özgürlüğü siyâsî özgür-lükle özdeşleştiren kullanım hâli, bir kişinin kölelikten yana rey beyân edebileceği veya kendini köle olarak akitle bağlayabileceği 

42 KıSıM ı - ÖZGüRlüğüN DEğERİ
ve bu sûree orijinal anlamdaki özgürlükten ferâgate rızâ göstere-bileceği gerçeğini nazara almama temâyülündedir. Mesâisini gö-nüllü ama akdini geri alamayacak şekilde yıllar sürecek uzun bir dönem için Yabancı Lejyon gibi askerî bir kuruma satmış birinin, artık bizim kasteiğimiz anlamda özgür kaldığını iddia etmek, kezâ, tarîkatının kurucusunun ideallerine bağlı olan ve kendini “ne aklı ne de irâdesi olan bir ten” olarak gören Cizvit’in de özgür ola-rak tasvir edilebileceğini iddia etmek zor olacaktır.12 Kendilerini bir despota tamamen tâbi kılma yönünde oy kullanan milyonlara şahit olmamız, belki de bizim kuşağın, insanların hükûmetlerini seçmesinin illâki özgürlüğü güvence altına alması demek olmadı-ğını idrâk etmesini sağlamıştır. Mâmâfih, halkın onayladığı her-hangi bir rejim, tanım îtibâriyle bir özgürlük rejimi ise, özgürlük değerini tartışmanın anlamsız olduğu takdir edilecektir. Bir halkın yabancı boyunduruktan kurtulması ve kendi ka-derini belirlemesinden bahseiğimizde, özgürlük meumunun bireylerden ziyâde bir topluluğa mâtuf kullanıldığı âşikârdır. Bu durumda “özgürlük” kelimesini, bir bütün olarak halkın icbârdan uzak olması anlamında kullanırız. Bireysel özgürlük savunucula-rı bu ulusal özgürlük ülkülerine genellikle sempati duymuşlar ve bu keyfiyet de 19. yüzyıldaki millî hareketler ile liberal hareketler arasında dâim ama sıkıntılı bir iifaka yol açmıştır. Fakat ulusal özgürlük meumu bireysel özgürlük kavramına mümâsil olmak-la beraber, aynı şey olmayıp, birincisi için çalışmak her zaman ikincisini geliştirip ileri götürmez. Ulusal özgürlük meumu ba-zen, halkı kendi ırkının despotunu bir yabancı çoğunluğun liberal hükûmetine tercih etmeye götürmüş; çok zaman azınlıklara men-sup insanların bireysel özgürlükleri üzerinde acımasız sınırlandır-malar için gerekçe teşkil etmiş bulunmaktadır. Her ne kadar birey olarak özgürlük arzusu ile bireyin mensup olduğu grubun özgür-lük arzusu çoğu kez benzer hissiyat ve anlayışlara dayansa da, iki kavramı birbirinden net bir şekilde ayrı tutmak gereklidir.

 BÖlüM 1 - ÖZGüRlüK vE ÖZGüRlüKlER 43
3. “İç Özgürlük” ile Karşılaştırma “Özgürlüğün” bir diğer farklı anlamı “iç (inner)” veya “metafizik” (bazen de “sübjektif”) özgürlüktür.13 İhtimal bu iç özgürlük birey-sel özgürlükle daha yakından alâkalıdır ve bu yüzden de kolayca onunla karıştırılmaktadır. Zikredilen iç özgürlük, kişinin, faali-yetlerinde o zamana bağlı sâik veya şartın değil de, kendi bilinçli irâdesi, aklı ya da öteden beri taşıdığı kanaatinin kılavuzluğunu tâkip etmesine işâret eder. Ancak iç özgürlüğün meumu muhâ-lifi başkalarından gelen icbâr değil, geçici hislerin, moral ve zihnî zaafiyetin baskısıdır. Bir kimsenin sağlıklı bir muhâkemeden sonra yapmayı kararlaştırdığı şeyi yapmada başarısız olması durumun-da, düşünceleri veya tâkati kader anında onu yarı yolda bırakır ve ne yapıp edip başarmak arzusunda olduğu konuda akâmete uğra-ması hâlinde, bu şahsın “ihtiraslarının esiri” olduğunu, “özgür ol-madığını (unfree)” söyleyebiliriz. Ayrıca zaman zaman, bilgisizlik ve hurâfenin insanları daha mâlumât sahibi olmaları durumunda yapabilecek oldukları şeylerden alıkoyduğunu söylerken bu te-rimleri kullanır ve “bilginin özgür kıldığını” ifâde ederiz. Bir kişinin alternatier arasında bilinçli şekilde seçim yap-maya ya da verdiği karara sonuna kadar bağlı kalmaya muktedir olup olmaması, diğer insanların kendi irâdelerini ona dayatıp da-yatmamalarından ayrı bir meseledir. Tabiî ki aralarında bir irtibat yok değildir. Şöyle ki: Mevzubahis kişilerin irâde gücüne bağlı olarak, bazıları için zorlama teşkil eden aynı hâl ve şartlar, diğerle-ri için sadece üstesinden gelinmesi icap eden olağan müşkülâtlar olarak kendini gösterebilir. Şu kadar var ki, “iç özgürlük” ile ic-bârın yokluğu anlamında “özgürlük”, birlikte, bir kişinin fırsatla-ra ilişkin bilgisinden ne kadar yararlanabileceğini belirler. Bu iki özgürlüğü ayrı tutmanın hâlâ çok önem arz etmesinin nedeni, “iç özgürlük” kavramının, “irâde özgürlüğü” diye adlandırılan kav-ram konusundaki felsefî karışıklık ile olan ilişkisidir. 

Özgürlük 44 KıSıM ı - ÖZGüRlüğüN DEğERİ
idealinin îtibârını düşürme konusunda, bilimsel determinizmin bireysel sorumluluğun temellerini tahrip eiği şeklindeki hatâlı fikrin yaptığından daha fazlasını pek az fikir yapmıştır. Bu husus-ları ileride (Bölüm 5) daha geniş ele alacağız. Burada sadece bu özel karışıklığa karşı ve yine bir anlamda ancak üzerimize düşe-ni yaptığımız takdirde özgür olacağımız şeklindeki mugâlataya (sophism) karşı, okuyucuyu uyanık tutmak isterim. 4. Güç Anlamındaki Özgürlükle Karşılaştırma Bireysel özgürlüğün aynı kelimeyle ifâde edilen farklı kavramlarla sözünü eiğimiz tarzda karıştırılması hâllerinden hiçbiri, bu öz-gürlüğün, şimdi burada kısaca temas eiğimiz kelimenin üçün-cü kullanımıyla karıştırılması kadar tehlikeli değildir. Bu üçüncü kullanım, “özgürlük” kelimesinin “istediğimi yapma hususundaki fizîkî kâbiliyeti”,14 arzularımızı tatmin gücünü ya da içinden se-çim yapabileceğimiz önümüzdeki tercihlerin genişliğini ifâde etmek için kullanılmasıdır. Bu tür “özgürlük”, birçok insanın ken-dilerinin uçabildikleri, yerçekimine bağlı olmayıp diledikleri yere “bir kuş misali özgür” hareket edebildikleri veya isteklerine göre çevrelerini değiştirme kudretine sahip oldukları illüzyon formun-daki rüyalarında görünür. Kelimenin bu mecâzî kullanımı öteden beri yaygın olmak-la beraber, bu engellerden özgürlük (freedom from), bu kâdir-i mutlaklık mânâsına gelen özgürlük, herhangi bir sosyal düzenin temin edebileceği bireysel özgürlükle nisbeten yakın zamanlara kadar ciddî ölçüde pek az kimse tarafından karıştırılıyordu. An-cak bilinçli şekilde sosyalist argümanın cüzü olarak beslendiğin-den beridir ki, bu karıştırma tehlikeli hâle gelmiştir. Özgürlüğün güç ve kudretle tanımlanması bir kez kabul edilmeye görsün, ar-tık “özgürlük” kelimesinin cazibesinin bireysel özgürlüğü tahrip eden düzenlemelere mesnet bulmak için kullanılabileceği mu-BÖlüM 1 - ÖZGüRlüK vE ÖZGüRlüKlER 45
gâlatanın hududu,15 insanların özgürlük adına özgürlüklerinden vazgeçmeye teşvik edildiği hilelerin sonu yoktur. Özgürlük keli-mesinin işte aynı telauzla başka başka anlamlar taşıması sâye-sindedir ki, hâdiseler üzerinde kollektif güç/kudret fikri bireysel özgürlük anlayışı yerine ikâme edilmiş olup, totaliter devletlerde özgürlük, özgürlük adına bastırılmıştır. Bireysel özgürlük kavramından güç anlamındaki özgürlük kavramına dönüşümü, bizim özgürlüğü tanımlarken “coercion (icbâr)” kelimesini kullandığımız yerde “restraint (tahdit)” keli-mesini kullanan felsefî gelenek kolaylaştırmıştır. Gerçek anlamın-da “tahdit (restraint)” kelimesinin sınırlayıcı bir beşerî âmilin ey-lemini tazammun eiği her zaman akla gelseydi, belki zikredilen kelime bazı cihetlerden daha uygun olurdu.16 Bu mânâda, “icbâr (coercion)” kavramı insanlara belli şeylerin yaptırılmasını vur-gularken, “tahdit (restraint)” kullanışlı bir sûree bize, özgürlük ihlâllerinin geniş ölçüde halkın bir şeyleri yapmaktan alıkonul-masından teşekkül eiğini hatırlatır. Her iki durum da aynı ölçü-de önemlidir. Daha doğrusu özgürlüğü belki tahdit (restraint) ve mecburiyeen (constraint) mâsuniyet olarak tanımlamalıyız.17 Maalesef, bu her iki kelime, beşerî fiil üzerinde diğer insanlardan kaynaklanmayan etkiler için de kullanılır olmuştur. Bu münâse-betle, özgürlüğü tahdien mâsuniyet şeklinde tanımlamaktan, “arzularımızı gerçekleştirmenin18 önündeki engellerin yokluğu”, haâ daha genel olarak “haricî engellerin yokluğu” şeklinde ta-nımlamaya geçiş son derece kolaydır.19 Bu, özgürlüğü her ne is-tersek onu yapmaya dâir fiilî kudret olarak yorumlamakla eşiir.
Özgürlüğün bu yeniden yorumlanması keyfiyeti, bireysel öz-gürlüğün vâkıâ hâlâ geniş ölçüde korunduğu ülkelerden bazılarının kullanımında derinlemesine yer bulmuş olması nedeniyle, özellik-le hayra alâmet değildir. Bu yeniden yorumlama ABD’de “liberal” çevrelerde hâkim siyâsal felsefenin temeli olarak geniş ölçüde kabul 46 KıSıM ı - ÖZGüRlüğüN DEğERİ
görür hâle gelmiştir. J. R. Commons20 ve John Dewey gibi, “ilerici-lerin” tanınmış entelektüel liderleri, “özgürlüğün güç, spesifik şey-leri yapmak için etkin güç” olduğu ve “özgürlük talebinin de güç talebi”21 olduğu; öte yandan icbârdan mâsuniyetin ise sadece “öz-gürlüğün negatif yönü” olduğu ve “icbârdan mâsuniyete, güç olan Özgürlüğe sadece bir vasıta olması sıfatıyla değer verileceği”22 şek-linde muhtevâya sahip bir ideoloji yaymış bulunmaktadırlar. 5. Bu Kavramlar Kıyaslanamaz Güç anlamındaki özgürlüğün, kelimenin orijinal anlamındaki öz-gürlükle karşılaştırılması, tabiatıyla özgürlüğün servet23 ile tanım-lanmasına yol açar ve bu da, özgürlük kelimesinin servetin yeniden-dağıtılmasına yönelik bir iddiayı destekleme bakımından taşıdığı tüm cazibenin istismârını mümkün kılar. Her ne kadar özgürlük ve refah ikisi de, çoğumuzun arzu eiği güzel şeyler olsa ve çoğu kez arzu eiğimiz şeyi elde etmede ikisine de ihtiyaç duysak da, bu durum bunların farklılığını ortadan kaldırmaz. Kendi kendimin efendisi olup olamama ve kendi tercihlerimi tâkip edip edememe durumu ile içinden seçim yapma durumunda olduğum tercihlerin az veya çok olması durumu, tamamen farklı iki meseledir. Lüks ve rahat içinde ama prensinin emrine âmâde yaşayan saray adamı, fa-kir bir çi çi veya sanatçıdan çok daha az özgür; kendi hayâtını ya-şama ve yararlılık bakımından kendi tercihlerini seçmede çok daha az muktedir olabilir. Benzer şekilde bir ordudan sorumlu general ya da büyük bir inşâat projesinden sorumlu yönetici bazı yönler-den hiçbir murâkabenin söz konusu olmadığı geniş yetkileri elinde bulundurabilir, ama öte yandan bu insanlar, yoksul bir çi çi veya çoban nazara alındığında, pekâlâ daha az özgür, üstünden gelen bir sözle tüm niyet ve plânlarını değiştirmek zorunda kalmaya daha açık, kendi hayâtını değiştirmeye veya kendi indinde en önemli şe-yin ne olduğuna karar vermeye daha az muktedir olabilir. BÖlüM 1 - ÖZGüRlüK vE ÖZGüRlüKlER 47
Eğer özgürlük tartışması vuzûha kavuşturulacaksa, özgürlü-ğün tanımı, bu tür özgürlüğe herkesin iyi bir şey olarak îtibâr edip etmemesini temel almaması lâzımdır. Çok muhtemeldir ki, bizim nazara aldığımız özgürlüğe değer vermeyen, ondan kendisine bü-yük faydalar geleceğine inanmayan ve başka avantajlar elde etmek için onu fedâ edebilecek insanlar vardır. Haâ kişinin kendi plân ve kararları doğrultusunda hareket etmesi lüzûmu, bu insanlar tarafından avantajdan ziyâde bir külfet olarak görülebileceği de doğru olabilir. Ama özgürlük, avantajlarından bütün şahısların istifâde edebilmesi mevzubahis olmasa da şâyân-ı arzu olabilir. Çoğunluk tarafından özgürlükten elde edilen yararın, özgürlüğün kendilerine sunduğu fırsatları kullanmalarına bağlı olup olmadı-ğına; kezâ, özgürlükten yana argümanın hakîkaten çoğu insanın özgürlüğü kendileri için istemelerine dayanıp dayanmadığına bak-mak zorundayız. Pekâlâ, herkesin özgür olma durumundan temin eiğimiz faydalar, çoğu insanın özgürlüğün neticeleri olarak kabul eiği şeylerden neş’et etmeyebilir; haâ özgürlüğün, faydalı tesir-lerini, sunduğu çok müşahhas fırsatlar vasıtasıyla olduğu kadar bize getirdiği disiplin vasıtasıyla göstermesi de mümkündür.
Evvelemirde şunu kabul etmek durumundayız: Özgür ama aynı zamanda sefil bir hâlde olabiliriz. Özgürlük bütün güzelliklerin varlığı24 ya da bütün kötülüklerin yokluğu anlamına gelmez. Evet doğrudur, özgür olmak aç kalma, pahalıya patlayan yanlışlar yap-ma ya da ölümcül riskler alma özgürlüğü anlamına gelebilir. Terimi kullandığımız mânâda, bulduğu ile idâre ederek yarını meçhul bir şekilde yaşayan beş parasız âvâre biri, her şeyiyle güvenlik ve nisbî bir rahatlık içinde olan silâh altındaki askerden aslında daha hür-dür. Özgürlük bu bakımdan diğer iyi şeyler karşısında her zaman tercihe şâyân görülen bir şey olmayabilir. Öyleyse özgürlük farklı bir ad gerektiren farklı bir iyidir. Yine, “siyâsî özgürlük” ve “iç öz-gürlük” ifâdeleri, özgürlük teriminin birazcık îtinâ ile karışıklığa yol 48 KıSıM ı - ÖZGüRlüğüN DEğERİ
açmadan kullanılabilecek öteden beri mevcut alternatif kullanımla-rı olmakla beraber, “özgürlük” kelimesinin “güç” anlamında kulla-nımına cevaz verilip verilemeyeceği tartışmaya açıktır. Bununla beraber her hâlükârda, bu “özgürlüklerin” –hepsi için aynı kelimeyi kullanmamız nedeniyle– aynı türün farklı cinsleri olduğu telkininden kaçınılmalı. Bu telkin son derece saçma neti-celere yol açan bir söz tuzağı, tehlikeli bir saçmalık kaynağıdır.25 Güç anlamında özgürlük, siyâsî özgürlük ve iç özgürlük durumları, bireysel özgürlükle aynı tür durumlar değildir: Birinden daha fazla elde etmek için ötekinden birazcık fedâkârlık ederek, etraıca dü-şünüldüğü takdirde herhangi bir ortak özgürlük unsuru elde ede-meyiz. Böyle bir değişimle bir iyinin yerine bir başka iyiyi pekâlâ elde edebiliriz. Lâkin zikredilen özgürlüklerde, böyle bir değiş to-kuşun özgürlük üstünde sahip olduğu etkiden söz etmemize yol açan ortak bir unsur olduğunu iddia etmek, bu koşulları aynı keli-melerle tanımladığımıza göre aralarında ortak bir unsur da olması gerektiği faraziyesinde bulunan felsefî realizmin en ilkel türü, katık-sız cehâlet tara arlığıdır (obscurantism). Hâlbuki biz bu özgürlük durumlarını geniş ölçüde farklı nedenlerle isteriz ve onların varlığı ve yokluğu farklı tesirlere sahiptir. Bu özgürlük durumları arasında seçim yapma durumunda kalırsak, seçimi özgürlüğün bütün ola-rak artıp artmayacağına bakarak değil, ancak bu farklı durumlardan hangisine daha fazla değer atfeiğimizi kararlaştırarak yaparız. 6. Özgürlük ve Kölelik Çok defa bizim özgürlük kavramımızın sadece negatif karakter-li olmasına itiraz edilir.26 Barışın da negatif bir kavram olması veya güvenlik, sükûnet ya da herhangi bir muayyen engel veya fenâlığın nâmevcutluğu keyfiyetinin negatif olması cihetinden kavramımızın negatif vasıı olduğu doğrudur. Özgürlük işte bu zikredilen kavramlar sınıfına girer: Özgürlük, muayyen bir en-BÖlüM 1 - ÖZGüRlüK vE ÖZGüRlüKlER 49
gelin –diğer insanlardan gelen zorlamanın– yokluğunu anlatır. Özgürlük ancak onu kullanmamızla pozitif hâle gelir. Özgürlük bize muayyen fırsatları garanti etmez, ama kendimizi içinde hazır bulduğumuz hâl ve şartlardan nasıl yararlanacağımıza karar ver-meyi bize bırakır. Özgürlüğün kullanımları pek çoktur, ama özgürlük bir tektir. Özgürlükler ancak özgürlük bulunmuyorsa ortaya çıkar: Özgür-lükler bireyler ve grupların diğer insanların az ya da çok özgürlük-ten mahrum olmaları pahasına iktisap edebilecekleri özel muafiyet ve imtiyazlardır. Tarihsel olarak, özgürlük yolu belli özgürlüklerin başarılmasına müncer olmuştur. Fakat, özgürlük diye adlandırıl-makla beraber birinin spesifik şeyleri yapmaya mezun kılınması özgürlük değildir; kezâ, özgürlük kişinin spesifik şeyleri yapma-sına müsaade edilmemesi durumuyla bağdaşır iken, kişinin eğer yapabileceği şeylerin çoğu için izin alması gerekiyorsa özgürlük yoktur. Özgürlük ve özgürlükler arasındaki fark, genel kurallarca yasaklanmamış her şeye izin verilen durum ile açıkça izin verilme-miş her şeyin men edildiği durum arasında var olan farktır. Özgürlük ve esaret arasındaki temel zıtlığa bir kez daha bakıl-dığında görürüz ki, özgürlüğün negatif karakteri onun değerini hiçbir şekilde azaltmaz [özgürlük için bir noksanlık değildir]. Bi-zim kullandığımız anlamın, kelimenin en kadîm anlamı olduğunu zaten ifâde etmiş bulunuyoruz. Özgür insanın durumunu kölenin durumundan ayıran esas farka göz atmamız, kelimenin mânâsını yerine koymamıza yardım eder. Kadîm özgür toplumlara –kadîm Grek şehirlerine– bakacak olursak, bu fark konusunda çok şey biliyoruz. Kölelerin özgür bırakılması hususunda ortaya konul-muş sayısız hükümler, bize, konuya dâir ilkelerin net bir resmini verir. Özgürlük iktisâbının tam olarak tevdî eiği dört hak vardı. Efendisinin izniyle kölenin âzâd edilmesine dâir hükümler nor-mal olarak eski köleye, birincisi, “toplumun muhâfaza altında 50 KıSıM ı - ÖZGüRlüğüN DEğERİ
bir üyesi sıfatıyla hukukî statü”; ikincisi, “keyfî tutuklanmadan mâsuniyet”; üçüncüsü, “kişinin arzu eiği işte çalışma hakkı” ve dördüncüsü de “kendi tercihi doğrultusunda seyahat ve yerleşme hakkı” veriyordu.27 Bu liste 18. ve 19. yüzyıllarda özgürlüğün temel koşulları olarak görülen hususların çoğunu içerir. Liste mülkiyet hakkını kenarda bırakır, zîrâ mülkiyet hakkına köleler de sahip olabiliyor-du.28 Mülkiyet hakkının da ilâvesiyle, bu liste bireyi icbâra karşı korumak için gerekli bütün unsurları ihtivâ etmektedir. Ama, son-raları özgürlüğe ikâme olarak ileri sürülen bütün “yeni özgürlük-ler” bir yana, bizim nazara aldığımız diğer özgürlükler konusun-dan da hiç söz etmez. Açıktır ki, sadece oy hakkına sahip olmakla köle özgür hâle gelmez ve hiçbir “iç özgürlük” boyutu da –her ne kadar idealist filozoar bizi aksi yönde iknâya çalışsalar da– onu kölenin dışında bir şey yapmaz. İçinde bulunduğu rahat ve kon-forun ölçüsü veya diğer insanlar ya da tabiat kaynakları üzerinde kullanabileceği herhangi bir kudret de, kölenin, efendisinin keyfî irâdesine bağımlılığını değiştirmez. Ama köle, çevresindeki tüm vatandaşlar gibi sadece aynı yasalara tâbi ise, keyfî tahdit ve hap-sedilmekten mâsun, işini seçmede serbest, kezâ, mal mülk iktisap edebiliyor ve mâlik olabiliyorsa, hiç kimse veya insan grubu, onu emirlerine itaate zorlayamaz. 7. Özgürlük, İcbâr ve Yasa Bizim özgürlük tanımımızın icbâr (coercion) kavramının anlamı-na dayanması münâsebetiyle, bu terimi de benzer şekilde tanımla-madıkça özgürlük tanımımız tam olmayacaktır. Hakîkaten ayrıca, birbiriyle yakından alâkalı bazı kavramlara, özellikle keyfîlik ve ge-nel kurallar veya yasa kavramlarına da daha açık ve tam bir anlam vermek durumundayız. Bu nedenle normal olarak şimdi bu kav-ramların benzer bir analiziyle konumuza devam etmemiz gerekir. BÖlüM 1 - ÖZGüRlüK vE ÖZGüRlüKlER 51
Bu işten külliyen kaçınmamız mümkün değil. Fakat okuyucudan, anlamsız bir iş gibi gelebilecek terimlere tam anlam kazandırma hususunda bizi tâkip etmesini istemeden önce, tanımlamış oldu-ğumuz özgürlüğün neden o kadar önemli olduğunu açıklamaya çalışacağız. Bu nedenle tam bir tanım çabamıza, özgürlük rejimi-nin hukukî cephelerini inceleyeceğimiz, kitabımızın ikinci kısmı-nın başında yeniden dönüp devam edeceğiz. Elan bu noktada, icbâr konusunda yapılacak daha sistematik bir değerlendirmenin neticelerine ilişkin fikir veren birkaç gözlem yeterli olacaktır. Bu özet formda bu gözlemler kaçınılmaz olarak biraz dogmatik görü-necek ve daha sonra ilerde değerlendirilmesi icap edecektir. “İcbâr” ile, daha büyük bir fenâlığı önlemek için, bizzat kendi-ne ait bir plâna göre hareket etmeye değil de başkasının amaçla-rına hizmet etmeye mecbur kalan bir kişinin çevresi ya da hâl ve şartlarının, bir başkası tarafından kontrolünü kastediyoruz. Baş-kası tarafından kendisi üzerine zorla tatbik edilen bir durumda ehven-i şer olanı seçme takdîri dışında, kişi ne kendi bilgi veya zekâsını kullanabilir, ne de kendi amaç ve fikirlerini tâkip edebilir. Zorlama kötüdür. Zîrâ zorlamanın bu şekilde, bireyi düşünen ve değerlendirmede bulunan birisi olmaktan çıkarıp, onu başkası-nın amaçlarının tahakkukunda alelâde bir vasıta hâline getirdiği çok açıktır. Kişinin, bizzat kendi bilgisinin rehberlik eiği araçlar-la bizzat kendi amaçları peşinden giiği özgür eylem, başkasının irâdesiyle şekillendirilmemiş verilere dayanmalıdır. Özgür faali-yet, –hal ve şartların başka bir kimse tarafından bir kişiyi sadece dikte edilen tercihe mahkûm edecek ölçüde şekillendirilemedi-ği– tanınan [kabul edilen] bir sâhanın varlığını tazammun eder. Mâmâfih, icbârı önlemenin yegâne yolunun icbâr kullanma tehdidi olması münâsebetiyle, icbâr tamamıyla önlenemez.29 Özgür toplum bu meseleye, icbâr tekelini devlete30 tevdî ederek ve devletin bu gücünü fertlerden gelen icbârı önlemenin gerek-52 KıSıM ı - ÖZGüRlüğüN DEğERİ
tiği durumlarla sınırlamaya çalışarak mukâbelede bulunmuştur. Bu ancak devletin, diğerlerinin müdâhalesi karşısında bireylere ait tanınan özel alanları korumasıyla ve bu özel alanları, spesifik tâyin ve tahsisle değil de, bireyin, yönetimin farklı durumlarda ne yapacağını kedisine beyân eden kurallara güvenerek kendi alanı-nı belirleyebileceği şartlar yaratmak sûretiyle sınırlandırmasıyla mümkündür. Devletin icbârı önleme amacıyla her şeye rağmen başvurmak durumunda kaldığı icbâr, bilinen genel kurallar vasıtasıyla sınırla-narak en aza indirilir ve olabildiğince zararsız hâle getirilir. Böy-lece çoğu durumda, birey icbâra mâruz kalacağını bildiği bir du-ruma kendini düşürmedikçe hiçbir zaman icbâr tatbikine gerek de olmaz. İcbâr, kaçınılmaz olduğu durumda bile, belirli ve ön-ceden bilinebilir görevlerle sınırlandırılarak veya en azından bir başkasının keyfî irâdesinden bağımsız kılınarak pek çok tahripkâr tesirinin önüne geçilir. Gayrişahsî (belli bir şahıs gözetmeyen) mâhiyet kazandırılmak ve vaz’ edildiği zaman belirli bireyler üze-rinde tesiri önceden bilinmeyen genel ve soyut kurallara dayandı-rılmak sûretiyle, devletin zorlayıcı faaliyetleri bile, bireyin kendi plânlarını istinat eirebileceği veri hâline gelir. O zaman, bilinen kurallara göre icbâr –ki bu genellikle icbâra mâruz kişinin kendi kendini düşürdüğü durumun sonucudur– başkalarının amaçları için kullanılacak bir araç değil, bireylere kendi amaçlarını tâkip etmede yardım eden bir enstrüman hâline gelir.F. A. HAYEK | ÖZGÜRLÜĞÜN ANAYASASI 733
DIZIN
A
Abel-Smith, B.  714 Achinger, H.  713, 716 Acton, H. B.  620 Acton, Lord  215, 271, 282, 351, 571, 577, 586, 589, 596, 606, 616,
636, 637, 645, 649, 660, 661,
662, 667, 690, 731, 732, 733,
734
Adams, Henry  205 Adams, John  589, 636, 651, 665, 734 Adams, Samuel  271, 662 Adler, J. H.  720 Adler, Mortimer  601 Alchian, A. A.  626 Alcmaeon  648 Alexée, Paul  675, 686 Allen, H. D.  713 Allen, Sir Carleton K.  659, 679, 680, 686, 698
Allix, Edgard  719 Altmeyer, A. J.  710 Amonn, Alfred  726 Anschütz, Gerhard  678 Antiphon  615 Aquinas, Thomas  625, 645 Archipov  693 Aristo  183, 257, 258, 615, 623, 625, 647, 650, 651, 693
Arnold, Thurman  697
Asanger, Raimund  677 Aubrey, John  647, 656 Auden, W. H.  600 Austin, John  624, 640, 660
B
Bacon, Francis  646, 682 Bagehot, W.  64, 290, 596, 671, 683, 723
Bähr, O.  678 Bailey, Samuel  612 Baker, J. R.  731 Baldwin, A. M.  662 Bamberger, Ludwig  703 Barker, Sir Ernest  602, 649, 660, 680 Barnard, C. I.  594, 633, 706 Barna, Tibor  719 Barnett, H. G.  608 Barthélemy, J.  673 Bartolus  645 Battaglia, Felice  681, 687 Bauer, P. T.  728 Bäumlin, R.  681 Bay, Christian  600, 602, 620 Becker, Carl L.  600 Bednarik, Karl  700 Belin, Jean  673 Bellièvre  610 Bellot, H. H. L.  680 Benham, Frederic  728734 F. A. HAYEK | ÖZGüRlüğüN ANAYASASı
Bentham, Jeremy  107, 269, 601, 618, 619, 631
Bergbohm, K.  691 Berg, G. H. von  295, 672, 677 Berlin, Sir Isaiah  606 Bernatzik, Edmund  691 Berns, Walter F.  639, 702 Beudant, L. C. A.  639 Beveridge, Sir William (Lord)  701, 708, 714
Bieri, E.  633 Black, John  728 Blackstone, William  267, 268, 660 Blank, D.  731 Blum, W. J.  718, 721, 722 Bodenheimer, Edgar  686 Bodin, Jean  664, 677 Bolingbroke, H. St. J.  658 Bonald, L. G. A.  575 Bonno, G.  673 Bosch, W  714 Boulding, K. E.  727, 728 Böhm, Franz  681, 707 Bracton, Henry  213, 635, 647 Bradley, P. D.  705, 706 Brandeis, Louis D.  699 Brandes, E.  677 Briefs, Goetz  707 Broad, C. D.  623 Brochier, H.  720 Broglie, Achille Charles, Due de  674 Bronfenbrenner, M.  606 Brown, A. J.  707 Brunet, René  685 Brunner, Emil  643, 698 Bryce, James (Lord)  734 Buckland, W. W.  651 Burckhardt, Jakob  215, 636, 638 Burgess, J. W.  733 Burke, Edmund  101, 107, 114, 215, 268, 272, 521, 577, 586, 596, 599,
616, 618, 619, 620, 621, 636,
646, 660, 661, 715, 727
Burnet, Gilbert  655 Burns, Edward M.  734
Burns, Eveline M.  709 Burns, Robert  191 Bury, J. B.  611 Busolt, G.  649, 650 Butler, Joseph  619 Butterfield, Herbert  619, 647 Butters, J. K.  722 Buttinger, S.  700
C
Camden, Lord  266, 653, 658 Campbell, C. A.  623, 657 Cannan, Edwin  594, 725, 726 Cantillon, Richard  616 Carlyle, A. J.  645, 654 Carr, C. T.  686 Carré de Malberg, R.  683 Carrol, J. J.  720 Carter, J. C  639 Cartter, A. M.  720 Carver, T. N.  624 Cato, Marcus Procius  103 Cecil, Lord Hugh  732 Chamberlain, Joseph  629 Chamberlin, E. S.  704, 705, 706 Christern, Hermann  677 Churchill, W. S.  696 Cicero, Marcus Tullius  103, 259, 615, 652
Ciriacy-Wantrup, S. V.  729 Clark, Colin  715, 722, 723 Clarke, Sir William  653 Clark, John  613 Clark, John M.  607, 637, 689 Clark, Sir George  644 Cohen, M. R.  686 Coing, Helmut  698 Coke, Sir Edward  261, 616, 646, 647, 652, 653, 654, 667
Cole, G. D. H.  699 Coleridge, S. T.  575, 599, 631 Collier, D. S.  615 Collingwood, R. G.  613, 627, 680, 732 Colm, G.  720DİZİN 735
Commager, H. S.  628 Commons, J. R.  46, 605, 637, 660, 689
Condillac, E. B. de  614 Condorcet, M. J. A. N. de Caritat, Marquis de  673 Constant, Benjamin  101, 118, 614, 621, 648, 674, 678
Cooke, C. A.  618 Cooke, L. D.  720 Cooley, T. M.  671 Cooper, R. M.  686 Cormenin, L. M. de Lahaye, Vicomte de  674 Cortés, Donoso  575 Corwin, S. E.  605, 646, 652, 663, 667, 668, 670, 671, 734
Cranston, M.  601, 603, 653, 656 Crick, B.  732 Croce, Benedetto  629 Cromwell, Oliver  77, 610, 654, 733 Cropsey, J.  606, 618 Crosland, C. A. R.  624, 625, 626, 638, 699, 700, 714, 720
Crosskey, W. W.  668, 669 Crossman, R. H. S.  378, 694, 695, 699, 700
Culpeper, Sir John (Colepeper)  630 Curle, A.  730
D
Dahlmann, F. C  677 Darmstädter, F.  675, 680, 692 Darwin, Charles  106, 205, 616, 620, 634
Davenport, John  594, 705 Defoe, Daniel  657 Demosthenes  638, 650 Denning, Lord Justice  657 Descartes, René  104, 615, 621, 691 Dewey, John  46, 605 Dicey, A. V.  297, 309, 310, 322, 360, 361, 362, 610, 630, 631, 646,
660, 673, 679, 682, 685, 686,
694, 703
Dickinson, J.  610, 680, 697 Dickinson, John  666 Diehl, E.  648, 649 Diels, H.  648 Dietze, G  698 Diez del Corral, Luís  674 Diogenes Laertius  647 Director, Aaron  595, 610, 705 Disraeli, B.  732 Dobrin, S.  693 Dodds, E.  716 Dostoevski, F.  622 Drucker, Peter  604 Duguit, Leon  642, 675, 682, 683, 685 Dunbar, H. L.  668 Dunham, Allison  726 Dunlop, J. T.  704
E
Edgeworth, F. Y.  719 Eheberg, K. T.  717 Ehrenberg, V.  595, 649, 650 Einaudi, Luigi  653 Eliot, Sir John  646 Ellwein,Thomas  677 Emge, C. A.  684 Enfield, Sir Ralph  727 Engels, Friedrich  452, 691, 718 Entrèves, A. P. d’  691 Esmein, A.  653, 681 Evans-Pritchard, E. E.  615, 643
F
Fagan, F. D.  719 Faguet, E.  613 Falter, G.  676 Feiling, Keith  732 Fenet, P. A.  674 Ferguson, Adam  101, 103, 607, 610, 611, 615, 648
Ferrera, S. V.  723 Ferrero, G.  635, 664 Feuerbach, P. J. A.  676736 F. A. HAYEK | ÖZGüRlüğüN ANAYASASı
Fichte, J. G.  676, 729 Fickert, A.  678 Field, M. G.  715 Figgis, J. N.  645, 657 Finer, H.  629, 694, 696 Fink, Z. S.  647 Fleiner, F.  629, 679, 681, 682 Florio, John  648 Foot, P.  623 Forbes, Duncan  595, 610, 614, 615 Forstho, E.  679, 726 Fosdick, Dorothy  605 Fourastié, J.  727 France, Anatole  352, 653, 674, 690, 698, 710
Frane, L.  720 Frankel, S. H.  728 Frankfurter, Felix  687, 694 Frank, Jerome  368, 697 Frank, Tenney  653 Frazer, Sir John G.  616 Freeman, Katherine  625, 648 Freund, Ernst  671, 686, 689 Friedman, Milton  552, 595, 634, 705, 707, 726, 728, 730
Friedmann, W.  694, 695 Friedrich, C. J. i, vi  452, 675, 676, 680, 691
Fromm, E.  622 Fuchs, R. F.  686 Fung, Y.-L.  644 Fustel de Coulanges, N. D.  648
G
Gabor, A.  606 Gabor, D.  606 Galiani, F.  611 Gallie, W. B.  625 Gardiner, S. R.  654 Geddes, Charles  709 Geddes, Patrick  726 Gellhorn, Walter  689, 697 Gentz, Friedrich  718 Gerland, H. B.  682
Geyl, Peter  644 Giacchi, O.  682 Giacommetti, Z.  687 Gibbon, Edward  634 Gierke, Otto von  645, 677 Gilboy, E. W.  724 Gilby, Thomas  645 Gladstone, W. E.  586, 619, 668, 732, 733
Glaser, Stefan  657, 682 Glass, D. V.  730 Gneist, Rudolf von  304, 306, 679 Godwin, William  101 Goebbels, J.  732 Goethe, J. W.  611 Gomperz, Heinrich  623 Gooch, G. P.  653 Goodnow, F. J.  680 Goodrich, P. F.  594, 609 Gordon, Scott  729 Gough, J. W.  646, 651, 654, 656 Gouldner, A. W.  707 Grabein, M.  718 Graveson, R. H.  641 Green, T. H.  602, 606, 689 Grene, M.  594, 622 Gri n, C. E.  699 Groethuysen, B.  613 Grossmann, R. H.  681 Grote, George  205 Gruchy, A. G.  604 Gsovski, Vladimir  693 Guicciardini, F.  717 Guizot, F. P. G.  674, 678 Guttridge, G. H.  661, 733
H
Haar, C. M.  727 Haberler, Gottfried, von  685, 705, 707 Haenel, Albert  683 Haensel, W.  675 Hagenbuch, W.  710, 716 Haines, C. G.  367, 697 Haldane, J. B. S.  624DİZİN 737
Hale, R. L.  637 Hale, Sir Mathew  104, 614, 616, 656 Halévy, Élie  613 Hallam, H.  733 Haller, William  627, 653 Hall, Jerome  682 Hallowell, J. H.  680, 691, 692 Hall, R. L.  638 Hamilton, Alexander  662, 668 Hamson, C. J.  675, 698 Hand, Learned  733 Hansen, A. H.  701, 703, 721 Hansmeyer, K. H.  713 Hardin, Charles M.  728 Hare, R. M.  623 Harrington, James  258, 259, 647, 651 Harris, A. L.  689 Harrod, Sir Roy F.  634, 726 Hart, H. L. A.  623 Hashagen, J.  664 Haskell, J. J.  653 Hauriou, M.  687 Havelock, E. A.  647 Hazard, J. N.  693 Hazlitt, Henry  593, 595 Hegel, G. W. F.  606, 691 Heller, Hermann  680, 691 Heman, G. F.  623 Henne, R.  644 Hennings, A.  644 Henry, Patrick  271 Hermens, F. A.  629 Herodotus  257, 636, 650 Hewart, Lord  360, 694 Hicks, J. R.  705, 707, 715, 732 Hintze, Otto  676 Hobart, R. E.  623 Hobbes, Thomas  101, 104, 258, 605, 616, 623, 640, 647, 648, 651,
655, 656, 691
Hobhouse, L. T.  701, 722 Hoebel, E. A.  607, 629 Holbach, P. H. D. Baron d’  621 Holcombe, A. N.  680 Holdsworth, Sir William S.  616, 656,
657, 658, 661, 684, 685, 698
Holland, Philemon  648, 651, 718 Hollar, Wenceslas  627 Holmes, O. W. Jr.  143, 244, 624, 641 Hooker, Richard  211, 635, 645 Horkheimer, Max  695 Hönn, K.  648 Huizinga, Johan  624, 648 Humboldt, Wilhelm von  32, 273, 300, 548, 569, 617, 676, 678, 730,
731
Hume, David  101, 103, 107, 111, 120, 169, 247, 267, 269, 600, 610,
618, 620, 622, 623, 626, 627,
639, 641, 642, 652, 658, 659,
663, 664
Humphreys, R. A.  662, 663, 667 Hutton, D. G.  594, 720 Hutton, James  617 Hutt, W. H.  704, 705 Huxley, Aldous  687 Hyperides  650
I
Ihering, Ruldolf von  607, 690, 692 Ipsen, H. P.  685 Isokrates  650
J
Jack, D. T.  708 Jackson, R. H.  669, 671, 704 Jahrreiss, H.  621, 643, 684 James I  260, 643, 654 James, William  604 Jay, John  666 Jeerson, Thomas  109, 367, 566, 589, 614, 619, 666, 667, 697,
731, 734
Jerey, Francis  615 Jellinek, Georg  648, 664, 682 Jellinek, Walter  664 Jenks, E.  645 Jennings, Sir Ivor  360, 361, 694, 695 Jewkes, John  714, 731738 F. A. HAYEK | ÖZGüRlüğüN ANAYASASı
Johnson, Samuel  266, 658 Jones, Arnold H. M.  648, 651 Jones, Harry W.  680 Jones, J. Walter  662, 663 Jones, Sir William  617, 649 Joseph, M.  287, 619, 629, 668, 673, 708, 717, 731
Jouvenel, Bertrand de  594, 604, 626, 635, 636, 699, 726
Judson, N. A.  654 Junius  659, 661
K
Kägi, Werner  681 Kaldor, Nicholas  708 Kallen, H. M.  625 Kalven, Harry, Jr.  718, 721, 722 Kant, Immanuel  300, 636, 637, 675, 676
Kaufmann, E.  685 Keeton, G. W.  698 Keith-Lucas, A.  687 Keller, Robert von  645 Kelsen, Hans  356, 603, 614, 623, 628, 682, 691, 692, 693, 697
Kent, James  287 Kern, Fritz  645 Keynes, J. M. (Lord)  414, 475, 631, 633, 723, 725
Klenner, Fritz  700 Kline, B. E.  608, 610 Knight, Frank H.  594, 601, 603, 606, 625, 626, 635, 637, 702
Kolnai, Aurel  692 Koser, R.  675 Krutch, J. W.  717 Kuang, Chung  644
L
Laband, Paul  683 Laboulaye, E.  676 Lafayette, M. J. P. Marquis de  297 Lamennais, H. de  674 Lange, Richard  681
Langlois, Charles Victor  645 Langmuir, Irving  612 Laroque, P.  710, 713 Larsen, J. A. D.  649 Lasker, Eduard  678 Laski, H. J.  360, 586, 603, 624, 648, 694, 733
Laun, Rudolf von  648, 686 Lawson, George  655 Lecky, W. E. H.  577, 721 Lee, Arthur  661 Legaz y Lacambra, Luís  681 Leibholz, Gerhard  685, 692 Lenho, Arthur  707 Lerner, A. P.  609 Lerner, Max  628, 672 Leroy, Maxime  680 Letwin, W. L.  594, 653 Levi, E. H.  685 Lewis, Sir George Cornewall  641 Lewis, W. A.  608, 699, 722, 725 Lieber, Francis  100, 614 Lilburne, John  655, 663 Lincoln, Abraham  601 Lindblom, C. E.  705 Lintner, J.  722 Lippmann, Walter  632, 680 Lipsius, J. H.  650 Liszt, Franz von  690 Livius, Titus (Livy)  256, 258, 259, 647, 648, 651, 660
Llorens, Eduardo L.  685 Lloyd, Dennis  586, 687, 701 Locke, John  64, 107, 183, 253, 264, 265, 622, 644, 653, 655, 656,
657
Lolme, J. L. de  603, 659 Louis Philippe  674 Lovejoy, A. O.  617 Lowell, A. L.  628, 675, 679 Loyola, Ignazius of  604 Löning F.  676 Lösch, August  520, 727 Lubbock, John  205 Lurton, H. H.  680DİZİN 739
Lutz, F. A.  724 Lutz, H. L.  718 Lübtow, Ulrich von  635, 651, 652
M
Mabbott, J. D.  623, 643 Macaulay, T. B. (Lord)  205, 269, 577, 586, 630, 657, 660
Macbeath, A.  616 MacDermot, Lord  636, 704 MacDonald, William  662 MacGregor, D. H.  618 Machiavelli, Nicolo  618 Machlup, Fritz  594, 702, 704, 705 MacIver, R. M.  635 MacKay, D. M.  623 Mackintosh, Sir James  616 Maclean, A. R  655 MacMillan, Harold  732 Madison, James  32, 282, 286, 589, 619, 636, 666, 667, 668, 669,
670, 697, 734
Maine, Sir Henry  637, 641 Mainzer, O.  685 Maistre, Joseph de  575 Maitland, F. W.  262, 608, 615, 622, 629, 635, 644, 654, 734
Malinowski, Bronislaw  606, 607, 616, 637
Malitzky, A. L.  692, 693 Malthus, T. R.  616 Mandeville, Bernard  614 Mangoldt, Hermann von  670 Mannheim, Karl  700 Marchet, Gustav  677 Marcic, René  681 Marshall, Alfred  632, 709 Marshall, John  244, 287, 641, 652, 668
Marshall, T. H.  701 Martin, N. H.  608 Marx, Fritz Morstein  686 Marx, Karl  183, 205, 452, 691, 718, 732
Mason, George  665, 669
Mayer, T.  614, 723 May, Sir Thomas Erskine  613 McAdams, E. L.  658 McCallum, R. B.  611, 619, 625, 629, 630, 638, 643, 688, 701, 729,
733
McCloskey, R. G.  643, 687 McCulloch, J. R.  452, 703, 718, 721 McGovern, W. M.  615 McIlwain, Charles H.  643, 645, 654, 657, 661, 663, 664, 668, 672,
675, 680, 682, 697
McKechnie, W. S.  647 McLaughlin, A. C  661, 663 McNair, A. D.  651 Meade, J. E.  721 Medawar, P. B.  624 Meinecke, Friedrich  643, 658 Menger, Anton  690 Menger, Carl  629, 681, 686 Menger, Christian-Friedrich  616, 639, 690
Menger, Karl  676 Meriam, Lewis  710, 711 Messner, Johannes  700 Metzger, W.  676 Michelet, Jules  297, 672 Miege, Guy  656 Mignet, F.  672 Mill, John Stuart  32, 64, 108, 155, 183, 229, 231, 273, 333, 453, 569,
611, 612, 618, 619, 625, 629,
630, 631, 638, 639, 643, 676,
688, 701, 718, 729, 731, 733
Mills, C. W.  632, 703 Milton, John  64, 215, 552, 624, 636, 647, 655, 730
Mims, Edwin, Jr.  603, 628, 661 Minnigerode, L.  678 Mirkin-Getzewitsch, B.  692, 693 Mises, Ludwig von  594, 602, 615, 630, 633, 634, 637, 643, 686,
687, 689, 702, 704, 711, 714,
718, 722, 723, 729, 730
Mitteis, Heinrich  698740 F. A. HAYEK | ÖZGüRlüğüN ANAYASASı
Mohl, Robert von  677 Mommsen, Theodor  651 Montague, F. C  599 Montesquieu, Charles de Secondat, Baron de  101, 296, 601, 602, 603, 614, 618, 636, 644, 652,
658, 684
Morstein  686 Mossner, E. C.  622, 658 Mounier, J.-J.  673 Möser, Justus  575 Mullett, C. F.  662 Mumford, Lewis  615, 726 Musgrave, R. A.  720 Müller, Armaek  710
N
Nash, C. C  713 Nawiasky, H.  685 Neckel, G. M.  602 Nef, Hans  672, 685 Nef, John U.  595, 596, 653 Neratius  615 Neumann, F. J.  720 Neumann, Franz L.  601, 628, 641, 672, 679, 680, 685, 692, 695
Nicias  256 Niehaus, H.  727 Nowell-Smith, P. H.  623
O
Oakeshott, Michael  605, 613, 623, 647, 651, 666
Oertel, F.  652 Oertmann, P.  686 Ofstad, Harald  601 Ojala, E. M.  727 Olivecrona, Karl  640 Ollier, F.  615 Olmsted, F. L.  726 Ortega y Gasset, José  628, 639, 640 Orwell, George  700 Osborn, H. F.  617 Osborn, Sir Frederick  726
Otis, James  271, 662
P
Padover, S. K.  636, 667, 668, 734 Paine, Thomas  101 Paish, F. W.  726, 728 Paley, William  101, 267, 268, 660 Pashukanis  359, 693, 694 Pasteur, Louis  609 Peacock, A.  713, 719, 720 Pease, T. C  653, 655 Pechman, J. A.  723 Pekelis, A. H.  697 Pennock, J. R.  680 Pericles  256, 599, 648 Perry, R. B.  601, 605 Perticone, G.  693 Petro, Sylvester  413, 594, 704, 705, 706, 707, 708
Pfizer, P. A.  678 Philbrook, Clarence  632 Phillips, G.  684 Phillips, H. B.  600 Philon (İskenderiyeli Philo)  647 Picot, A.  680 Pigou, A. C  632, 689, 701 Plamenatz, J. P.  625 Planitz, Hans  645 Plant, Sir Arnold  642, 727 Plato  625, 650 Plucknett, T. F. T.  595, 645 Polak, C. H. F.  681 Polanyi, Michael  250, 594, 607, 612, 635, 643, 731
Pollock, Sir Frederick  644 Popper, Karl R.  594, 610, 611, 616, 622, 630, 640, 690
Portalis, J.  673 Pound, Roscoe  368, 664, 680, 684, 690, 693, 696, 697, 702, 704,
705
Pöhlmann, R.  652 Price, Richard  101, 270, 618, 660, 721 Priebe, H.  727 Priestley, Joseph  101DİZİN 741
Pringsheim, Fritz  653
R
Radbruch, G.  369, 629, 697 Radclie, Lord  636, 684, 687, 698 Ramsey, F. P.  608 Rapin de Thoyras, Paul de  644 Rashdall, H.  609 Rasmussen, S. E.  635 Rawls, J.  643 Ray, Jean  673 Rees, A.  705 Rehberg, A. W.  677 Rehfeldt, Bernhardt  646 Reilley, G. D.  705 Renan, Ernest  618 Retz, Jean F. P. de  610 Rheinstein, Max  595, 640, 646, 684 Ricardo, David  725 Ricca, Salerno  717 Richberg, Donald  705 Riesman, David  624 Ripert, George  370, 690, 698 Ritchie, D. G.  690 Ritter, Gerhard  636 Ritter, Klaus  698 Robbins, Lionel (Lord)  594, 618, 620, 641, 682, 688, 701, 702, 722
Roberts, B. C  705 Roberts, Ffrangcon  714 Robespierre, Maximilien  104 Robinson, Joan  601, 603 Robson, W. A.  362, 363, 694, 695, 698
Roosevelt, F. D.  290, 367, 584, 601, 671, 701, 727
Roscher, Wilhelm  611 Rossiter, Clinton  606, 661 Rostas, L.  720 Rostovtze, M.  652, 653 Rothschild, W.  654 Rotteck, C. von  678 Rottier, G.  713 Roubier, Paul  684, 698 Rougier, Louis  674, 698
Rousseau, J. J.  101, 104, 183, 296, 617, 652, 657, 672
Rowland, K. W.  665 Röpke, Wilhelm  594 Ruggiero, Guido de  613, 674 Ruml, Beardsley  728 Russell, Bertrand (Lord)  605, 635, 638, 729
Rutherford, Samuel  654 Rüegg, W.  652 Rümelin, Max  685 Ryle, Gilbert  607
S
Sabine, G. H.  649, 652 Sadler, John  655 Saint-Just, A. L. L.  104 Salander, G. A.  665 Santillana, G. de  608 Sapir, Edward  620, 640 Savigny, F. C. von  639, 653 Sawers, D.  731 Sayers, R. S.  723 Scharpf, F. A. von  645 Schiller, Friedrich von  624, 676 Schlesinger, A. M. Jr.  693, 727 Schlesinger, Rudolf  693, 727 Schlick, Moritz  601, 623 Schliemann, Heinrich  205 Schlotterbeck, K.  710, 711 Schmitt, Carl  629, 680, 682, 693 Schnabel, Franz  628, 677 Schoeck, Helmut  595, 632 Schottländer, Adolf  682 Schrader, O.  602 Schreiegg, J.  712 Schultz, T. W.  727 Schumpeter, Joseph  629, 633, 702, 703
Schwartz, Bernard  675, 697 Scott, Anthony  647, 651, 670, 728, 729
Sears, Paul B.  728 Selden, John  311, 643, 680 Seldon, Arthur  712742 F. A. HAYEK | ÖZGüRlüğüN ANAYASASı
Seligman, E. R. A.  721 Seligmann, E.  683 Senior, N. W.  269, 688 Shaw, George B.  622 Shehab, F.  718 Shirras, G Findley  720 Sidgwick, Henry  599, 701 Sidney, Algernon  647, 651, 655, 733 Sieghart, M. A.  675, 679 Sieyès, E. J.  103 Silone, Ignazio  638 Simons, Henry C  488, 594, 703, 704, 705, 719
Simon, Yves  623, 725 Skinner, B. F.  621, 687 Slichter, S. H.  706 Smart, J. J. C  643 Smiles, Samuel  632 Smith, Adam  81, 101, 103, 267, 269, 333, 334, 338, 500, 612, 614,
617, 659, 688, 726, 732, 733,
734
Smith, D. T.  723 Smith, S. B.  652 Snow, Sir Charles P.  731 Sobotka, S. P.  706 Solomon, M.  626 Solon  256, 258, 648 Sombart, Werner  605 Spencer, Herbert  346, 608, 689 Stahl, F. G.  677 Stamp, Sir Josiah (Lord)  719 Stearns, Harold  638 Stebbing, L. S.  627 Stephen, J. F.  629 Stern, A.  673 Stewart, Dugald  617 Stigler, G. J.  702, 726, 730, 731 Stillerman, R.  731 Stokes, Dillard  711, 713, 716 Stoll, H.  682 Stone, J.  699 Story, J.  287, 668, 677 Stourzh, Gerald  594, 666 Strigl, Richard  705
Stubbs, W.  645 Stuchka, P. J.  693 Sumner, W. G.  625
T
Tacitus, Cornelius  259 Talmon, J. L  102, 613, 614, 615, 621 Tarasov, H.  720 Tarde, G.  612 Taton, R.  609 Tawney, R. H.  556, 624, 625, 730 Tezner, F.  686 Thiers, A.  452, 718 Thoma, Richard  691 Thomas, Norman  101, 367, 566, 616, 625, 645, 648, 677, 697, 700,
728, 731, 734
Thompson, Dorothy  668, 671 Thucydides  257, 599, 647, 648, 650 Thür, J.  629 Titmus, R. M.  714 Tocqueville, Alexis de  32, 101, 177, 205, 298, 577, 586, 613, 614,
619, 621, 630, 670, 674, 699,
733
Todsen, Hans-Heinz  687 Toulmin, S. E.  643 Trevelyan, G. M.  657 Treves, G. E.  686 Triepel, H.  692 Trotsky, Leon  219, 636 Tucker, Josiah  101, 617 Tucker, R. S.  617, 724 Turgot, A. R. J.  270, 273, 452, 610, 614, 660, 718
Turvey, Ralph  594, 725, 726, 727
U
Urmson, J. O.  643
V
Vanderbilt, Arthur T.  680, 686, 687 Vattel, E. ije  662DİZİN 743
Vaughan, C. E.  652, 657 Vecchio, G. del  626 Veit, O.  622 Vico, G.  611 Viner, Jacob  595, 704, 707 Vinogrado, Sir Paul  649, 653 Vlastos, G.  649 Voltaire  652 Vossler, Otto  614, 645, 661, 665 Vögelin, Erich  692
W
Waas, Adolf  602 Waddington, C. H.  622 Wade, H. W.  684 Wagner, Donald O.  653 Waldo, Dwight  696 Waline, Marcel  680 Walker, F. A.  708, 721 Walker, K. F.  708 Wallich, H. C  612 Warfield, E. D.  697 Watkins, Frederick  599 Watson, A. D.  702, 710, 716, 719 Webb, Beatrice  715, 733 Webb, Sidney  715, 733 Weber, Hilde  728 Weber, Max  607, 640, 643, 684 Webster, Daniel  287, 670 Webster, W. C  665 Weiss, E.  650 Weisser, G.  710, 713 Welcker, C. T.  677, 678 Weldon, T. D.  695 Wentworth, Thomas (Earl of Straord)  646, 649
Westerman, W. L.  606, 647 Wheeler, J. A.  609 Whitehead, A. N.  600, 607 White, L. A.  600, 607, 632, 721 Wiese, Leopold von  629
Wieser, Friedrich von  635, 664, 719 Wiles, Peter  702, 716 Wilhelm, Theodor  548, 569, 594, 611, 617, 678, 730
Wilkes, John  266, 659 Willcox, B. F.  636 Willgerodt, Hans,  716 Williams, Gertrud (Lady)  708 Williams, Roger J.  624 Wilson, F. G.  680 Wilson, James  287, 667, 669 Wilson, Thomas  699 Wilson, Woodrow  604 Winkler, B.  682 Wirszubski, C.  651 Wolfe, D. M.  653 Wolf, Erik  648, 697 Wolin, S. S.  622, 645 Wollheim, Richard  640 Wolman, Leo  704 Woodhouse, A. S. P.  653, 664 Woodhouse, W. J.  648 Woolf, C. N. S.  645 Wootton, Barbara (Lady)  604, 704, 708, 715
Wordsworth, William  600 Wormuth, F. D.  123, 622, 643, 654, 655
Wright, David McCord  700, 705, 718, 722
Y
Young, Michael  627, 700, 731
Z

Zagorin, P.  654 Zehner, H.  678 Zeno  647 Ziegler, H. O.  628 Zschimmer, Eberhard  605

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder