4912. Bolum: Cemaat
3. Ordu Komutanı, pek çok
yerde radikal konuşmaları ile
bilinen, hükümet hakkında
ağır eleştirilerde bulunan, aşırı laik
görüşlerini her fırsatta
dile getiren, dini grup ve cemaatlere karşı
görev gereği de olsa tavır
alan herkesi destekler gözüken, bu
çalışmaları cesaretlendirme
yönünde bir tutum içinde olan bir
kişiydi. Belki öyle biri
değildi ama çevresinde bu havayı hissettirmişti,
dini grup ve tarikatlara
karşı müsamahasız bir kişi
olarak biliniyordu. Recep
Albay aslında klasik bir jandarma
komutanıydı; belki
askerlerin son yıllardaki tavırlarının etkisinde
kalarak aşırı laik yönünü
fazlaca öne çıkarmış, klasik polisjandarma
görev ayrımında yasal
yetkileriyle sınırlı kalmayıp her şeyi
yapmayı kendisinde hak
gören, görev bölgesini genişletmek isteyen,
bununla birlikte aşırı
yönleri çok fazla ve baskın olmayan biriydi.
İzinsiz çalışan Kuran
kurslarına yönelik Erzincan'da savcı İlhan
Cihaner denetiminde, polis
ve jandarma ile beraber başlatılan
soruşturmalar hızla
ilerleyip İsmailağa Cemaatine kayıyor.
Emniyetten bilgi sızdığı
iddiaları olduğundan soruşturma ağırlıklı
olarak jandarmaya
veriliyor, polis bölgesinde de jandarmanın görev
yapması savcı tarafından
isteniyor ve bu sağlanıyor (bu, savcı
Cihaner'in yanlış bir
davranışıdır). Is-mailağa Cemaatine yönelik
soruşturma genişliyor, bu
çevreye yakın herkes ilişkilendirilerek
başka illerdeki irtibatlı
kişiler de operasyonun hedefi haline
getiriliyor. Erzincan
dışındaki illerde de bazı kişiler dinleniyor, hedef
kişi sayısı 235 e ulaşıyor.
Ülkemizdeki siyaset anlayışında bir
partiyi destekleyip ona oy
vererek iktidara taşıyanların o partinin
olanaklarından ne-malanmak
istemesi herkesin malumu. Bu
mantık gereği nasıl
geçmişte sol belediyelerde sol fraksiyonlar
güçlerine göre belediyelere
kendi gruplarından işçi alınmasını,
kendilerine çıkar
sağlanmasını istemişlerse bugün de oy ve destek
veren cemaat, tarikat ve
dini gruplar güçlerine göre mahalli
yönetimlerde işe alma,
ihale, ruhsat gibi olanakların kendilerine
sağlanmasını istiyor. Bu
anlamda bir kadrolaşmanın var olduğu da
bilinen hususlardandır.
Erzincan'da savcı Cihaner'in yaptığı
4922. Bolum: Cemaat
tahkikatta da bu türden
kadrolaşma örneklerinin bolca tespit
edildiği anlaşılıyor.
İlhan Cihaner sadece
soruşturmayı talimat vererek jandarma
marifetiyle yürütmekle
kalmayıp sanki bir polis ya da jandarma gibi
bilgi kaynaklan (ihbarcı ya
da ajan) ile de görüşmeye başlıyor, bilgi
alıyor ve bu bilgilerin bir
kısmım jandarmaya yönlendiriyor. Ayrıca
yeni kaynaklar bulunması
için çalışıyor. Bu arada savcı Cihaner
yalnızca kendisinin
bildiği, herkesten gizlediği ikinci bir soruşturma
daha açıyor. Bu dosyanın
Fethul-lah Gülen cemaatinin bölgedeki
örgütlemesi üzerine olduğu
çok sonradan anlaşılıyor. Recep Albay
bile bu soruşturmayı adalet
müfettişlerinin incelemesi sırasında
sonradan öğreniyor.
İşte tüm bu gelişmeler,
savcı Cihaner'in jandarmayla beraber
yürüttüğü İsmailağa cemaati
tahkikatı, herkesten gizlediği Gülen
cemaati soruşturmaları,
muhbir ve ajanlardan doğrudan kendisinin
bilgi alması, 3. Ordu
Komutanı ile sık sık görüşmesi karşı cepheyi
harekete geçiriyor. Cemaat
savcı Cihaner'in ne yaptığını öğrenmeye
başlamış. Onun kimlerle
görüştüğü, kimlerden hangi bilgileri aldığı
hızla tespit edilerek,
teknik denetim altına alınmış. Savcı Cihaner,
albay Recep Gençoğlu ve
diğerleri dinlemeye alınmış, her ilişkileri
belirlenmiş. Hatta
kendileri hâlâ farkında değillerdir ama teşkilatları
içerisinde, yakınları
arasında ajanlar bile elde edilmiş, cemaatin
jandarma, yargı ve ordu
içerisindeki unsurları kimisi gizli bilgiler
vererek, kimisi yapılan iş
ve işlemleri takip ederek, kimisi de çift
taraflı ajan olarak bilgi
taşımaya başlamıştır.
Ancak bunlar yeterli
değildir. Ankara'nın desteği gereklidir. Bu
desteği de cemaat ayarlar.
Savcı Cihaner'in hukuki olarak aşırıya
varan davranışları
Ankara'yı tahrik etmek için yeterli değildir, bu
nedenle daha ciddi, daha
büyük iddialara ihtiyaç vardır. Dolayısıyla
sistem çalışır, cemaatin
koordinesinde Erzurum Özel Yetkili
Savcılığının verdiği
kararlarla Erzincan ve Erzurum Emniyet
İstihbarat birimlerince
yapılan dinlemelerde ortaya çıkan en ufak
bir hareket, plan, olay ya
da görüşme abartılarak yazılmaya
başlanır. Ankara'ya
iletilen raporlarda savcı Cihaner, Albay Recep
4932. Bolum: Cemaat
Gençoğlu, 3. Ordu Komutanı
Berk ve diğer kişilerin plan yaptığı ve
bu plan çerçevesinde
gerçekleştirmek istedikleri iki şey olduğu
bildirilir.
Birinci olarak, savcı
Cihaner'in askerin desteği ile îsmaila-ğa
cemaati tahkikatını
genişleterek hükümetin tüm üyelerini
suçlayacağı, İstanbul,
Bursa ve Tokat başta olmak üzere tüm
hükümet yanlısı
belediyeleri hedef aldığı (alacağı değil, aldığı), hatta
İstanbul Belediye Başkanı
Kadir Topbaş ile diğer belediye
başkanlarının ve birçok
kişinin gözaltına alınması karan aldığı (bu
kararın yazılı metni olduğu
çok ciddi olarak iddia edilmektedir,
böyle bir şeyin
olmayacağını söyleyince bizzat gördüğünü ifade
edenler vardır), bu
doğrultuda hükümet hakkında kapatmaya kadar
varacak ciddi davalar
açılacağı, AKP hükümetini ciddi derecede zora
sokacak sahte bilgi ve
belge hazırlandığı iddia edilmişti.
İkinci olarak da savcı
Cihaner'in cemaatin askeri birliklerde
örgütlenmesini bahane
ederek Erzurum'da asker kökenli bazı
kişilerden alınacak
ifadeler ile Fethullah Gülen ve cemaati hakkında
askeri mahkemede dava
açılmasını ve böylece sivil mahkemelerde
yapılamayan şeyi, Gülen
cemaatinin silahlı bir suç örgütü olarak
değerlendirilmesini
sağlayacağı, bu planın uygulamaya konmasına
ramak kaldığı
belirtilmişti.
Daha da abartılı bilgiler,
bir kısmı belge, evrak, telefon ve ortam
dinlemesi, ajanlardan alman
bilgiler ile süslenerek Atı. 3.1*3. 'nın
önüne konmuştu. Aynı
kanaldan pek çok belge alan Ankara
bunlara tamamen inanır,
Cihaner'in küçük hataları da inandırmayı
kolaylaştırır. Olayda en
büyük hata buradadır aslında. Savcı
Cihaner dava açacak, belki
bu davalar özellikle belediyelerdeki
yolsuzluklar açısından
hükümette sıkıntı yaratacaktı ama mesele
asla cemaatin abarttığı
gibi değildi, çünkü Cihaner hukukçu idi ve
bunun olamayacağını,
Türkiye'de az da olsa hukukun olduğunu
biliyordu. Silahlı örgüt
dediği an davaya kendisinin
bakamayacağını, özel
yetkili savcıların ve özel yetkili mahkemenin
devreye girmesi
gerektiğinin farkındaydı. Ayrıca kendisinin bu
gruplar hakkında
iddianamesi yeterli değildi, karar verecek
4942. Bolum: Cemaat
mahkemelere de ihtiyaç
vardı. Halbuki bu davalarla ilgili basit
konularda bile mahkemelerde
karar alamadığı anlaşıldığından savcı
Cihaner'in iddia edildiği
gibi bir planın sahibi olamayacağı kolayca
görülmektedir. Bununla
birlikte Ankara geçmişte Yargıtay'ın aldığı
tavır, bazı yüksek
yargıçların konuşmaları konusunda bilgi sahibi
idi, dolayısıyla iddia
edilenlerin gerçek olduğuna inanıyordu.
Cihaner'in karşısında
cemaate her türlü destek verilmeye
başlandı, Jandarmadan
gelecek taleplerin reddedilmesi ve polis
mıntıkasına Jandarmanın
girmesine müsaade edilmemesi yönünde
il valisi uyarıldı. Burada
Cihaner ve beraber çalıştığı kişilere karşı
yapılacak operasyona destek
vermek üzere diğer bürokrat
atamalarında istenen
kişiler ilgili görevlere atandı.
Cemaatin polisin
desteğindeki Erzurum Özel Yetkili Mahkeme
içerisinde zaten çok fazla
taraftarı vardı ve cemaat onları hareket
geçirdi. Bir yandan Cihaner,
Gençoğlu ve 3. Ordu Komutanı Berk
hakkında çalışma devam
ederken, bir yanda da Cihaner'in yapacağı
tahkikatların elinden
alınması hesabı yapıldı. Savcı Cihaner'in takip
ettiği tüm kişiler tespit
edildi, dinlediği telefonlar öğrenildi. Bu
gruplar silahsız örgüt
olduklarından özel yetkili mahkemenin görev
sahasına girmemesine rağmen
bu durum umursanmayıp iş zorlandı,
grupların silahlı örgüt
olduğu iddia edilerek bu defa Erzurum Özel
Yetkili Savcılığı
tarafından dinlenmeye ve izlenmeye başlandı, hedef
belliydi, bu tahkikatlar
Cihaner'den alınacaktı.
Cihaner operasyona
başlamadan, onu, Jandarmayı ve başka
kişileri dinleyip izleyerek
operasyonun ne zaman yapılacağını
öğrenen Erzurum Özel
Yetkili Savcılığı aynı hedeflere yönelik bir
ihbarı bahane ederek operasyonu
bir hafta önce başlattı. Hatta evler
aranırken, evde arama yapan
Polis Amiri ile Şube Müdürü arasında
geçen konuşmada, ev
aramalarının usulen yapıldığının söylenmesi
dinlenen telefon
kayıtlarına geçti. Bir hafta sonra savcı Cihaner
Jandarma desteğinde kendi
operasyonunu başlattı. Arkasından
Erzurum Özel Yetkili
Savcılığı aynı kişiler hakkında kendilerinin
soruşturma başlattığım, bu
örgütün silahlı örgüt olduğunu
söyleyerek tüm dosyaların
kendilerine devrini istedi. Cihaner bu
4952. Bolum: Cemaat
örgütün silahsız ve
cezalarının daha hafif olduğunu, Erzurum Özel
Yetkili Mahkemesinde
yargılanmamaları gerektiğini söylese de
Erzurum savcıları
"Hayır, bunlar silahlı örgüt, biz davayı
soruşturacağız."
dediler ve zorla dosyayı Cihaner'in elinden aldılar.
Sonrası malum, 235 sanıklı
dosya Erzurum'a gitti, önce sanık sayısı
azaltıldı, sonrasında zaman
içinde tahkikat etkisiz hale getirildi.
Şimdi sıra Cihaner ve
arkadaşlarına gelmişti. Onların yapacakları
o kadar abartılı şekilde
anlatılıyordu ki hem cemaat
yönetiminin hem de
Ankara'nın çok telaşlanmış olduğu anla-
şılıyordu, ne olursa olsun
onların bertaraf edilmeleri gerekiyordu.
Bunun için ciddi delil
bulmaya zaman yoktu, iddiaları gösteren her
şey kullanılmalıydı.
Gölette lav, roket atar türü silahlar bulundu
(nedense hep bu türden
silahlar bulunuyor, nereden geldiği, nereye
gittiği belli olacak seri
numaralı silahlar aramalarda hiç
bulunmuyordu. Halbuki her
örgüte önce tabanca-tüfek gerekir, lav
ve roket daha sonra gelir
ama bizim Ergenekon ve benzeri yapılara
ait olduğu söylenen
yerlerde yapılan araştırmalarda hiç tabancatüfek
gibi silahlar çıkmıyor).
İşin tuhafı bu olay Jandarmaya veya
polise ihbar edilmemiş, bir
polis ajanı görüp istihbarat birimine bilgi
vermişti. Bu makul
değildir. Daha önemlisi böyle bir silah
bulunması olayı Erzincan
savcılığının görev alanına girer,
Türkiye'nin her yerinde
benzer olaylara o ilin savcısı el koyar.
Hizbullah'm bir kamyon
dolusu silahı bulunduğu 2~3.rX13.il da önce il
savcıları olaya el koymuş,
daha sonra olay Özel Yetkili Savcılığa
aktarılmıştı. Erzincan'da
bulunan silahlara Erzurum Özel Yetkili
Savcısının el koyması,
hatta olay yerine gelmesi bile benim için
konunun normal seyrinde
ilerleyen bir olay olmadığını göstermesi
bakımından tek başına
yeterlidir. Bu durum, ortada bir komplo
olduğunu tek başına
göstermektedir. Ben bunca yıl görev yaptım,
özel yetkili mahkemelerin
görev alanına giren çok büyük olaylara
(Hizbullah'm bir kamyon
dolusu silahının yakalanması, Dev-Sol'a ait
bir araç dolusu silahın
yurtdışından ülkeye sokulmaya çalışılması,
500 kilodan fazla
uyuşturucu yakalanması, yurtdışına toplu olarak
gidip gelen örgüt
mensuplarının yakalanması) şahit oldum, ama
4962. Bolum: Cemaat
hiçbirinde özel yetkili
savcıların olay yerine geldiğini görmedim,
hatta davet etsek bile
gelmezlerdi. O ildeki savcı gereğini yapar, bize
evrakı gönderir derlerdi ve
öyle de olurdu, doğrusu da oydu. O savcı-
ların gelmesine gerek
yoktu, hele Erzincan'daki olayda sadece silah
bulunmuş, kaçakçılık mı,
terör örgütü silahı mı olduğu bile tam belli
değilken, gelmesini
gerektirecek bir konu olmaHaliç'te
Yaşayan
Sımonlar................................................_._
........................................................................................„._._...._
masına rağmen özel yetkili
savcı olay yerine hem de yine görülmemiş
bir hızda geldi.
Sonrasındaki gelişmeler
daha da ilginçti. Jandarmaya gelerek
bilgi vereceğini söyleyip
bu silahları polisin oraya koyduğunu ifade
edenler daha sonra bu şekilde
ifade vermeleri için Jandarmanın
kendilerini zorladığını
söylediler. Bu kişilerin bir kısmı gizli veya
açık tanık durumundaydı,
Jandarmanın bu kişilerle buluşmaları
polis tarafından
fotoğraflanıyordu. Aslında durum şöyleydi: Cemaat,
polis içindeki yandaşları
eliyle bazı kişileri Jandarmaya gönderip
kendilerini bilgi vermek
isteyen muhbirler olarak göstermelerini,
ardından da silahları
polislerin koyduğunu söylemeleri için
Jandarmanın kendilerini
zorladığı yönünde savcıya ifade vermelerini
istiyor. Böylece Erzurum
Özel Yetkili Savcısının gizli tanığı
oluyorlar. Jandarma böyle
bir şey yapmak istese niye zorla beyan
alsın? Bunu, daha
inandırıcı olacak şekilde eskiden beri kendisine
bağlı tanıdıkları kişilere
yaptırır. Ayrıca Anadolu da, hele kırsal
kesimdeki insanlar
kendiliğinden devletin güçleri aleyhine tanıklık
yapmaz. Bunun dışında
silahı oraya koyanlar, orada bırakmazlar,
tedbir olarak bunları
ortadan kaldırırlardı. Sonuç itibarıyla nasıl
bakılırsa bakılsın, Özel
Yetkili Savcılığın anlatımları, hayatın olağan
akışına uymuyordu.
Basit gözüken çok önemli
bir ayrıntı daha dikkatimi çekmişti.
Erzincan eski Jandarma
Komutanı, Eskişehir'in yeni Jandarma
Komutanı olan Recep
Gençoğlu'nun evinde ve işyerinde arama
yapılıp bulunacak
bilgisayar, harici disk, CD vs. her türlü dijital
4972. Bolum: Cemaat
veriye el konulması
doğrultusunda Erzurum Özel Yetkili
Mahkemenin kararı Savcı
Osman Şanalin talimatı ekinde
Eskişehir'e ulaşmış,
Eskişehir Cumhuriyet Savcılığı merkez
komutanlığı kanalı ile evde
arama yapmıştı. 27.01.2010 tarih ve
saat 18:17'de tutulan arama
el koyma tutanağında şöyle bir
paragraf vardı: Arama ve el
koyma ve evde bulunan bilgisayarlara
imaj alma1
işlemi uygulanırken,
aramada bulunan Eskişehir Savcısı
Erdoğan Yıldırım'a cep
telefonuyla ulaşan Erzurum Özel Yetkili
Savcısı Osman Sanal,
"El konulan bilgisayar ve hard disklere özel
yöntemle inceleme
yapılacağından imajlarının alınmaması, sadece
ele geçen CD ve DVDlerin
kopyalarının alınıp asıllarının
gönderilmesi, kopyalarının
ise ev sahiplerine teslimi" yönündeki
talimatın yerine
getirilmesi isteminde bulundu. Bu talep
doğrultusunda imaj alma
işlemi durdurularak el konulan bilgisayar
kasası, dizüstü bilgisayar,
mini dizüstü bilgisayar ve harici disk ile
flaş bellek gibi aygıtların
mühürlenerek alındığı, orijinal hali ile
Erzurum'a gönderilmek üzere
hazırlandığı belirtiliyordu.
Ama 28.01.2010 tarih ve
saat 05:05'te Eskişehir Cumhuriyet
Savcısı Erdoğan Yıldırım ve
diğer kişilerin imzaladığı ek inceleme
tutanağında ise olayın İl
Savcısı Ekrem Aydıner'e intikali ve
tartışılması sonunda komple
alınan bilgisayar ve diğer disklerin
yeniden bilirkişi
marifetiyle 2 suret yedeklerinin alınıp asıllarının ev
sahibine verildiği,
yedeklerin Erzurum Özel Yetkili Savcılığına
gönderileceği yazıyordu.
Evet, doğrusu da buydu. Yasa çok açık
olarak evi aranan kişilere
güvence sağlanması amacıyla arama
yapılırken evde bulunan
bilgisayarların evden çıkarılmadan
kopyasının, yani imajının
alınmasını gerektiriyordu. Bunların
suretinin alınmadan
orijinallerinin Erzurum'a istenmesi çok yanlış
bir uygulamaydı, kanuna ve
kanunun gerektirdiği güvenceye aykırı
idi. Her an bilgisayarlar
yolda bozulabilir, kırılabilir, içine bir şeyler
fazladan konulabilirdi.
Özel Yetkili Savcının böyle bir istekte
bulunması hiçbir şekilde
makul değildi. Bu tür işlemler her yerde
standart olarak aynı
programlarla yapılıyordu, Erzurum'da özel bir
1 İmaj almak: CD ya da
DVD'nin resmini çeker gibi kopyasının alınması işlemi.
4982. Bolum: Cemaat
program ve yöntem olduğunu
zannetmiyorum. Eskişehir'in bu
incelemeyi nasıl yaptığını
Savcı Sanal bilmiyordu, dolayısıyla
bilmediği halde nasıl
incelemeyi özel bir biçimde yapacaklarını
belirtip orijinal
bilgisayarları istiyordu. Bu işleri bilen bir kişi olarak
ben açıkça özel yetkili
savcı Sanalın istemini şüpheyle karşıladım. İyi
niyetli bir istek olarak
görmedim (İl Savcısını arayıp bu uygun
davranışından dolayı
kutladım). Bir süre sonra Alay Komutanlığına
ve MİT'e baskın yapıldı,
eski Alay Komutanı tutuklandı, bu da
yetmedi İl Savcısı
tutuklandı.
Ben savcı Cihaner'in dini
cemaatler ve tarikatlar üzerine özel
olarak yönelmesini yanlış
buluyorum. Eğer bu konuda görevini
kötüye kullanmış, aşırıya
kaçmış ise bunun karşılığında bir ceza
almalı. Ayrıca polis
mıntıkasında Jandarmayı kullanması da doğru
bir davranış değildi.
Bunlara ilave olarak soruşturmaları doğrudan
kendisinin yapması uygun
değildi, yardımcılarına vermeli, kendisi
çalışmaları yalnızca
koordine etmeliydi. Başka illeri ilgilendiren
konuları o illere devretmeli,
kendisi takip etmemeliydi. Belli ki başka
hataları da vardı. Ama tüm
bu kabahatlerinin karşılığı asla bu
değildi. Cihaner'e yapılan,
hukukun katledilmesidir; devletin,
adaletin tehlikeli bir
mecraya yöneltilmesi, devletin ve hukukun bir
cemaatin zan ve tehlike
anlayışına kurban edilmesi ve komploya,
iftiraya hizmet
edilmesidir.
Mahkemeler de bu doğrultuda
karar verdi denebilir, ama şu
kesin ki özel yetkili
mahkemeler son beş-altı yıldır her tayinde yavaş
yavaş ve sistemli bir
biçimde cemaatin kontrolüne geçmiş durumda,
tüm emareler bunu açıkça
ortaya koymaktadır. Yapılanların bir
soruşturmayla uzaktan
yakından ilgisi yok, hukukla zaten hiç ilgisi
yok. Sistem cinnet
geçiriyor. Cemaat, devlet kurumları arasındaki
diyalog eksikliğinden
yararlanarak birbirleri aleyhindeki olumsuz
düşünce ve girişimleri çok
abartılı olarak karşı tarafa aktarmak
suretiyle bu kurumlarda
oluşan panik havasını kendi çıkarma
kullanıyor. Olaylar, alınan
haberler ve belgeler akıl ve mantık
süzgecinden geçirilerek
incelenmeden, birkaç kötü örneğe bakılarak
ve bu örnekler temelinde
yorumlanarak bir felaket yaratılıyor.
4992. Bolum: Cemaat
Erzincan Savcısı İlhan
Cihaner'i ve yöntemlerini doğru bulup
bulmamak, hatasının olup
olmadığı ayrı bir mesele. Bununla birlikte
Cihaner'e yönelik
iddiaların abartılmış olduğundan hiç şüphem yok,
ayrıca Cihaner'e yapılanın
hukukla ve kanunla bağlantısını kurmak
da mümkün değil. İşlemleri
savcılar, hâkimler ve mahkemeler
yürütmektedir ama
yapılanlar hukuki değildir. Eğer bir gün
Erzurum'da yapılan
işlemleri baştan tahkik etmek mümkün olursa,
birçok kişi ve adliye
mensubu cemaatin talimatları ile komplo
kurmak, iftira atmaktan
mahkum olacaklardır. Buna eminim.
İrtica ile Mücadele Eylem
Planı (Ak Parti ve Fethullah Gülen
cemaatine kurulacak
komplonun yer aldığı söylenen plan) ile ilgili
olarak Albay Dursun
Çiçek'in, Erzincan'a gittiği, Konak Mazlum
Otelde kaldığı, ordu evinde
savcı Cihaner ve başka kişilerle
görüştüğü iddia edildi.
Üstelik Çiçek'i karşıladığını, kendi mekanına
geldiğini söyleyen gizli
bir tanık bulunuyordu (tanık Albay Dursun
Çiçek için benim mekanıma
geldi diyerek olayları ve ilişkileri kendi
eşrafının kültür ve
davranışına benzeterek anlatmaktadır, böyle bir
göreve giden bir subayın
esnafın işyerini ziyaret etmesinin absürt ve
uydurma olduğu bellidir).
Oysa daha sonra otelde kalan kişinin
başka biri olduğu, ortada
yalnızca bir isim benzerliğinin söz konusu
olduğu belirlendi. Bu durum
da aslında tüm iddiaların ne kadar
dayanaksız olduğunu
göstermektedir.
Kimlik bildirme kanunu
gereği tüm oteller müşterilerinin
kimliklerini bilgisayara
kayıt ederler, Emniyet bu kayıtlar üzerinde
her zaman sorgulama yapıp
kimin nerede kaldığını tespit edebilir.
Albay Dursun Çiçek hakkında
araştırma yapan Emniyet birimleri,
daha doğrusu Emniyetteki
cemaat mensupları Dursun Çiçek'in
nerelerde kaldığını
sorgulaymca Erzincan'da Konak Mazlum Otelde
kaldığını buldular (ama
Dursun Çiçekleri karıştırdılar, çünkü otelde
kalan Dursun Çiçek adlı
başka bir kişiydi). Bu bilgiyi gizlice kendi
kanallarından Erzurum'a
bildirdiler. Onlar da bunu biraz daha
süsleyerek Albay Çiçek'i
savcı Cihaner, 3. Ordu Komutanı ve başka
birkaç kişiyle beraber
toplantı yaparken gören Erzincan'daki ordu
evinden bir tanık bile
buldu. Halbuki bir subay başka bir şehre
5002. Bolum: Cemaat
gittiğinde neden otelde
kalsın, eğer gizli bir görev nedeniyle otelde
kalmayı tercih ettiyse o
zaman niye buluşma için ordu evini seçsin,
buluşmayı ordu evinde
yapmakta bir sakınca yoksa neden otelde
kalsın?
Hükümeti ve cemaati dehşet
senaryoları ile ürkütüp savcı
Cihaner ve 3. Ordu Komutanı
Berk'e karşı yöneltilen ve hakka
hukuka uymayan tahkikatlar
hükümet, cemaat ve polis açısından
bakılınca doğruydu; maddi
deliller, gerçek bir irtica eylem planını
işaret ediyordu, varlığına
yüzde yüz inanılıyor, gizli tanıklarla ve
doğruluğu tartışmalı
delilerle iddialar güçlendiriliyordu. İnandırıcı
gözüken bu delillerin iyi
bakıldığında göründüğü gibi olmadığı
anlaşılacaktır. Bu davadaki
gariplikler bir kitaba sığmayacak kadar
karışık ve kapsamlıdır.
Yıllar önce (1985-86
yılları arasında) İstihbarat Daire Başkanlığı
ile birlikte Kuzey
Irak'taki örgütlerin ülkemiz üzerindeki
faaliyetlerini takip
ediyorduk. Daha doğrusu biz merkezin çalış-
masına bölgede destek
veriyorduk. Bu çalışmada Kuzey Irak'taki
KDP örgütü ile bu örgüte
üye olduğu söylenen Güneydoğu'daki
birçok Kürt aşiret reisi
arasında kurye kullanılıyordu. Bu kurye
angaje edilmiş, her geliş
gidişinde mektup ve örgüt dokümanlarını
gizlice bize veriyor, biz
fotokopisini çekip ona iade ediyor, o da
tekrar aynı şekilde kapatıp
vermesi gereken yere iletiyordu. O
zaman bize göre çok sağlam
ve inandırıcı deliller var gibiydi,
elimizde Irak'ta
Barzani'nin komutanlarından bazılarının
(anımsadığım kadarı ile
Cercis Paşa vs. ) imzası olan ve partinin
mührü ile mühürlenmiş
Arapça örgütsel mektuplar vardı. İçerikleri
de KDP'nin yazışma üslubuna
benziyordu. Ayrıca mektupların
muhatabı olan aşiret
reislerinin bazılarının aile geçmişleri bunu
doğruluyordu. Bu durum
karşısında ülke güvenliği aleyhinde
faaliyet gösteren, başka
ülkedeki örgütlerle dayanışan ve onlara
mensup olmuş hainler var
gözüküyordu. Araştırdıkça bu iddiaları
doğrulayan etmenlere
rastlamak da mümkündü. Uzun hikâyesi bir
kitaba ancak sığacak bu
istihbarat faaliyetinin sonunda bizim
kuryenin getirip götürdüğü
mektupların sahte olduğu, mektupları
5012. Bolum: Cemaat
kendisinin
yazdığı/yazdırdığı, özel mühür kazdığı ortaya çıktı.
Bizdeki bazı aşiret
reislerinin davranışları mektuptaki konuları
kısmen doğrulayanca biz
belgelerin doğruluğuna kesin inanmıştık.
O zaman bizde de aynı
hataya düşüp bu kişileri hemen içeri
tıkmak, onlar hakkında dava
açmak için her türlü yöntemin
kullanılmasını isteyenler
çıkmıştı. Kendilerine göre haklılardı,
belgeleri gören üst
makamlar da buna inanıyordu. Fakat işte bazen
görünenle gerçek aynı
olmuyor. Bence Erzincan olayı da
görünenlerin böylesi yanlış
ve abartılı okunması neticesinde
hukukun zorlanarak meydana
getirilen bir davadır.
Alışılmadık Savcılar
Bugüne kadar görev yaptığım
illerde en ufak bir organize
operasyonda bile savcıların
yardımlaşmak, çıkacak sorunlar
hakkında önceden bilgi
vermek için il savcıları ile olayı konuşup
koordineli hareket
ettiklerini gördüm. Hele olay geniş çaplı ve
içerisinde kamu
görevlilerinin adı geçiyorsa her safhada il
savcılarına bilgi
veriyorlardı. Bunun iki sebebi vardı. Birincisi il
savcıları tüm
tahkikatlardan sorumlu ve diğer savcıların amiri
pozisyonundadır, isterse
soruşturmayı doğrudan kendisi de
yürütmek isteyebilir,
savcılar arsındaki görev dağılımını il savcısı
yapar, ayrıca adliyeyi
temsil onun görevidir. İkincisi ise soruşturma
yürütülürken savcılığın
diğer imkânlarına ve diğer savcıların
desteğine ihtiyaç olduğunda
bunu il savcısı sağlayabilir, diğer
savcılara görev verebilir.
Ayrıca itiraz ve şikâyetler il savcısına gelir,
bunları il savcısı inceler.
İl savcısının kurumsal teamül gereği
yapılan tüm
soruşturmalardan haberdar edilmesi gelenektir,
soruşturma bitince de
iddianameyi inceleyip yeHaliç'te
Yaşayan
Simonlar____________....______...____________._________
terli veya eksik olduğu
yönünde görüş bildirmek ve iddianame
hakkında karar vermek il
savcısının yetkisindedir.
Hiçbir ilde il savcısından
habersiz geniş çaplı gizli bir soruşturma
yapılmamıştır, yapılamaz
da. Bunu çeşitli şahsi se-
5022. Bolum: Cemaat
beplerden dolayı yapmaya
kalkan savcılar olmuş ise de bunun
bedelini ödemiş, en azından
bulundukları yerden tayin edilerek
cezalandırılmış, terfisine
mani olunmuştur. Zaten hukuka uygun
işlem yapılıyorsa devlet
kurumları koordineli çalışmalı, her şey
kurala bağlandığından gizli
hareket edilmesini gerektirecek
durumlar da olamazdı,
olursa da hâkim kararı ile oluyordu
Ben üç beş kişilik
uyuşturucu satıcılarına karşı yapılan bir
operasyondan üç-beş mahalle
kabadayısına yönelik yürütülene,
birçok ili ilgilendiren
geniş çaplı olanlarına kadar her türlü
operasyonda savcıların il
savcısını bilgilendirdiklerini gördüm,
tahkikata başlanırken
savcılar arasında görev dağılımını il savcısı
yaptığından zaten
otomatikman operasyondan haberi oluyordu.
Ama şimdi bakıyoruz yalnızca
bir ili değil, ülkenin tamamını
ilgilendiren, onlarca üst
düzey devlet görevlisini, en kritik
görevlerdeki askeri veya
sivil görevlileri gözaltına alma kararı
veriliyor ama il savcısının
hatta özel yetkili mahkemenin savcı
vekilinin bile bundan
haberi olmuyor, üstelik İstanbul'da olduğu
gibi il savcısının önceden
savcı vekillerinin veya kendisinin haberi
olmadan bu tür işlemlerin
yapılmaması yönündeki talimatına
rağmen. Bu durumu nasıl
yorumlayacağız? Savcının görevi kamu
adına soruşturma yürütmek
ise soruşturma yürütme yetkisi il
savcısına ait, neden il
savcısına veya o mahkemenin savcı vekiline
bilgi verilmiyor, üst
savcıların bilgisi olmamasına rağmen birilerinin
haberi oluyor, hatta yeni
dalga bir operasyonun geleceğini cemaate
yakın gazeteciler ve
internet siteleri biliyor
Görülen o ki bazı savcılar
amir olarak il savcısına bağlı değil,
başka yerlerin talimatı ile
hareket ediyor. Bu kadar açık bir durum
hâlâ basit bir şey
zannedilerek seyrediliyor. Hiçbir yerde bir savcı bu
kadar pervasız davranamaz,
davranır ise bedelini Öder. Fakat şimdi
görüyoruz ki bir-iki kez
değil, pek çok defa kural ihlali yapılıyor. Bu
sistemin ve bir yerde
düzenin bozulması kalıcı etkiler yaratarak
gelecek için de tehlikeli
sinyaller vermektedir.
Hatırlanacağı üzere Emniyet
Genel Müdür Yardımcısı Emin
Aslan hakkında Ankara
savcısının verdiği görevsizlik karan sonrası
5032. Bolum: Cemaat
savcı Mehmet Berk imkânsız
bir iş yaparak iki saatte 7 klasör evrakı
okumuş, binlerce telefon
konuşmasmı incelemiş gözüküyordu.
Bunun olmasına imkân yokken
hiç kimse çıkıp bu konuyu
araştırmadı. Aynı savcı
90'dan fazla askeri rütbelinin gözalüna
alınması kararını, İstanbul
Başsavcısının tüm ulusal basma da
yansıyan yazılı talimatına
rağmen başsavcı ve özel yetkili savcı
vekilinden gizli imzaladı.
Neden? Nedense cemaatle sorunlu olan
emniyetçilerin davası hep
aynı savcıya denk geliyor. Cemaatle
sorunlu olduğu bilinen,
hakkında dava açılıp tutuklanan Sakarya
Emniyet Müdürü Faruk
Unsal'm davasında da aynı savcının,
Mehmet Berkin ismi var,
iddianameyi aynı savcı hazırlıyor. Acaba
bunlar hep tesadüf mü?
Şu özel harbe ait bomba
yüklü kamyonu ihbar eden kişinin
kullandığı yöntemlere bakıp
bir bilgisayar uzmanının Milliyet
gazetesine yapüğı
açıklamayı okuyunca ihban aslında sistemin
başında bulunanların
yaptığını anlıyorsunuz. Ben bunca ihbar
vakasına şahit oldum, böyle
bir ihbar üzerine savcının ve hâkimin
olay yerinde bulunmasına
ilk defa rastladım. Bir savcı bu bomba
yüklü kamyonu takip eden
bir ekibin olup olmadığını araştırsa,
kamyonla beraber aynı
saatlerde aynı yerde bir polis ekibinin
olduğunu tespit edeceğine
eminim.
Diğer yandan yapanın her
yaptığı yanına kâr kalıyor. Bazı
ihbarcılar hiç
araştınlmryor, normalde tek bir kişide bulunması
imkânsız, en az on kişilik
bir ekibin birkaç ayda toplayacağı bilgileri
içeren isimsiz, imzasız
ihbar mektupları insanlann suçlanması için
kullanılıyor. Belli amaçlar
için yazıldığı ortada olan ihbarlar kötü
niyetlilerin silahına
dönüşüyor. Kesin deliller üstüne kurulan
hukuk sistemimiz imzasız,
kimliksiz, kasıtlı amaçlar için yazıldığı
belli olan ihbar mektuplar
ile kim oldukları belli olmayan,
söylediklerini her gün
değiştiren, çoğu bulunup getirildiğinde yalan
söylediği anlaşılan gizili
tanıkların hayatın olağan akışına uygun
olmayan beyanlarına emanet
edilmiş durumdadır. Ergenekon
davasının baş sanıklarından
Ümit Sayın, bir süre sonra gizili tanık
olarak karşımıza çıkıyor.
Bu kişiyi tanıyanlar, ifade ve e-maillerini
5042. Bolum: Cemaat
okuyanların şimdi onun
gizli tanık olduğunu ve bunu birinci sınıf
savcı ve hâkimlerin
yaptığını duyunca bu kadar büyük garipliklerin
yapıldığına inanamıyor.
Bütün bu olanları adalet teşkilatının kendi
işleyişiyle ilgili sorunlar
olarak görmek mümkün değildir, bu olaylar
adaleti öyle bir noktaya
getirmektedir ki adaletsizlik organına
dönüştürmektedir. Bu durum
bir süre daha devam ederse olacakları
akılla izah etmek mümkün
olmaz.
Şu çok açık ve net: Bir
örgüt, cemaat adalete sızmış, kendi
kurallarını uyguluyor,
kendi operasyonlarını yapıyor. Ortada hukuk
yok, kimsenin numara
yapmasının, bilmiyoruz demesinin manası
yok. Bütün avukatlar,
gazeteciler, polisler verilecek kararların ne
olacağını merak dahi
etmiyor zira kararı net olarak davaya hangi
savcı ya da hâkimin baktığı
beliriiyor; Herkes bu durumun farkında
ama hâlâ kralın ne kadar
güzel bir elbisesi var diyoruz. Kral çıplak!!
Tarafsız hâkim ve savcılar
hukuka göre davranırken, cemaat
taraftarları örgütlü ve
hukuka göre değil, cemaatin talimatına göre
davranıyor. Cemaatin istemediği
kişiler serbest bırakılınca bu defa
cemaatin etkilediği medya o
savcı ve hâkimi topa tutuyor, haksız
itham ve suçlamalar, linç
kampanyaları ile hâkim ve savcılar taciz
ediliyor, çalıştırılamaz
hale getiriliyor. Cemaatin tutuklanmasını
istediği kişiler
tutuklanınca bu kez bu savcı ve hâkimlere övgüler
yağdırılıyor. Hukuk
sistemindeki tarafsız hâkim ve savcılar
korumasız, desteksiz ve zor
durumda bırakılmıştır. Görülmekte olan
bir dava hakkında TBMM'de
bile görüşme yapılamaz şeklindeki
Anayasanın, hâkimleri
koruyan maddeleri neden işetilmiyor? Tüm
dava dosyaları ve deliller
belservis
edilerek linç kampanyaları
yürütü-
lüyor, ama buna karşı
hiçbir şey yapılmıyor.
Et kokarsa tuzlanır, tuz
kokarsa ne yapılır? Kurumlar ve kişiler
hatalı davranırsa hukuk
onların yanlışlığını bulur ve düzeltir ama
adalet bozulursa onu kim
düzeltecek? Türkiye'de adalet çürüyor,
gerçi zaten çürümüştü ama
bu defa yok ediliyor. Bu durumdan
herkes, en fazla da bugün
bu duruma yol açanlar zarar görecek.
Böyle giderse iş adaletten
çıkacak ve insanlar silaha sarılacak.
5052. Bolum: Cemaat
İnsanların hayatları,
şerefleri ile bu kadar oynanırsa, onlara en
yakışıksız isnatlarda
bulunulursa, hayatta onurlarından başka
kaybedecekleri olmayanlar,
kendilerine atılan lekeyi temizlemek için
her şeyi yaparlar. Bu
duruma çok uzak değiliz artık.
Alışılmadık Polisler
Polis teşkilatı eskiden
birbirini korur, kollar, birbiri aleyhine
şahitlik yapmazdı. Biz bu
durumdan şikâyetçiydik. Yanlış yapan
kendi meslektaşımız da olsa
bu konuda şahitlik yapılmasını, bilgi
verilmesini isterdik. Ben
teşkilat içerisinde rüşvet yiyen, irtikap
yapan polislere karşı en
çok tahkikat yürüten kişiyim. Her olayda
delil ararız ama polisin
karıştığı bir olayda daha ciddi, daha
inandırıcı deliller bulmadan
o polisi şüpheli yapmayız. Rüşvet
alırken, suçüstü, fotoğraf
ya da video görüntüleriyle yakalamamıza
rağmen teşkilat içerisinde
tahkikatın hissettirilmeden yapılması arzu
edilir, keşke daha az ceza
alsalar, görevden uzaklaştırılmasalar
şeklinde umut edilirdi. Bu,
zorlu görevlerde beraber çalışmanın
verdiği dayanışma ve
yakınlaşma duygularıdır.
Oysa şimdi işler değişti.
Bir grup polis kritik noktaları ele
geçirmiş, diğerlerine suç
isnadını da aşan resmen iftira atHaliç'te
Yaşayan Simomar..______.........________...._____._.
____....._____
maktan geri durmuyor.
İşlenmiş bir suçu aydınlatmak gibi bir
amaçlan yok, tahkikat
sırasında dinleme ve izleme yaparken temiz
ve dürüst olduklanm
bildikleri, birlikte çalışükları kişilere iftira
ediyorlar.
Ben aslında bu psikolojiyi
tanıyorum. Bir örgüte, ideolojik bir
gruba ya da bir cemaate
bağlandın mı, kişisel iradem ve
özgürlüğünü kaybedip o
grubun liderliğinin iradesine kendini teslim
ediyorsun. Yanlış ya da
doğru diye bir şey kalmıyor, grubun
amaçları her şeyi
belirliyor, hak da adalet de izafî hale geliyor. Tıpkı
Simondaki gibi ideoloji
karşısında gördüğün ya da bildiğin değil
sana anlatılan doğrudur,
böyle bir ruh halinde haksızlığa uğradığını
düşündüğün kardeşini bile
korumazsın. Bugün de geçerli olan
5062. Bolum: Cemaat
durum aslında bu. Ben
içinde bulunduğum tarafın hak, adalet,
iyilik, güzellik diyerek
Simonlaşma-yacağmı zannediyordum, o
yanlışa düşmek başkalarına
mahsustu, bizde böyle bir şey söz
konusu bile olmaz
sanıyordum, maalesef yanılmışım. Şunu artık
bilmeliyiz ki karşımızda
arka-daşlanmız, meslektaşlanmız yok, bir
ideolojiye, bir gruba
bağlanmış, o grubun disiplinine tâbi olmuş
örgüt mensuplan var. Artık
bunu kabullenmeliyiz.
Bir müddet sonra çok
alışılmadık memurlar, uzmanlar gö-
receğiz, tuhaf raporlar
verecekler. Normal insan davranışları ile bir
örgüte ya da cemaate bağlı
olan kişilerin davranışlan asla birbirine
benzemez ama normal
insanlar bunu anlayamaz. Geçmişte örgüt
idealleri uğruna ailesini
terk eden, anne-babasını arayıp sormayan,
onlarla ilgilenmeyen, hatta
örgüt isterse onlara kötülük yapmayı
göze almış pek çok militan
gördüm. Bir kişi bir örgüte mensupsa
tüm aile yakınlığını,
aklına ve ruhuna hitap eden her şeyi örgüt
bağlamında görür. Örgüte
inandığı, ideallerine bağlandığı için
verilen talimatlara
isteyerek harfiyen uyar. Bunun yanında
geçmişini ve geleceğini
bağladığı, yaşama amacını onun üzerinden
kurguladığı örgütten
ayrılırsa tüm yakınlarını, dostlarını
kaybedeceği, yalnız
kalacağı korkusu duyar; bunun için de verilen
her talimatı yerine
getirir. Talimatlara, örgüte gönülden bağlılık ya
da korku nedeniyle uyma
bazen iç içe geçmiştir, ayırt edilemeyecek
şekilde ikisi aynı anda
hissedilir. Bundan dolayı bir kişi illegal bir
yapıya, örgüte, cemaate
bağlanmış ise o kişi artık devletin değil,
kendi grubunun
talimatlarına uyar. Ne kanun ne kural ne vicdan
ne de bilim ölçü olmaz. Ben
bu durumu yıllarca mücadele ettiğim
tüm örgütlerde gördüm. O
zamanlar o örgütlerin militanı olup
bugün demokrasi ve özgürlük
savunucusu olan O.r"LCÂ.Cİ3.Şİ3.İ"İM.İ3. ^OIN^ŞU;YOÎ*XJ.ÎTİ,
ONİ3.IR Cİ<3. ÂYİNİ
İCÂJÜ&ÂTTT^LCI. 0)F^Uİ te mensup olmanın böyle bir durumu doğal
olarak yarattığını, aksinin
mümkün olmadığını, o gün yapılan
yanlışları bugün artık anlıyorlar.
Bugün de şahit olduğumuz
durum budur. Bu polisler, savcılar,
hâkimler yasalara, kendi
görevlerinin gereklerine göre değil,
cemaatin isteğine göre
davranıyorlar. İlerde aynı benzer davranışları
5072. Bolum: Cemaat
her meslekte göreceğiz,
hukukçu olup hukuka aykırı olarak
toplanan delilleri, her
türlü kısıtlayıcı tedbirleri ve tutuklamaları
savunan, belgeleri
değiştiren, sahte rapor veren uzmanlar ortaya
çıkacak. Hukuk çiğnenmeye
başlanınca bunun artık hiçbir simi*!
olmaz.
İlk Yanlış İşlemler
Türkiye'de adli işlemlerde
ilk anormallik Van rektörü Yücel
Aşkın hakkındaki dava ve
Şemdinli İddianamesi ile başladı ama o
an durum pek fark
edilemedi, temiz bir savcının yaptığı aşırılıklar
gibi gözüktü. Aldığım
bilgiler ve yaptığım değerlendirmeler ışığında
bugün anlıyorum ki o olay
sıradan bir savcının işi değildi.
Cemaatin, adli sistemi
kullandığı ilk operasyondu.
O tarihte Van'da bu
tahkikatı her yönü ile bilmesi gereken
görevli bir arkadaşıma bu
olayların aslının ne olduğunu, rektörün
yolsuzluk yaptığı yönündeki
iddialarla ilgili olarak hangi delillerin
bulunduğunu sormuştum. Bana
"Bazı yolsuzluklar var ama biz
fazla bir şey yapmadık,
tahkikatı savcı yaptı/' demişti. Bu söz bana
çok garip gelmişti, zira
bir polis tahkikatı olmadan bir savcı nasıl
delil toplayıp bir dosya
oluşturabilir. Şimdi anlıyorum ki savcıya başkaları yardım etmişti,
arka planda destek almadan o savcı o iddianameyi hazırlayamazdı.
Ayrıca iddianamede ciddi bir yolsuzluk suçu ispatlanamadığı gibi
aslen baskı, cebir, şiddet uygulayan silahlı çete, mafya, terör örgütü,
uyuşturucu kaçakçılığı davalarına bakan özel yetkili mahkemelerin
görev alanına girmeyen üniversitede kadrolaşma gibi suç
isnatları vardı.
Belki rektör Yücel Aşkın'm bu iddianamede yazılanlardan
daha fazla ve büyük suçları da olabilir.
ama eldeki delillerle bu
dava böyle açılamazdı, daha detaylı
araştırmalar yapıldıktan
sonra bu davanın açılması gerekirdi.
Cemaatin, özel yetkili
mahkemelerin savcıları ve hâkimlerini
kendi amacı doğrultusunda
ayarlama yaklaşımının belli olgunluğa
geldiğine karar verildikten
sonra bu yönde girişimde bulunulan ilk
dava olması açısından bu
olay bence önemlidir. Van rektörü Yücel
Aşkın neden cemaatin hedefi
oldu bilmiyorum, rektörün evinin
5082. Bolum: Cemaat
aranması, gözaltına
alınması ve mahkeme safhası her şeyiyle
hukukun zorlandığını o gün
de gösteriyordu fakat belki dosyada
önemli yolsuzluk vakaları
vardır diye konuya ihtiyatlı yaklaşmıştım.
O zaman da iddianame daha
dava açılmadan basına sızdırılmıştı,
aldığım bilgilere şimdi
yeniden baktığımda aslında eldeki delillere
göre o zamanki işlemler
yapılamaz ve iddialar ortaya atılmazdı.
Savcının bu olayda bir
kastının bulanamayacağma ve cemaatin
talimatı ile hareket
edebileceğine o gün imkân vermediğimiz için
olaydaki gariplikleri
manalandıramamıştık.
İkinci olay Şemdinli
İddianamesiydi. Aslında Şemdinli'de çok
vahim bir olay
gerçekleşmişti, sanki Susurluk yeniden
canlandırılıyordu. İki
astsubay ve bir itirafçı ilçede PKK taraftan
olarak bildikleri bir
kitapçı dükkanına el bombası atmış ve olaydan
sonra kızgın halk
tarafından suçüstü yakalanmışlardı. Yakalan
astsubaylar ve bir itirafçı
ile bu kişileri bu işe gönderen üstlerindeki
subaylar, hatta alay
komutanına kadar pek çok kişiyi hukuken
sorumlu tutacak deliller
bulunuyordu. Fakat savcı Van'da bulunan
Asayiş Kolordu Komutanını
ve zamanın Kara Kuvvetleri Komutanı
Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ı
sanık olarak iddianameye yazdı. Bu iki
komutanın belki daha büyük
suçları vardır, ama bu olayla
alakalarını gösteren hiçbir
delil yoktu. Geçmişte Diyarbakır'daki
bazı askeri faaliyetlerde
mağdur olmuş bir kişinin kendi yorumunu
içeren ve söylediği şeyin
ihtimal dahilinde olduğu yönündeki
beyanına dayanılarak zanlı
yapılmışlardı, akılla ve mantıkla, hele
hukuken izah edilebilecek
bir şey değildi. Olayın teferruatı
bilinmediğinden, geçmişte
askerlerin hukuk dışı davranış ve
uygulamaları ve bunları
gösteren deliller olmasına rağmen hukukun
askerlere karşı
çalıştırılmadığından bu olay, bu kez dürüst bir savcı
çıkıp gereğini yaptı ama
askerin baskısı ile Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu haksız bir
işlem başlatarak savcıyı meslekten ihraç
etti şeklinde
yorumlanıyordu. Oysa şimdi iddianameyi tekrar
incelediğimizde, olup
bitene baktığımızda aslında meslekten ihraç
etmekle kalınmaması,
savcının cemaatle bağlantısı ve kimlerden
5092. Bolum: Cemaat
yardım aldığı araştırılarak
hakkında ceza soruşturması açılması
gerektiğini düşünüyorum.
İddianame kendi amacından
sapıp sanki Yaşar Büyükanıt'm
Genelkurmay Başkanı
olmasını önlemeye yönelik bir fırsata dö-
nüşmüştü. İddianameye hukuk
değil, ideolojik bir dil hâkimdi ve
dışarıdan ciddi destek
alındığı aşikârdı. Bana göre savcı iddianamenin
tamamını kendisi
hazırlamamış, dışarıdan kesinlikle
destek almıştı. O
tarihlerde cemaatin Büyükanıt hakkında yaptığı
olumsuz propagandalar,
cemaat yanlısı sitelerde yer alan yayınlar,
el altından dağıtılan
notlar değerlendirildiğinde olayın arka planı
daha iyi anlaşılmaktadır.
Aslında tehlike sinyalleri
o gün verilmişti. Birileri polis ve özel
yetkili hâkim ve savcılar
içerisinde örgütlenmek suretiyle
Haliç'te Yaşayan
Simonlaı...._________.........________.._. ._______.........
istemediği kişilere karşı
adli sistemi kullanarak operasyon yapacak
hale gelmiş, en güçlü
olduğu Van'da operasyona başlamış ve
Şemdinli'de çıkan bir
fırsatı değerlendirip hemen operasyona
dönüştürmüştü. Sistemin
koruyucuları bu durumu fark
edememişti. Sonrasında
bugün de hâlâ devam eden ama ne kadarı
haklı ne kadarında cemaatin
suni müdahalesi olduğu tam
bilinmeyen sıralı
operasyonlar başladı.
Bulunan esrarengiz
deliller, özellikle her kazıda el bombası ve
roket atar bulunması dikkat
çekici. Dünyadaki bilinen örgütlerin
hepsi öncelikle tabanca ve
tüfek, az miktarda da roket ve el
bombası bulundurur ama
nedense bizde her kazıda el bombası ve
roket atarlar bulunuyor.
Bunlar ürkütücü, kitleleri etkileyen
silahlar ama daha önemlisi
bu silahların seri numarası
olmadığından nerede
üretildiği, kime satıldığı, nereden geldiği gibi
bilgileri araştırmak mümkün
değildir. Halbuki bir tabanca veya
tüfeğin hangi fabrikada
üretildiği, kim tarafından satılıp alındığı
tespit edilebilir. Silah
satıcıları, her silah için son kullanıcı belgesi
almak mecburiyetindedir.
Susurluk'ta Çatlı'nm üzerinde bulunan
küçük bir tabancanın bile
kısa bir araştırma ile İtalya'da üretildiği,
5102. Bolum: Cemaat
İsrail'e satıldığı,
İsrail'in de Türk polisine sattığı tespit edilmiş,
hangi tarihte hangi
gümrükten girdiği, hangi görevlinin teslim aldığı
tek tek belirlenmişti ama
nedense Ergenekon operasyonlarında ele
geçirilen silahlar içinde
tabanca, tüfek çıkmıyordu.
Ergenekon, Balyoz vs.
adlarla anılan operasyonların hazırlanış
biçimi ve uygulanışı bazı
suni katkıların olduğu gerçeğini gösteriyor.
Ergenekon veya benzeri
davaların tüm belgelerinin cemaat
tarafından daha önceden
temin ediliyor, hukuki bir nitelik
kazanması için kasıtlı
olarak çeşitli gazeteciler üzerinden servis
edilip yayınlatılarak
savcılara ulaştırılıyor. Hatta bana göre buna
karar veren cemaat yapısı
önce bu planı bazı savcı ve polislerle
birlikte hazırlıyor,
onların tavsiyesi ile dokümanlar basına veriliyor.
Orijinal dokümanları olduğu
gibi herhangi bir ekleme ve çıkarma
yapmadan verseler bunda bir
yanlış taraf olmaz, benim de elime
böyle bilgiler geçse benzer
şekilde bunların tarafsız savcılıklara veya
basına ulaşmasını, halkın
bilmesini sağlarım, ama araya fazla
şeyler konularak, birbirine
karıştırılarak olaylar çarptırılınca o
zaman işin rengi değişiyor.
Bence olaylar tam olarak şu
şekilde gelişiyor: Daha Önceden
temin edilmiş, muhtelif
elemanları vasıtasıyla toplanmış askeri
evraklar önce cemaatin
imamları tarafından inceleniyor, sonra
polisin ve hukukçuların
imamları organizesinde bazı savcılar ve
polislerin katıldığı
toplantılarda plan yapılıyor, ardından dokü-
manda adı geçen kişi ve
olaylar araştırılmaya başlanıyor. İstihbarat
birimi bu olayı gizilice
soruşturmaya, dinleme ve izleme
faaliyetlerine başlıyor,
toplanan bilgiler ışığında nasıl bir operasyon
yapılacağı planlanıyor. Seçilen
dokümanlar ya bir aramada nerde
bulunması gerekiyorsa oraya
konularak ya da meçhul bir kişi
tarafından gönderilmiş
gösterilerek sahte ihbarlarla ya da basında
belli çevrelere verilip bu
konuda haber yapılması sağlanarak meşru
hale getiriliyor. En
sonunda da bu kişiler belgeleri savcılıklara
teslim edince hukuki hale
gelmiş oluyor.
Ergenekon Örgütü
5112. Bolum: Cemaat
Ergenekon tahkikatları ile
ilgili pek çok şey söylenebilir, hatta
bu konuda birden fazla
kitap bile yazılabilir. Bununla birlikte beni
en çok ilgilendiren tarafı
Türkiye'de uzun süreden beri faaliyet
gösteren ve ideolojilerini,
eylem ve faaliyetlerini çok iyi tanıdığım
illegal sol ve sağ
örgütlerle ilgili olayın polisiye kısmı olduğu için
sürdürülen tahkikattaki bir
iddiayı irdelemek isterim. Ergenekon
örgütünün bilinenden çok
daha fazla mensubu olabilir, bugün
yargılanan kişiler
bilinenden daha üst ve farklı konumda da
bulunabilirler ancak bugün
bu örgütle ilgili özellikle diğer terör
örgütlerini yönettiği ve
Türkiye'de bilinen bazı olayları bu örgütün
gerçekleştirdiği ile ilgili
iddialar o kadar zorlama, deliller o kadar
muğlak ki, bu delillerle
suçlama yapılıp yapılmayacağı ciddi
anlamda tartışmalı bir konu
haline gelmektedir.
Ergenekon davasında ortaya
konan iki konu çok kesin ve net
olarak yanlış ve
mantıksızdır:
PKK, Dev-Sol, Hizbullah
gibi örgütleri Ergenekonün yönettiği
iddiası yanlıştır. Böyle
bir şeyin gerçek olamayacağını aklı ve mantığı
olan herkese ben iki kere
iki dört eder kesinliğinde ispatlayabilirim.
Danıştay 2. Dairesine
yapılan silahlı saldırı, Hrant Dink'in
öldürülmesi, Malatya'daki
Zirve Yayınevi katliamı gibi olayların
görünen bugünkü
faillerinden başka Ergenekon veya benzeri gruplar
tarafından yapılmış
olacağına mevcut deliller ve olayların oluş
biçimine bakarak kimse beni
ve makul birini ikna edemez. Bu
iddialar zorlamadır.
Davada Yanlış Olan Birinci
Konu:
Ergenekon iddianamesinde
savcılar ellerinde ciddi deliller varmış
gibi ülkedeki PKK,
Hizbullah ve Dev-Sol'u Ergenekon örgütünün
idare ettiğini iddia
etmektedir. Bunu iddia ederken de özetle
söylemek gerekirse,
Ergenekon operasyonları ve bulunan
dokümanlar ile bu davadaki
gizli tanıkların anlatımları kanıt olarak
gösteriliyor. Fakat
bunların hepsi akla ve mantığa, daha önce
bulunmuş maddi delilere
aykırı. Terör örgütleri konusunda biraz
bilgisi olan kişilerin bile
kahkaha ile güleceği nitelikte, basit ve
5122. Bolum: Cemaat
uydurma olduğu her halinden
belli olan iddialar ciddi birer delil
denerek dosyaya konmuştur.
Bunlar yazmak bir yana, gerçek
olabilir mi diye en ufak
bir şüphe etmeyi bile ayıp ve utanılacak
kadar saçma bulacağım
iddialardır. PKK'yı, DHKP-C'yi, Hizbullah'ı
Ergenekon örgütünün
yönettiği iddiaları, gizli tanık ifadeleri ile
desteklenen yazılı deliller
olarak dosyaya girmiş ve tüm basma
verilerek
haberleştirilmiştir. Tüm polis camiasının hem de yıllarca
bu örgütlerle mücadele
etmiş, bu Örgütlerin binlerce sayfa
dokümanını okumuş,
operasyonlarını hazırlamış olan istihbarat
terörle mücadele polisleri
buna inanmışsa, herhangi bir itirazda
bulunmuyorsa, İstihbarat
Daire Başkanlığı personeli bu kadarı da
olmaz demiyorsa, bunu
akılla izah etmek mümkün değildir.
DHKP-C ve Dev-Sol
örgütlerine ait yalnızca ülke içerisinde değil
Fransa, Belçika, Hollanda
ve İtalya başta olmak üzere farklı birçok
ülkede ve örgüt evlerinde
ele geçirilen binlerce sayfalık
dokümanlarına, tüm
eylemelerine, eylemlerde kullanılan silahlarına,
sadece Türkiyede değil
birçok ülkede gerçekleştirilen takip ve
izlemeye, içlerinden alman
istihbarata, 34 yıldır yapılan
operasyonlara,
tahkikatlara, mahkeme kararlarına rağmen tüm
bunları bir kenara atıp bir
ajandada bulunan nota, kim olduğu, ne
bildiği belli olmayan ve
anlatımlarına bakılırsa bir tane örgütsel
yayın bile okumadığı
anlaşılan bir gizli tanığın açık olarak bile ifade
etmediği sözlerinden bu
örgütün Erge-nekon örgütünce yönetildiğini
iddia etmeye cesaret etmek
makul değildir. Dev-Solü nerede, ne
zaman, kimlerin kurduğu,
yöneticileri ve eylemleri her yönüyle
güvenlik kuvvetlerince
bilinmektedir. Bu örgütün geçmişte ihtilal
yapmış, ihtilal
hükümetlerinde görev almış, derin devlet denilen
bugün Ergenekon yapısı
içerisinde görev aldığı iddia edilebilecek
başta Tümgeneral Memduh
Onlütürk, Orgeneral Kemal Kayacan ve
Hulusi Sayın ile daha
onlarca emekli asker ve diğer devlet yetkilisi,
hatta bakan ve başbakanı
öldürdüğü, bu tür kişi ve kurumlara
karşı ciddi eylemler
yaptığı ortadayken, bu kadar delil ve belgeye
karşı Dev-Sol'un savaştığı
anlayış tarafından yönetildiğini söylemek
makul değildir.
5132. Bolum: Cemaat
Hizbullah örgütünün
binlerce mensubunun yazdığı kendi
özgeçmişleri, örgütün
yaptığı tüm eylemlerin, en gizli faaliyetlerin
dahi rapor edildiği 20 bin
sayfadan fazla dokümanın örgüte yönelik
operasyonlarda ele
geçirilerek polis tarafından değerlendirildiği, bu
dokümanlarda yazılı her
silah, her sığmak ve her olayın
doğrulandığı bir gerçek
iken, yakalanmış binlerce militanın
beyanlarına rağmen nerede
ve nasıl bulunduğu bile akla uygun
olmayan, ne anlama geldiği
anlaşılmayan bir iki yazılı nota
dayanarak bu örgütü
Ergenekon veya başka birilerinin yönettiğini
iddia etmek akılcı
değildir.
PKK'nm yurtiçi ve
yurtdışındaki bilinen eylemleri, militanları,
faaliyetleri ve alenileşmiş
örgüt dokümanları ile basma bile demeç
veren yöneticilerine rağmen
PKK Kongre-Gel örgütünü Ergenekon
veya benzeri bir yapının
idare ettiğini söylemek akıl dışıdır.
Yıllarca PKK, DHKP-C ve
Hizbullah'a yönelik yapılan operasyonlarda
elde edilen dokümanlar,
alman ifadeler ve edinilen
istihbaratlara dayanarak
Emniyet, MİT ve diğer güvenlik birimlerince
yazılan kitaplar,
hazırlanan broşürler ve yapılan analizler
ortada duruyorken, hiçbir
ciddi polis, MİT mensubu veya terörle
mücadelede görev almış aklı
başında tek bir görevli bile bu örgütleri
Ergenekon veya benzeri bir
yapının idare ettiğini söyleyemezken, bir
savcının bunu sağlam bir
delile dayandırmadan iddia etmesini
anlamak mümkün değildir.
Ergenekon savcısının
iddiasına göre, Tuncay Güney İstanbul
Emniyet Müdürlüğü Organize
Suçlarla Mücadele Şube
Müdürlüğünde 2001 yılında
gözalündayken kendisiyle yapılan
mülakatta konu ile ilgili
olarak PKK ile DHKP/C'nin ittifak yaptığı
dönemde Giresun'da görev
yapan Veli Küçük'ün cezaevinde yatan
Meral Kidir'a "
Dursun'a söyle, benim bölgemde PKK ile yapmış
olduğu ittifakı
bozsunlar" şeklinde haber gönderdiğini söylemiştir.
Bu cümle tamamen yanlış ve
dayanaktan yoksundur, öncelikle
Tuncay Güney kim ki bu
kadar çok şeyi tek başına biliyor, tek
kişilik MİT mi, CIA mi, KGB
mi? Tek kişi bu kadar bilgiyi nasıl
bilebilir? İkincisi böyle
bir mülakatla ilgili yazılı bilgi ve ifade
5142. Bolum: Cemaat
nerede? Üçüncüsü PKK ile
DHKP-C ne zaman ve nerede ittifak
yapmış? İkisi ayrı birer
örgüt, devletin arşivinde birbirleri ile olan
ilişkileri, birbirlerine
nasıl baktıklarıyla ilgili yazılı ve sözlü yüzlerce
doküman varken, üstelik bu
konuda bizzat
Dursun Karataş'ın ve
Öcalan'm ağzından çıkan, militanlarına
verdikleri talimatlarla
ilgili bilgiler arşivlerde mevcutken bu iddia
neye dayanıyor? Dördüncüsü
Meral Kidir Dev-Sol'un, yani Dursun
Karataş'm elemanı değil,
PKK'nm, yani öcalan'm elamanı. Kidir
İstanbul'da İstihbarat Şube
Müdürü olduğum dönemde yaptığımız
bir operasyonda yakalandı.
Dursun Karataş'a nasıl haber
gönderecek, hem de
cezaevinden? Beş incisi PKK ile Dev-Sol
aralarında var olduğu iddia
edilen ittifakı bozacaksa, bu böyle
ilkokul çocuklarının
arkadaşlık mantığı ile yapılabilecek bir şey
değildir. Herhalde Veli
Küçük feodal arkadaşlık hatırına Giresun
benim bölgem burada ittifak
yapmayın da başka yerde yapın mı
diyecek? Bu iddia olsa olsa
ideolojik örgütleri bilmeyen cahil birinin
sözleri olabilir. Böyle bir
ittifak yok, varsa ya her yerde uygulanır ya
da her yerde bozular.
Giresun'da bozun, başka yerde anlaşın gibi
bir şey söz konusu olmaz.
Mülakatta ayrıca 12.000
adet silahın Barzani'ye, 12.000 adetin
Talabani'ye, 6.000 adetin
Kürdistan başkanı Kosret Resul'e, 6.000
tanesinin de Cemil Bayık'a
2 konteynırh bir araçla Ali Balkan
Metel'nin Gümrük Müdürü olduğu
dönemde verildiği
anlatılmaktadır. Ayrıca
bazı gazetecilerin Kuzey Irak'a götürülerek
Kürdistan Başkanı Kosret
Resul ile görüştükleri ifade edilmektedir.
Ali Balkan Metel ve Veli
Küçük Güneydoğuda 1991 yılından önce
görev yapmışlardı, yazıda
adı geçen gazetecilerin Irak'a gidişi 1994
yılma, yani çok sonraki
tarihe aittir. Bununla birlikte iddia edilen
silah rakamlarını
toplar-sak gönderilen silah miktarımn 30 binden
fazla olduğu
anlaşılmaktadır. Her silah kutusunun, şarjörü ile
birlikte en az 10 kg olduğu
hesaplanırsa, bu kadar silah toplam 300
ton eder ki bu da en az 10
tır dolusu silah demektir. Hatta bu
kadar silahı ambalajı ile
birlikte 10 tıra sığdırmak mümkün değildir.
Bu kişi ise 2 konteynırla
silahların taşındığını söylemektedir.
5152. Bolum: Cemaat
Yine başka bir iddiada
Suriye'de 1993 yılında Hasan Bindal'm
kiraladığı ve Öcalan'm
bulunduğu evin üst katında askeri bir
ataşenin kaldığı
söylenmiştir. Böylece PKK lideri ile askeri ateşe
arasında daha derin bir
ilişkinin olduğu ima edilmiştir. Bu sözler de
deli saçmasından öte bir
şeydir, bu meseleleri iyi bilmeyen birinin
uydurmasıdır. Çünkü Bindal
Öcalan'm köyden çocukluk arkadaşı,
okur yazarlığı bile zayıf
olan eski bir PKK militanıdır, ancak bu kişi
PKK'nın Bekaa'daki kampında
Öcalan'm verdiği yetkiyle herkesi
cezalandıran Şahin Baliç
tarafından öldürülmüş ve olayla ilgili
olarak eğitim esnasında
kazaen vuruldu denmiştir. Zaten Şahin
Baliç'e kızan Öcalan bu
olayı bahane ederek Baliç'i kurşuna
dizdirmiştir. Bununla
ilgili öcalan'm yazdığı birkaç sayfa yazı
Serxwebun adlı gazetede
yayınlanmıştır. Hasan Bindal Suriye'de ev
kiralayacak biri değildir.
Bu işi yapacak Suriye'de örgüte katılan
yüzlerce kişi vardır.
Suriye'deki askeri ataşe Suriye İstihbarat
Teşkilatı Muhaberat
tarafından sürekli denetlendiğinden, böyle bir
konuyla ilgili olarak
sıradan bir Suriye vatandaşı ile bile görüşemez.
Bizim ülke olarak PKK
konusunda Suriye'yi suçlayarak savaşın
eşiğine geldiğimiz bir
dönemde böyle bir görüşme olması halinde
Suriye "PKK ile
görüşen sizsiniz, bizi neden suçluyorsunuz" demez
mi? Aslında bu tip iddialar
o kadar mantık dışıdır ki bu mesnetsiz
iddialara cevap vermek bile
yanlış. Fakat ne var ki savcı tarafından
çok ciddi iddialar olarak
önemli bir davanın içerisine konulunca
cevap vermek gerekiyor.
Savcının iddiaları arasında
"Jandarma A Tipi Özel Kuvvetler"
ifadesi geçmektedir.
Jandarmanın Özel Harekât Timleri iki tiptir.
Biri sadece subaylardan
müteşekkil olup A tipi olarak
adlandırılmaktadır. Diğeri
ise subay, astsubay ve erbaşlardan
müteşekkildir, B tipi
olarak ifade edilir. Savcının bu timleri iyi
tanıyan ve yakınları bu
timlerde görevli olduğunu söyleyen gizli
tanığı, timin adım bile
doğru söyleyememektedir. Bu timin tam adı
Jandarma A Tipi Özel
Harekât Timidir.
Ayrıca Abdullah Çatlı ile
Dursun Karataş'm Paşa Güven dö-
neminden beri tanışıp
görüştükleri iddiasına yer verilmektedir.
5162. Bolum: Cemaat
Bu iddiaya kargalar bile
güler. Bu kadar saçma, absürt bir iddia
olamaz. Çatlı'nm 1992
yılından ölümüne kadar yurtiçinde gizli
olarak güvenlik kuvvetleri
ile birlikte hareket ettiği, PKK ile irtibatlı
bazı kişilerin infaz
edilmesinde polislerle birlikte olduğu, hatta
yurtdışında Dursun
Karataş'ı bulmak için gayret gösterdiği Susurluk
soruşturmaları sırasında
ortaya çıkmıştır. Devletin bunca
istihbaratı, soruşturması,
tahkikatı bunun ter-sini söylerken kim
olduğu belli olmayan bir
kişinin deli saçması konuşmaları nasıl olur
da bilgiye dönüşür.
Savcının iddiaları arasında
(yine gizli tanığın beyanına dayanılarak)
ülkücülerin ellerindeki
silahlarla Dev-Solün elin-dekilerin
seri numaralarının
birbirini takip ettiği belirtilmektedir. "Silahlar
aynı kaynaktan geliyordu.
Bir gün randevular karışmış, Paşa Güven
ile Çatlı karşılaşacaklar
diye büyük panik olmuş. Çatlı ile Karataş
yüz yüze görüşüyordu,
B.'nin uyuşturucuları Karataş'm aracılığıyla
Fransa'ya satıldı."
deniyor. Ülkücülerin ve Dev-Sol'un adının
duyulduğu tarihten bu yana
olaylarda kullanılan ve yakalanan tüm
silahlarının markası, modeli,
cinsi, seri numarası devlet arşivinde
mevcuttur. Ülkücülerin,
Dev-Solün veya başka sol, sağ ya da bölücü
hiçbir grubun silahlarının
seri numaralarının birbirini takip ettiğini,
hatta aynı marka olduğunu
duymadım, olması da imkânsızdır. Hâlâ
da bu kontrol yapılabilir.
Bu kadar ciddi iddiaların bu kadar basit
bir ağız tarafından dile
getirilmesi ve hiç incelemeden, kontrol
edilmeden adli iddialar
haline getirilmesinin akıl ve mantıkla izahı
yoktur. Bu iddiaların
ciddiyetinden bahsedilmeyeceği gibi asıl önemli
olan, bugüne kadar toplanan
ve devletin arşivlerinde mevcut
bilgilere itibar etmeksizin
kim olduğu belli olmayan sıradan bir
kişinin akıl, mantık ve bu
konudaki temel ölçülere uymayan, teyit
bile edilmeyen beyanlarının
kesin doğru olarak kabul edilmesidir.
Bu durum, davayla ilgili
olarak bir kasıt olduğu imasını akıllara
getirmektedir.
Savcının iddiaları arasında
tanık Bülent Orakoğlu'nun ifadesinde
"Emniyet Genel
Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanlığı
görevinden önce Hatay İl
Emniyet Müdürü iken Adana Jandarma
5172. Bolum: Cemaat
Bölge Komutanı Tuğgeneral
Temel Cingöz ve İl Jandarma Alay
Komutanı Vicdan Başaran ile
şehir kulübünde bir yemek yediklerini,
bu yemekte bölge
komutanının yanında bulunan ve önceleri emir eri
olduğunu zannettiği sivil
giyimli şahsın daha sonra İstanbul'da
Hizbullah operasyonunda ölü
ele geçirilen Hizbullah lideri Hüseyin
Velioğiu olduğunu
öğrendiğini..." söylediği belirtiliyor.
Orakoğlu'nun böyle bir şeyi
söylediğini bugüne kadar hiç
duymadık. Ayrıca
Orakoğlu'nun Hatay Emniyet Müdürlüğü yaptığı
1989-1994 yılları arasında
Hüseyin Velioğlu'nun nerelerde
bulunduğu, bu tarihlerin
bir kısmında arandığı, daha sonra yapılan
operasyonlarda nerelerde
kaldığı belirlenmiştir. İstanbul'da
Velioğlu'nun ölü ele
geçirildiği evde bulunan kendisine ait konuşma
ve kişileri sorgulama
filmleri ve yazılı belgeler arasında ya da
Hizbullah'a ait 2 0 bin
sayfalık dokümanlar içinde Velioğiu'na ait
olanları okuyanlar onun
söylendiği gibi biri olamayacağım çok iyi
bilir. Savcı, Orakoğlu'nun
sadece "Eskiden bir defa gördüm, ona
benziyordu,"
cümlesinden hareket ederek Velioğiu ile askeri
görevlilerin irtibatlı
olduğunu iddia ediyordu. Fakat bu kişinin
konuşma bantları, elle
yazılı notları ile resmi görevlilerin yaptığı
çalışmalar, devlet
arşivinde bulunan birden çok ilin birbirinden
bağımsız olarak elde
ettikleri bilgileri dikkate almamak ne kadar
akıllıca bir yaklaşımdır.
Bununla birlikte ben Bülent Orakoğlu ile
birlikte çalıştım, bana hiç
böyle bir şey anlatmadı.
Davada Yanlış Olan İkinci
Konu:
Ergenekon örgütünün varlığı
konusunda yazılı belge, doküman,
örgütsel faaliyet
sayılabilecek bazı ilişkiler varsa da eylemleri
konusunda hiçbir ciddi
emare yoktur. Zorlamalarla
birçok olay ve eylem
Ergenekon örgütüne mal edilmek istenmektedir.
Hizbullah, PKK, Dev-Sol
gibi tüm örgütleri Ergenekon
örgütünün yönettiğinin
iddia edilmesi ne kadar akıldışıy-sa, aynı
şekilde geçmişte olmuş bazı
olay ve eylemleri de hiçbir ciddi delile
dayandırmadan Ergenekon
örgütü tarafından yapılmıştır demek
5182. Bolum: Cemaat
akılla ve mantıkla izahı
olmayacak bir durumdur. Ergenekon
örgütünün eylemleri olarak
söylenebilecek hiçbir şey yoktur, çünkü
Türkiye'deki faili meçhul
olayların Ergenekon veya başka örgütlerle
irtibatını gösterecek delil
ve emareler bulunmamaktadır.
Danıştay 2. Dairesine
gerçekleştirilen silahlı saldırı olayının
Ergenekon örgütünce
yapıldığı yönündeki iddialara dair görüşlerimi
Danıştay Olayı başlığında
yazmıştım, özetle bu olayın yakalanan
faillerinin bazı Ergenekon
sanıkları ile telefonla konuştuklarına dair
HTS raporları, yani kimin
kimi aradığı bilgileri haricinde hiçbir delil
bulunmamaktadır. Ancak ben
biliyorum ki başta Muzaffer Tekin
olmak üzere bazı Ergenekon
sanıkları Danıştay Olayından çok önce
eskiden beri polis
tarafından dinlenip izleniyordu, eğer bağlantı olsa
bu dinlemeler ortaya
konulurdu.
Ayrıca Banker Yalçın
lakaplı Yalçın Doğan'ı 1997 yılında
Ankara'da öldürmekten
sanık, mafya ve uyuşturucu işlerine
karışmış olan Ertuğrul
Yılmaz Almanya'da 23 Nisan 2003 tarihinde
uyuşturucu ve PKK'yla
bağlantılı kişilerce öldürülmüştü. Bu olayın
faillerinden biri, olaydan
sonra Türkiye'ye gelmiş, Diyarbakır'da
yakalanarak tutuklanmıştı,
KOM Daire Başkanı olduğum 2003 ila
2005 yılları arasında bu
olayı aydınlatmak için Alman polisi ile
birlikte uzun süreli bir
çalışma yürütmüştük. Bu çalışma sırasında
anımsadığım kadarı ile
Ertuğrul Yılmazîn yakınlarından (Ayhan
Parlak dahil) bazıları
şüpheliydi ve bu nedenle Doğuş Faktöring,
Doğuş Sigorta gibi Yılmazın
şirketlerini mahkeme kararı ile uzun
süre dinlemiştik. Şimdi
ortaya çıkmakta ki Ergenekon sanığı
Muzaffer Tekin, Ertuğrul
Yılmaz'm yakın arkadaşı ve
Doğuş Faktöring gibi bir şirkette maaşlı
olarak çalışıyor, hatta
şirket ortağı gibi sürekli burada kalıyor ve
görüşmelerini buradan
yürütüyor. Hatta Danıştay sanığı Alparslan
Arslan ile de burada
görüşmüşler. Böyle bir irtibat ve ilişki varsa, o
dönemde yapılan
operasyonda, dinleme ve takiplerde de bu ilişkileri
gösterir bilgilerin olması
gerekirdi. Bu operasyonun evrakları, izleme
ve dinleme bilgileri,
mahkeme dosyalarında ve KOM Daire
Başkanlığında hâlâ
mevcuttur.
5192. Bolum: Cemaat
Cumhuriyet gazetesine bomba
atılması ve Danıştay olaylarının
failleri konusunda hiç
tereddüt yok, yakalananların gerçek failler
olduğu kesin olsa da olayın
Ergenekon örgütünce yapıldığına dair
ortaya konan iddiaların hiç
inandırıcılığı yoktur, savcının zorlaması
ile bu olaylar Ergenekon'a
dahil edilmek istense de makul bir
polisiye akılla bakıldığında
hiçbir bağlantı kurulamamaktadır.
Sabancı Center'a
saldırılması ve üç kişinin öldürülmesi
olayı tüm yönleri ile
aydınlatılmıştır, polis ve mahkeme dosyalarında
olayla ilgili şüphe çeken,
cevabı verilmemiş hiçbir konu
bulunmamaktadır. Ancak
psikolojik olarak sorunlu bir kişinin
yazdığı hiçbir mesnede
dayanmayan mektuplara sanki önemli bir
delilmiş gibi itibar
edilerek kafalar karıştırılmıştır. Oysa olay tüm
maddi delilleri, kamera
kayıtları ile hiçbir şüpheye meydan
vermeyecek kadar açık ve
nettir.
Hrant Dink cinayetini ele
alırsak, bu olay da her yönüyle en
ince teferruatına kadar
araştırılmış, karanlıkta kalan hiçbir yanı
bulunmayan bir olaydır.
Failleri, bugün yargılananlar gibi
önümüzdeki zamanda da her
zaman milliyetçi dürtülerle bu tip
eylemleri yapabilecek
kişilerdir. Maalesef Türkiye'deki ortam bu tip
olayları hazırlamıştır.
Olayın faili Samsun'da yakalandığında
yaşananlar iki iddiamı
ispatlamaktadır. Birincisi, fail Ogün Samast
yakalandığında güvenlik
kuvvetlerinin ona "iyi ki yapmışsın, eline
sağlık," der gibi
yaklaşmaları, bir kahraman gibi beraber fotoğraf
çektirmeleri failin içinde
bulunduğu ortamın ve
anlayışın onu, hain olarak
gördüğü bir kişiyi öldürme yönünde
teşvik ettiğini
göstermektedir. İkincisi ise olayda kullandığı silah ve
olay anında başında olan
beyaz bere yakalandığı zaman cebindeydi
ve yanında hiç parası
yoktu. Otobüs arıza yapsa aç kalacak kadar
parasızdı. Bütün bunlar
olayın göründüğü gibi olduğu, arkasında
hiçbir planlayıcmm
olmadığını göstermektedir. Eğer bu olay bir
örgüt veya iki akıllı kişi
tarafından planlanmış olsaydı, Ogün Samast
yakalandığında olayda
kullandığı tabanca ve giydiği bere üzerinde
olmaz, cebinde de en az
birkaç yüz lira parası bulunurdu.
5202. Bolum: Cemaat
Geçmişte Türkiye de meydana
gelen pek çok olayın (Malatyadaki
Zirve Yayınevi Katliamı,
Rahip Santoro Cinayeti) Ergenekon örgütü
tarafından
gerçekleştirildiği iddia edilerek epey bir süredir uydurma
tanık vs. aranmaya
başlandığı net olarak görülüyor. Amacın olayları
aydınlatmak değil,
Ergenekon la irtibatlandırmak olduğu açıkça
ortadadır.
Bazı Yerler Neden Aranmaz?
Kozmik odalarda birkaç gün
süren aramalar yapıldı. Askeri
karargâhlar, MİT Bölge
Müdürlüğü, Jandarma Komutanlığı ile başka
makamlar ve lojmanlar
arandı. Elbette bir suç şüphesi var
olduğunda arama
yapılmalıdır ama burada hangi şüphe ve delil
vardı, hangi iddialar
üzerine buralar arandı?
Şimdi ben açıkça adres
veriyorum, hukuksuz dinleme ve izlemeler
var, bunları imzamı havi
dilekçemde belirttim. Yasalar da bu
türden dinlemelerin
denetlenmesini emrediyor. İstihbarat
dinlemelerinin her kurumun
amirleri ve müfettişleri tarafından
denetlenmesi gerektiği
açıkça belirtiliyor. Peki, İstihbarat Daire
Başkanlığının dinleme
sistemleri ve evrakları neden denetlenmiyor;
istihbarat kayıtları, TİB
kayıtları, mahkemelerin bu konudaki
kararlan karşılaştırılarak
kim hukuksuz olarak dinleme yapıyor diye
neden araştırma ve
soruşturma başlatılmıyor?
Savcılar ve hâkimler
İstihbarat Dairesine giderek arama yapıp
tespitlerde bulunamazlar
mı? İstihbarat Dairesinde cemaatin özel
cihazları, elde ettikleri
her türlü kanunsuz dinleme materyalleri
mevcuttur, buralar neden
aranmaz? Kozmik bürodan daha mı gizli?
Kozmik odanın aranmasında
kimliği belli olmayan bir ihbarcı vardı,
burada da ben açıkça ihbar
ediyorum. Bulunacak yerleri de
söylüyorum. İstanbul
Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesi neden
denetlenemez?
Ankara Emniyet Müdürleri
Toplantısında
*
içişleri Bakam'ndan Talebim
5212. Bolum: Cemaat
Her örgütün ya da sıradan
bir ideolojik grubun faaliyet ve
eylemleri konusunda sürekli
kitap, broşür, tamim yayınlayan ve
toplantılar düzenleyen
Emniyet Genel Müdürlüğü Erge ne-kon
konusunda hiçbir şey
yapmıyordu. Emniyet Genel Müdürlüğünde
görüştüğümüz genel müdür
yardımcılarına, daire başkanlarına
konuyu soruyorduk,
Ergenekon tahkikatlarını kim yapıyorsa bize
bilgi vermelerini
istiyorduk. Tüm icracı daire başkanları "bizim de
haberimizi yok, biz de
sizin gibiyiz," diyorlardı. Bu tahkikatları en iyi
bilmesi gereken Terörle
Mücadele Daire Başkanı (TEM) konularla
ilgili bir şey bilmiyor,
hiçbir yorumda bulunmuyordu. Daha önce
görüştüğüm İstanbul Emniyet
Müdürü de bu konuda bilgi sahibi
değildi.
Halbuki Emniyet Müdürleri
illerinde yapılan tüm operasyonları ve
adli tahkikatları çok iyi
takip eder, her olayın teferruatını bilir.
Bugün de hangi ili
ararsanız arayın, o ildeki her olayı en ince detayı
ile il emniyet
müdürlerinden öğrenebilirsiniz. Yine aynı şekilde ülke
genelinde meydana gelen
önemli bir olayı, yapılan bir operasyonu
merkezdeki ilgili daire
başkanları tüm ayrıntılarıyla bilirler, çünkü
sistemin çalışma bi-her
olaya müdahale eden, operasyon yapacak
olan tüm polis amirleri
silsile yoluyla yukarıya doğru bilgi verirler.
Böylece ilgili tüm amirler
konu hakkında bilgi sahibi olur. Her olay
hemen illerden merkeze hem
Ana Komuta Kontrol Merkezi (AKKM)
Dairesine hem de ilgili
daire başkanlığına ildeki şube tarafından
yazılı mesajla bildirilir.
Ayrıca önemli olaylarda il emniyet müdürleri
ilgili daire başkanına,
genel müdür yardımcılarına ve gerekiyorsa
Emniyet Genel Müdürüne
telefonla bilgi verir, hatta zaman zaman
geniş kapsamlı özel bilgi
aktarımları yapılır. Böylece herkes konudan
haberdar olur. Son dönem
Ergenekonla başlayan operasyonlar
haricinde bu sistem hep
böyle çalışmıştır.
Bazen emsal olaylar diğer
illerde de gerçekleşebilir veya bir ilde
yapılan operasyon
dolayısıyla diğer iller de uyarılır, o ilde ortaya
çıkarılan bir örgütün
benzerleri ya da uzantıları başka illerde de
olabilir diye onların
çalışma biçimleri diğer illere de bildirilir. Fakat
ortaya çıkan bu son olaylar
sonrasında ben Emniyet Genel
5222. Bolum: Cemaat
Müdürlüğünden bir tek tamim
ya da bilgi veren bir tek yazı
almadım.
Tüm basın asker ve polis
arasındaki çekişmeden, polisin askere
karşı operasyon yaptığından
bahsetmesine rağmen Ankara'da
toplanan emniyet
müdürlerinin gündeminde bu konu yoktu, hiç
kimse bir şey anlatmıyordu.
Eğer bu tahkikatları Emniyet yapıyorsa,
Emniyeti ülke genelinde
İçişleri Bakanının emir ve direktifleri altında
Emniyet Genel Müdürlüğü
yönetiyorsa bu olaylarla ilgili söyleyecek
çok şeyleri olmalıydı, ama
tek kelime etmiyorlardı.
İçişleri Bakanının olduğu
bir ortamda konuşmak isteyen her il
emniyet müdürüne söz
verildiği sırada söz alarak bakana, "Tüm
basın olup bitenleri
yazıyor. Ergenekon örgütüne yönelik
operasyonlar yapılıyor,
polis askere karşı operasyon gerçekleştiriyor,
bunca olay meydana geliyor
ama hiç kimse bize bilgi vermiyor.
Ergenekon operasyonları,
olup bitenler ve ortaya atılan iddialar
hakkında bize bilgi
verilsin." dedim Bakan öğleden sonra Genel
Müdürün konu hakkında bilgi
vereceğini söyledi fakat, öğleden
sonra hiç kimse bir şey
anlatmadı. Ellerinde anlatacakları bir şey
yoksa demek ki bunları
Genel Müdürlük yapmıyordu. Bu daha da
vahim bir duruma işaret
ediyordu. O halde bu teşkilatı kim
yönetiyordu? Bu büyük ve
önemli bir soru idi. Daha önemlisi de
ortada görünen
yöneticilerin bu duruma nasıl ve neden müsaade
ettiğiydi. Bu kamu gücünü
kimler gasp etmiş kullanıyor, gücün
sahibi olması gerekenler
ellerindeki gücün gaspına neden ses
çıkarmıyordu?
Bugüne Kadar Cemaat
Tarafından Yapılan
Operasyonlar ve Çalışmalar
2009 martında önce
yurtdışından gelen ihbara dayanarak bir
uyuşturucu kaçakçılığını
takip eden narkotik polisi kuryeyi
yakalamak için Ankara'da
bir otel odasına baskın düzenlediğinde
uyuşturucu kuryesi kadının
otel odasında Eskişehir .1. Hava Kuvvet
Komutan Yardımcısı
Tümgeneral Levent Türkmen ile birlikte
yakalandığı, generalin önce
kimliğini saklayıp polis merkezine
5232. Bolum: Cemaat
gelince açıklaması üzerine
merkez komutanlığına teslim edildiği,
geceyi burada geçiren
generalin daha sonra görevinden istifa ettiği,
kadının üzerinde 10 kg
uyuşturucu yakalandığı basma kademeli
olarak sızdırıldı. Ardından
işin aslı anlaşıldı. Aslında ortada
uyuşturucu kuryesi yoktu,
Türkmen'in Adana'da görev yaparken
tanıştığı bir kadınla yasak
ilişkisi vardı, bu kadınla ara sıra
Ankara'daki bir otelde
buluşuyorlardı, bu buluşma tespit edilerek
uyuşturucu ihbarı bahanesi
ile otel basılmış ve generalin istifası
sağlanmıştı.
Bana göre bu olay amacına
ulaşmış bir operasyondur. Araş-
tırılırsa görülecektir ki,
kadının ve generalin cep telefonları IMEI
numarası üzerinden veya
başka isimlerle dinlenmiş, buluşma tespit
edilmiş, sahte uyuşturucu
ihban ile baskın yapılarak generalle
kadını aynı odada
yakalayarak generali zor durumda bırakmak
amaçlanmış ve
başarılmıştır. Cemaat operasyonudur.
Bugün için Balyoz
Operasyonundan dolayı yargılanan ve bazı
ses kasetleri yayınlanan
Korgeneral Metin Yavuz Yalçını
Edirne'deki askeri
birliklerde, bağlı bulunduğu Çorlu'daki 5. Kolordu
Komutanı olduğu 2005-06
yıllarında tanırım. Bir-iki defa Edirne'ye
törenler için gelmişti.
Komutanlığına fazla bürünmüş bir hali vardı.
Bir bayram törenindeki
müdahalesini, ilindeki vali ile bazı
konulardaki sürtüşmelerini
duymuştum. Daha sonraki yıllarda
İzmit'teki Kolordu
Komutanlığına atanmıştı. Bir gün Yalçın Paşa'nın
alışılmadık bir biçimde
zamansız kış ayında istifa ettiği duyuldu.
Sonra, paşanın bir kadınla
aşk konuşmalarını içeren telefon
kayıtları internette
yayınlanmış, hatta rakibi bir komutanın
santralden dinlettiği
haberleri yayılmıştı. Daha sonra Balyoz
Operasyonu nedeniyle Yalçın
Paşa tutuklandı ve şu an yargılanması
hâlâ devam ediyor. Şimdi
tüm bunlar birleştirildiğinde anlaşılmakta
ki, Balyoz Operasyonu
belgelerini elinde bulunduran cemaat aslında
Yalçın Paşayı hedefine
koymuş, onun telefon detaylarını Emniyet
İstihbarat Dairesindeki
uzantılarını inceleyerek tüm bağlantılarını
tespit etmiş, o telefon
numaralarından bir kısmı için ya elindeki özel
sistem ya da IMEI numarası
üzerinden dinleme karan almış, onun
5242. Bolum: Cemaat
E.G isimli kadınla aşk
içerikli konuşmalarını kayıt edip şantaj
amaçlı kullanarak bertaraf
edilmesini sağlamıştır. Bu olay hakkında
hiçbir bilgiye sahip
değilim ama bu şekilde olduğundan da hiç tereddüdüm
yok, zira bunu
gerçekleştirebilecek başka hiç kimse yoktur.
Eğer ciddi olarak araştırılırsa
iki telefondan bir tanesinin Emniyet
tarafından dinlemeye
alındığı ortay çıkacaktır.
Artık yöntem bulunmuştur.
Hedef seçilen kişilerin önce telefon
detayları analiz edilecek,
gizli ve özel görüştüğü kişiler belirlenecek,
gerekiyorsa eşleri, çocukları
veya yakınlarının telefon görüşmeleri
aynı şekilde analiz
edilecek, özel ilişkileri belirlenecek. Daha sonra
başka isimlerle veya IMEI
numarası üzerinden dinleme yapılacak,
buluşmaları vs. varsa
fotoğrafları ıp videoya alınacak, ardından elde
edilen bu sesler veya
fotoğraflar internet sitelerinde profesyonelce
yayınlatılacak. Maalesef
bütün internet sitelerinde yayınlanan sesler
ve fotoğraflar aynı grup
tarafından aynı yöntemler kullanılarak
hazırlanmıştır. Eğer bu
dinleme ve izlemelerde bir adli tahkikat, suç
çıkarılacağına marnlıyorsa
bu defa bu yöntemle elde edilen bilgiler
bir ihbar mektubuna
dönüştürülerek istenen şekilde adli tahkikat
yapan yerde adli tahkikata
dönüştürülecek. Bu bilinen ve sık
uygulanan yöntem haricinde
eğer hedef seçilen kişiler çok özel üst
düzeyde yetkili kişiler ise
o zaman çok daha özel, devletin istihbarat
amacıyla aldığı alet ve
sistemler kullanılacaktır. Bu yapılanların
sınırının ne olduğunu
tahmin bile etmek zordur.
Son soruşturma ve bulunan
belgelerde adı geçen İzmir'deki bir
albayın, eşi tarafından
aldatıldığının fotoğraflarla basma servis
edilmesi üzerine intihar
ettiği yazılmıştı. Habere göre bir kadının bir
eve giriş çıkışı
görüntülenmiş ve bu evde başka bir erkekle
buluştuğu ima edilmişti.
Böyle bir olayı yapabilecek tek bir adres
vardır, cemaatin polis
içindeki uzantıları. Başka hiç kimse bunu
yapamaz. Bu kişilerin
telefonlarının istihbar! olarak dinlenmiş, varsa
buluşmaların tespit edilip
izlenmiş, fotoğraflar çekilerek internette
yayınlanıp sonra da basma ihbar
edilmiş olduğu kayıtlara bakılırsa
görülecektir.
5252. Bolum: Cemaat
Cemaatin, İstihbarat
Dairesindeki teknik personelinin bir süre
önce yurtdışına giderek
gizli ses ve görüntü kayıt eden çok miktarda
saat, kalem görünümünde
teknik cihazlar aldığı, küçük dinleme
sistemleri alıp askeri ve
belli kurumlardaki adamlarına verdiği, bu
yöntemle her yerde ortam
dinlemesi, gizli kayıtlar yaparak bilgi
topladığını duymuştum.
Bugün sık sık kaynağı belirsiz şekilde
internete düşen bu ses ve
görüntülerin kaynağı çoğunlukla bu tür
bilgilerdir. İstihbarat
Daire Başkanlığında arama yapılsa, demirbaşa
kayıtlı olmayan cemaatin
kendine ait özel dinleme ve izleme aletleri
bulunacağından hiç
tereddüdüm yoktur.
Gazetelere ve mahkemeye
intikal etmiş, basında yer aldığı kadarı
ile bir işadamını karısı
özel bir ekipmanla dinletmiş ve işadamı bu
durumdan şüphelenerek
Kadıköy Savcılığına dilekçe ile müracaat
etmiş. Kadıköy Savcısı
olayı Organize Suçlar Şubesine havale etmiş,
orası da tahkikatı yaparak
dinleme olayını yaptıran eş ile ona yardım
eden bir Emniyet Amirini
gözaltına almış, İŞİN ^XTTCI"ÇSCL,RX tarafı, işadamının
cemaate girmesi ve maddi
varlığının bir kısmını buraya aktarması
eşler arasında sorun olmuş
ve eşi bundan dolayı işadamını
dinletmeye başlamış. Bu
olayın RNÂ_NİD<3X OLEİN THXH.FI ŞU> benzeri İCİCLİHIHFİH P^LC ÇOLC LOŞİ
BLİ^ÎIRIC kadar Savcılığa
ve Emniyete başvurmuştur ama başvurularla ilgili
olarak karı-koca arasındaki
meseleler hukuk mahkemesini
ilgilendirdiğinden en fazla
cumhuriyet savcıları tarafından ifade
alınıp telefonları
inceletme veya TİB'den detay alma şeklinde
tahkikat yapılmıştır.
Organize Şubelere havale edilerek örgüt
tahkikatı yapılmamıştır.
Fakat söz konusu olan cemaate yakın biri
olunca arka plandaki
birileri işi organize ederek tahkikatın
mükemmel şekilde
yapılmasını sağlamışlardır.
Askeri Belgeler Nasıl
Değerlendirilmeli?
Bugünlerde askeri
birliklerde ortaya çıkan plan ve projeler için
askerler çok normal
şeylermiş gibi bunları savunurken bunlara
karşı sivillerden gelen
tepkileri, aydınların isyanını anlayamıyor.
Askerlerin, olağan
görevleri olarak saydığı uygu-
İH.XXJ.H_İH_I H„$>LXNL
TL-H. SL.'VLL3nH/Y^H.TH. JRCOT*L^LÜXJ[n.^ İ313""
XXL\JLCİH..LNTH.L.^CİLX* y İ3 İLİ TTU. İT
5262. Bolum: Cemaat
askerlikle hiçbir ilgisi
yoktur, askerlerin görev alanı içinde değildir.
Askerlerin böyle planlar
yapmasının demokratik bir ülkede yeri
yoktur. Aynı şekilde
aydınlar da askerin mantığını anlayamadığından
askeri planları
algılayamıyor ve bazı konuları
birbirine karıştırıyorlar.
Türkiye'de Bazı Şeyler
Birbirine Karışıyor:
EMASYA planları: Polis ve
jandarmayla bas tınlamayan
olaylarda mülki makamların
askeri birliklerden yardım istemesi
Bakam veya Vali emrindeki
polis ve jandarma ile bastırılama-yan
veya bas tınlamayacağı
anlaşılan olayların meydana gelme
Haliç'te Yaşayan Simonlar.
_.........._......._.........................................
si halinde o ildeki askeri
birliklerden kuvvet talep edilebilir. İşte
böyle bir ihtimale binaen
askeri birliklerin olaylara nasıl müdahale
edeceğinin önceden
planlanmasına açık ifade ile Emniyet Asayiş
Yardımlaşma Planı denir.
Askeri planlama
seminerleri: Ülkeye yönelik muhtemel bir dış
saldırı ve savaş
ihtimallerini en anormalinden başlayarak her türlü
ihtimalin
değerlendirildiği, ona göre savunma planlarının tartışıldığı
toplantı ve planların
yapıldığı seminerler.
Darbe veya müdahale
planlan: Askerin, beğenmediği anlayışın
hükümet olmasına karşı
çıkması, onların ideolojilerine uygun
olmayanın iktidar
olamayacağı, olursa zorla değiştirmeye kendilerini
yetkili görüp bu konuda
hazırladıkları plan ve çalışmalardır.
Son zamanda bu üç konuyla
ilgili ele geçen belgeler birbirine
karıştırılıp basma
verilince halkın kafası karışıyor. Bazen işin aslı
bilinmediğinden, bazen
askerin uygulamalarına itimatsızlıktan,
bazen de militarist bir
zihniyete sahip olan, beğenmedikleri sivil bir
iktidar karşısında askeri
bir yönetimi isteyecek kadar sivil iradeden
yoksun sivillerin varlığı
nedeniyle bu belgelerin tamamı askerin sivil
hayata müdahalesi olarak
algılanıyor. Ayrıca bu belgeleri ortaya
çıkaranların iddialarını
daha da güçlendirmek için belgelerin içine
uydurma belgeler eklenmesi
de devreye girince ortaya önemli bir
5272. Bolum: Cemaat
bilgiye rağmen kargaşa,
birbirine karışan bilgiler ve toz bulutu
kalıyor. Bütün bu
meselelerle ilgili olarak işin uzmanı kişiler
tarafından bir ayıklama
yapılıp konunun kirden, harici katkılardan
arındırılarak sağlam
bilgilerin ortaya konması ve akılcı bir anlayışla
analiz edilmesi şarttır.
EMASYA Planlan
EMASYA planları, Emniyet ve
Jandarmanın mevcut gücüyle
önlenmeyen büyük toplumsal
olaylar meydana geldiğinde Vali veya
İçişleri Bakanının askeri
birliklerden yardım isteme ihtimaline
binaen askeri birliklerin
önceden yaptığı hazırlık planlarıdır. Olması
muhtemel olaylar nelerdir,
neler olabilir, tehdit ya da tehlike nedir,
hangi gruplar tarafından
nerede ve ne büyüklükte nasıl olaylar
yaratılmak istenir, bu
olayları bastırmak için ne kadar kuvvete
ihtiyaç vardır, mevcut
polis ve jandarmanın kapasitesi ve imkânları
nelerdir? Tüm bu sorular
veri kabul edilerek EMASYA planı yapılır.
Burada önemli sorun
EMASYA'da beklenen tehdit ve tehlikenin
ne olduğunu, neye ya da
kime karşı hangi tedbirin alınacağını kimin
belirleyeceğidir. Normalde
olması gereken, yardımı isteyecek olan
İçişleri Bakanlığı ve
illerdeki valilerin polis, jandarma, MİT ve
istihbarat birimlerinden
alacakları bilgilerle muhtemel olayları ve
tehlikeleri belirleyip
askeri birliklere planlama safhasında veya belli
dönemlerde bilgi
vermesidir. Ancak onlar böyle bir çalışma
yapmadığı için askerler
beklenen tehlikenin ne olacağını, hangi
gruplar tarafından
gerçekleştirileceğini kendisi belirliyor, hatta yasal
toplumsal faaliyetleri,
bazı grupların sıradan demokratik taleplerini
bile müdahale gerektirecek
bir durum olarak değerlendiriyor.
Toplumsal ve siyasal
hareketleri devlet ve rejim için bir tehdit ve
tehlike olarak tanımlıyor,
hatta mevcut hükümetin tabanını bile
tehlike olarak görüyor.
Geçmişte sol grupları ve milliyetçi unsurları
tehdit olarak algılarken,
bugünse irtica adı altında tüm dini grup,
cemaat ve tarikatları
tehlikenin odağına yerleştiriyor. Daha sonra da
bu gruplarla organik bağı
olan herkesi bu tehdidin bir parçası haline
getiriyor.
5282. Bolum: Cemaat
Sonuç olarak buradaki
sorun, sivil yönetimin askerden yardım
isteyeceği durumları
istihbarat unsurlarıyla birlikte belirlemesi
gerekirken askerin bizzat
kendisinin tehdidi değerlendirmesidir.
Durum böyle olunca da
bugünkü manzara ortaya çıkıyor. Aslında
asker her şeyi kendisi
belirlemek istiyor. Sivillerin boş bıraktığı
sahayı askerler dolduruyor.
Ülke genelinde çoğunlukla sivillerin
bakış ve algılama zafiyeti
dolayısıyla güvenlik, politika, tedbir ve
planlamalar otomatikman
askere havale edilmiştir.
Bunun sonucunda ordunun
geçmişteki uygulamaları, yaşanan
müdahaleler, sıkıyönetimler
ortaya çıkmıştır. Askerler de bu tür
müdahaleleri
gerçekleştirmeye kendilerini yetkili görüyorlar. Dolayısıyla
temel sorun, Türkiye'deki
bu askeri zihniyettir.
Tabii bu zihniyet ve planın
sonucu olarak eğer tehdit olarak bazı
ideolojik gruplar
belirlenirse bu gruplara karşı alınacak uzun vadeli
tedbirler de plana
yansıyor. Geçmişte sol ve komünist Örgütler
hedefteyken, şimdi bölücülük
ve irtica hedef kabul ediliyor. Bu
unsurlara karşı önleme
faaliyetleri, bu gruplar içindeki fraksiyonlar,
gruplara destek verenler,
gelir kaynakları, sahip oldukları medya
organları ve ekonomik
kuruluşlar belirleniyor ve bunları önlemek
için imha operasyonlarından
psi kolojik harekâta kadar her türlü
uygulama E M ASYA n m veya
ordunun diğer plan, program ve
dokümanlarına giriyor.
EMASYA planları genellikle
askeri karargâh subayları, birliklerin
komutan ve kurmay
başkanları, s 1 ve s2 olarak adlandırılan
istihbarat subayları,
emniyetin terör, istihbarat ve diğer birimlerinin
müdürleri, jandarma
subayları, MİT temsilcileri tarafından birlikte
hazırlanır. Sonra askeri
birliklerce tanzim edilerek valilikler
üzerinden, Emniyet ve
Jandarma birimlerine suretleri verilir, her yıl
bir defa tatbikat yapılır.
Gizli ama legal ve devlet sistematiği
içerisinde arşivlenen
belgelerdir.
Savaş Oyunları, Planlan
Askerler özellikle birlik
komutanları ve kurmay subaylar belli
aralıklarla toplanıp
olabilecek her türlü ihtimali hesap ederek ülke
5292. Bolum: Cemaat
savunmasına yönelik
hazırlık planları oluştururlar. Bu toplantılarda
meydana gelebilecek en kötü
senaryolar hesaplanır. Mesela
Yunanistan bize saldırmış,
aynı anda Suriye güneyden Hatay'ı işgaie
yeltenmiş, İran içimizdeki
kendine yakın grupları isyana, teşvik
etmiş, diğer yandan
Bulgaristan'daki soydaşlarımız olan Türkler
baskıdan toplu iltica için
Türkiye sınırlarına dayanmış, ayrıca
Güneydoğuda PKK Herekol dağmda
açıkta bayrak açarak Beşti
bölgesinde bağımsızlığını
ilan etmiştir. Bu türden uçuk ihtimaller
ortaya atılarak bunlara
karşı plan geliştirilir, bu toplantılarda
konuşulanlar sıradan
insanlar için incitici gelebilir.
Savaş oyunları plan ve
toplantılarına da birliklerin üst komutanları,
kurmay subaylar katılır,
kalabalık gruplar halinde
toplanılır ve toplantılar
birkaç gün devam eder. Alman notlar,
ihtimal senaryoları yazılı
çok gizli belgeler haline getirilir. Bunlar
eğitim ve çalışmalarda
kullanılır.
Siyasi Hayata Müdahale,
Darbe Hazırlıkları
Türkiye, askeri
müdahaleler, darbeler ve sıkıyönetimler gibi
olağanüstü rejimler ve
bunların hazırlık safhaları hakkında epey bir
bilgi sahibi. 27 Mayıs, 12
Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat
müdahalelerinin nasıl
hazırlandığı hakkında yazılan, çizilen çok
fazla kitap, anı ve belge
var.
Darbe hazırlıkları
başlangıcında büyük bir gizlilik içerisinde,
hatta hiçbir kayıt
alınmayan ortamlarda birkaç kişiyi geçmeyen
gruplar halinde yürütülür.
Her türlü izleme, takip ya da içlerinde
birilerinin ajanlık yapma
ihtimaline karşı birbirlerinin üzerini arar,
kontrol ederler. Ancak
durum ilerleyip artık darbe geri döndürülemez
bir aşamaya doğru gelirse
bu defa darbe hazırlığına yine
tedbiri elden bırakmadan sıradan
bir kod isim verilerek belgelendirilmeye
başlanır ve bu belgeler
çoğu zaman imzasız veya
kodlanmış olarak çok gizli,
en az sayıda çoğaltılarak saklanır.
Uzun süreden beri asker
içerisindeki Fethullah Gülen cemaati
mensupları ordu içindeki
her türlü gruplaşma, antidemokratik
çalışmalar, yolsuzluk
olayları ile ilgili olanlar başta, olmak üzere her
5302. Bolum: Cemaat
türlü dokümanı alıp
biriktiriyor. Bu belgelerin dışarı çıkarılıp belli
sorumluların denetiminde
güvenli yerlerde saklandığı biliniyor, hatta
tahmin edilenden daha fazla
askeri evrak dışarıda arşivlenmiş
durumdadır. Balyoz Darbe
Planı denen planla ilgili evraklar da
yukarıda, belirtilen bu üç
tip toplantınm evrakları karıştırılarak
oluşturulmuş, hatta bir iki
ilave belge de eklenerek karma bir evrak
çuvalı yapılarak bir
gazetecinin önüne atılmıştır. İnsanların kafası
karışıyor, yüz kişi bir
odada toplanıp darbe konuşur mu? Eskiden
bu çalışmalar bu kadar
gizli saklı yapılırken, şimdi neden ses ve
görüntü kaydı tutulan
toplantılarda bu çalışmalar gerçekleştiriliyor?
Evet, kayıt tutulan
toplantılar darbe planları değil savaş oyunlarıdır.
Balyoz Darbe Planı ile
ilgili olarak tutuklanan kişilere bakıldığında
bu belgelerin en erken 2004
yılma ait olduğu anlaşılıyor,
çünkü tutuklananlardan
Tümgeneral Behzat Balta Edirne'de Tümen
Komutanı iken 2004
ağustosunda emekli oldu, yine Tuğgeneral Halil
Kalkanlı da Edirne de Tugay
Komutanı idi ve 2006 yılında emekli
oldu. Hiç öyle darbeci,
ideolojik yanı ağır basan biri değildi, klasik
bir komutandı.
Ben 2005 yılı haziranında
Edirne'ye Emniyet Müdürü olarak
atandığımda eski arkadaşım
Ali İhsan Gürcihan Tugay Komutanı
idi, ondan önce Behzat
Balta varmış, emekli olduğu söyleniyordu.
Tutuklanan Behzat Balta'yı
tanımadım ama anlatılanlara göre
ideolojik yönü fazla
olmayan, sıradan, biraz sosyal biriymiş. Halil
Kalkanlı yı tanıdım, o da
sıradan biriydi, ideolojik yönü hiç yoktu.
Fakat onlardan sonra gelen
tanıdığım bazı komutanlar çok daha katı
politik görüşlere sahip,
hatta alenen siyasetçileri eleştiren kişilerdi.
Eğer onlardan birinin adı
bu darbe planlarında çıkmış olsa bana
garip gelmezdi.
Bu iki komutan da Edirne'de
görev yaparken çağrılmaları
üzerine 1. Ordudaki
seminere katılmışlar. Zaten savaş oyunlarında
en fazla rol düşecek askeri
birlikler hem Yunanistan, hem de
Bulgaristan la komşu olması
nedeniyle Edirne'deki birlikler
olacaktır. Dolayısıyla
onların böyle bir savaş planlamasının yapıldığı
bir toplantıya katılmaları
makuldür. Oysaki bu komutanlar, Balyoz
5312. Bolum: Cemaat
Darbe Planı iddiasıyla ve
emekli olduktan seneler sonra
tutuklandılar. Behzat Balta
Paşa'yı simaen bile tanımam. Gümrük
tahkikatım sırasında rüşvet
suçlamasıyla görevden
5 5 2î ihraç olan Başmüdürü
için sevdiğim bir komutan olan Recep
Paşa üzerinden tavassut
etmeye kalkmıştı, bundan dolayı kendisini
pek sevmem. Halil Kalkanlı
Paşa ile 2 yıl çalıştım ama hiç samimi
olmadım, resmi tören ve
işler haricinde karşılaşmadım. Kendisi
bana sempatik gelmedi ama
bugün haksız yere yattıkları
kanaatindeyim zira onlar bu
işlerin adamı değiller.
Dışarıdan bakınca kimin
darbeci olup kimin olmadığı anlaşılır
mı diye sorulursa buna
cevabım evet anlaşılır olacaktır. Veli Küçük
suçlu mu, masum mu
bilmiyorum ama adım her halde ilk kez ben
Susurluk Olayı döneminde
ortaya atmıştım. Jandarma Genel
Komutanlığında Levent ErsÖz
ve Ali Esener paşaları daha 2003-
04'te herkes farklı tavır
ve tutumları nedeniyle biliyordu, yine Çetin
Doğan Paşa gibi bazı
komutanların keskinliği o zamanlardan
biliniyordu.
Basın organlarının önüne
getirilen her belgeyi hiçbir uzmana
inceletmeksizin yazması,
böyle bir ortamdan faydalanarak iftira
atmak isteyen insanların
işini kolaylaştırdığı gibi bu yöntemleri
teşvik etmektedir. Halbuki
iç güvenliğin bu kadar önemli olduğu,
Ergenekon ve Balyoz gibi
davaların devam ettiği bir ortamda, basın
organlarının iç güvenlik
konularında uzmanlara inceletmeden
önüne gelen her evraka,
belgeye emin olmadan yer vermemesi,
savcıların ise kaynağı ve
elde ediliş biçimi belli olmayan tomarla
evrakın basının önüne
atıldığı durumlarda önce gizlilik kararı alıp
incelendikten sonra uzman
raporları ile birlikte yayınlanmasına
karar vermeleri gerekir.
Aksi hale, bir örgüt bu üç toplantının
evrakını karıştırıp bugün
olduğu gibi işleri içinden çıkılamaz bir
hale getirebilir.
Şu açık olarak
görülmektedir ki özellikle ordu başta olmak
üzere her kurumun
bünyesindeki gizli oluşum (cuntalar, ihtilal
hazırlığı toplantıları,
anti demokratik tertipler) içinde cemaatin
casusları vardır. Bu açıdan
herkes bu tür yöntemlerden vazgeçmeli,
bu işlerden uzak
durmalıdır. Bu casuslar buralarda edindikleri her
5322. Bolum: Cemaat
bilgiyi ve dokümanı
taşıyorlar. Bu belgelerin kullanılmasını hukuki
hale getirmek için cemaat
elemanları tarafından bir yerlere konulup
aramalarda bulunduğu süsü
verildiğine dair çok ciddi emareler
vardır. Kimi zaman da
casuslar bilgiyi getirmelerine rağmen ellerinde
bunu kanıtlayacak bir belge
olmuyor. Bu durumda da amaca
yönelik belge üretiliyor.
Bazen de ele geçen belgeleri casuslar yanlış
yorumluyor, o zaman da cami
bombalama timi gibi saçma
konularda uydurma belgeler
ortaya çıkıyor ya da ilgili ilgisiz belgeler
karıştırılıyor. Böylece
adalet mekanizması yanlış yönlendiriliyor.
Başbakan ve diğer hükümet
yetkilileri Deniz Kuvvetleri Komutanının
tüm ordu içerisindeki
müdahale çalışmalarını anlattığı
günlükleri, Jandarma Genel
Komutanı Şener Eruygurün darbe
hazırlık planlarının
belgeleri, Sarıkız ve Ayışığı gibi darbe planları
hakkında çok önceden bilgi
sahibiydiler. Bu gizli tertiplere karşı
tedbir alarak bu sayede
ayakta kaldılar. Şimdi de bu belgeler gibi
ordu içerisindeki
cuntalaşma, müdahale hazırlığı gibi hususlarda
bizim bilmediğimiz belki
ilerde yayınlanacak birçok bilgiye sahip
olabilirler ve ellerinde bu
oluşumları kanıtlayan belgeler bulanabilir.
Bu şekilde tedbir alıp bu
badireleri atlatıyor olabilirler. Başbakan ve
diğer yetkililerin okuyup
bilgi sahibi olduğu ama daha
yayınlanmayan ne kadar çok
belge var acaba? Dolayısıyla ordu
içerisinde cuntalar olduğu
müddetçe mevcut veya gelecek
Başbakanlar ve hükümetler
belgeleri temin eden cemaate
muhtaçtırlar ve onlara
karşı tavır alamazlar. Belki biz de olsak
mecburiyet duyarız. Yani
cemaati ordudaki cuntalar, cuntaları ise
orduya sızmak isteyen
cemaat var ediyor.
Bu hükümete karşı oluşturulan
cuntacı ve aşırı laik gözüken
yapıların hepsinin içinde
casuslar vardır ve olacaktır, bunu
anlamanın ve buna. karşı
tedbir almanın imkânı da yoktur. Tek yol
açık, şeffaf ve legal bir
yapıya sahip olmaktır, herkes boş hayallerden
vazgeçmelidir. Türkiye'nin
bu açıdan huzura kavuşabilmesi için
ordu demokrasiye karışmayı
bırakıp Avrupa ülkelerindeki batı
modeli ordu yapışma ve
anlayışına sahip olmalıdır. O zaman ordu
içindeki bu cuntacı
unsurlar zayıflar. Aksi takdirde haddini aşan,
5332. Bolum: Cemaat
zıddım yaratır felsefesi
gereği herkes kendi karşıtını yarattığım fark
etmelidir.
Nasıl Yönetiliyor, Kimler
Yönetiyor?
Emniyet teşkilatındaki
örgütlenme nasıldı, yani cemaat Emniyeti
nasıl yönetiyor, görevleri
nasıl etkiliyordu? Emniyet hiye-rarşik bir
teşkilattı, teşkilat içinde
ikinci bir cemaat teşkilatı nasıl
yapılanıyordu? Yıllarca
amir ve müdürlük görevlerinde bulunan
kişiler kendilerinin
dışında birinden nasıl emir alıyor? İddialar doğru
ise onlardan fırça bile
yiyor, bir şey diyemiyorlardı?
Cemaatin geçmiş yıllardan
başlayarak teşkilatta nasıl elaman
temin ettiği, nasıl
yapılandığı belki uzun araştırma ve incelemelerin
konusu olsa da ben şu
andaki örgütün nasıl yapılandığını, idare
edildiğini bir nebze olsun
göstermek istiyorum. Bunun için öncelikle
bu konudaki belgelere
bakmak gerekiyor. Maalesef bu konuda çok
fazla belge yok ama yine de
bulunan belgeler mevcut durumu belli
oranda anlamamızı sağlıyor.
Bunlardan bir tanesi Elazığ'ın Sivrice
ilçesindeki bir camide
04.08.2002 tarihinde unutulan ve Ahmet
Şahinalp isimli Maden
Mühendisine ait olduğu anlaşılan çanta
içerisindeki dokümanlardır.
Bu belgelere göre bu kişi Elazığ, Bingöl,
Tunceli ve Malatya gibi o
bölgedeki emniyet teşkilatını yöneten,
cemaatin imamı denen
yöneticisidir. Maden mühendisidir ama bir
eğitim kurumunda çalışıyor
gözükmektedir.
Çantada ana hatlarıyla;
1 - O yıl o bölgeye tayini
çıkan ve o bölgeden batı ilerine atanan
polislerin 4 sayfalık
listesi vardır, bu liste emniyetin bilgisayarlarından
çıktığı belli olan tayinci
personelin sicil numarası ve
emniyetin kendi personelini
tasnif ederken kullandığı harf kodlarını
da taşımaktadır.
2- Bazı polislerin cep ve
ev telefonları 2 sayfalık liste halinde
bulunmaktadır.
3- 1 Ağustos 2002 ile 1
Kasım 2002 tarihleri arasında hedef
şahısların tespiti ve
listelerin çıkarılması, çalışma gruplarının
oluşturulması ve işbölümü
aşamasının gerçekleştirilmesi şeklindeki
5342. Bolum: Cemaat
notlar; kurumsal açılım
başlığı altında adliye, idari personel,
avukatlar, hastaneler,
bankalar ve diğer kurum isimleri ile yeni
tanışılacak işadamları,
toplum önderleri ve etkili nüfuz sahiplerine
nasıl davranılacağıyla
ilgili notlar.
4- Yapılacak işler,
personelin sorunları gibi konularda 4
sayfalık not.
5- Elle yazılmış notlarda
bazı polis amiri ve müdürlerinin tayin
yerleri ve özel durumları
hakkında notlar. En önemlisi İl Emniyet
Müdürünün makam harcamaları
ile yemek yediği yerler, makam
araçlarının kullanımı
hakkında notlar.
Ahmet Şahinalp yakalanır
ama kapsamlı ifade vermez, yakalandığında
üzerinde bulunan
bilgisayarın diskinin pilinin çı-
karılmasını ister.
Belgelerde örgütsel bir çalışma, bazı görevlilerin
belli yerlere getirilmesi,
bazıları hakkında bilgi toplanması gibi
konular vardır.
Aşağıda yer verdiğim ikinci
belge ise çok yeni ve günceldir. Bana
yeni ulaşan bu belgeye göre
Emniyet teşkilatı içerisinde cemaate
bağlı polisler,
yöneticileri olan kişiden işlerini iyi yapmadığı için
şikâyetçi olmuş,
yanlışlarını madde madde bir rapora dönüştürerek
muhtemelen Fethullah Hocaya
göndermek istemişlerdi. Buradaki
şikâyetlere bakıldığında
örgütlenme hakkında ciddi bilgiler
verilmektedir:
A. ÖMER BEY TARAFINDAN
GÖREVLENDİRİLEN ŞAHISLARIN
HEM KENDİLERİNİ HEM DE
SORUMLULUKLARINI
ÜSTLENDİKLERİ ARKADAŞLARI
VE BİRİMLERİ DEŞİFRE
ETMELERİ4
1- MİT Müsteşarlığı ve
askeri istihbarat birimleri Ömer Beyi gerçek adı
(Osman Hilmi Özdil) ile
bilmekte ve takip etmektedir. Emniyet Teşkilatında görev
yapan üst düzey
yetkililerden olan Emin Aslan, Sabri Uzun, Hanefi Avcı, Hüseyin
Özalp gibi devletin önemli
merkezleriyle irtibatlı kişiler de Ömer Beyin teşkilatın
sorumlusu olduğunu
bilmektedirler. Yine adı geçen yetkililer Ömer Beyin hangi
mekanlarda ve kimlerle
görüştüğünü tespit ettiklerini ifade etmektedirler.
5352. Bolum: Cemaat
2- Başbakanın çok yakınında
bulunan M.A. tarafından da Ömer Bey Teşkilatın
imamı olarak bilinmekte ve
adı geçen şahıs tarafından çeşitli mahfillerde bu durum
ifade edilmektedir.
3- 2007 yılında Ömer Bey ve
Yenimahalle ile ilgilenen Sinan Beyin (Murat
Bey) ABD'ye giriş ve
çıkışlarında FBI tarafından önce sorgulanmaları, sorgulanma
sırasında üst ve bagaj
aramaları yapılmış/ bu şüpheli duruma rağmen Ömer Beyin
seyahat programını
değiştirmeyerek ABD'de bulunan emniyetçi arkadaşlar
tarafından havaalanında karşılanmış
ve on-larlala görüşmüş daha sonra yine
emniyetçi arkadaşların
kullandığı araç ile HE'nin bulunduğu kamp yerine
götürülmüş ve fiziki ve
teknik takip ile bu süreç bütün teferruatıyla FBI tarafından
kayıt altına alınmıştır.
ABD'den çıkış esnasında da
tekrar sorgulanmış, bilgisayarı dahil üzerinde ve
bagajında bulunan bütün
bilgi ve belge niteliğindeki eşyanın kopyası alınmış, FBI
sorgusunda ABD'de daha
önceden defalarca ziyaret ettiği Emniyet Müdürü S. T.
isimli kişiyi ziyaret
maksadıyla bulunduğunu ifade etmiş, ifadelerinin birer sureti ile
kendisinden alınan bilgi ve
belgelerin birer kopyası Emniyet Genel Müdürlüğüne
intikal ettirilmiştir.
Emniyet Genel Müdürlüğüne intikal ettirilen bilgi ve belgeler
arasında bazı üst düzey
emniyet yetkililerinin ve eşlerinin bilgileri de tespit
edilmiştir. Örnek, Emniyet
Müdürü M. Y. T. Ankara istihbarat Şube Müdür
Yardımcısı Z. G.'nin eşinin
isim ve telefon bilgileri, Emniyet teşkilatı mensuplarının
da
4 Bu belge içinde geçen
adlar gizlilik açısından yalnızca baş harfleriyle belirtilmiştir.
Haliç'te Yaşayan S ime
ular___________..______......______..______. _...
bulunduğu USAK isimli
araştırma merkezinin danışmanı
olduğuna ilişkin Ömer Beyin
kendi adına düzenlenmiş kartvizit
vb.)
Yukarıda özetlenen olayın
akabinde Emniyet Müdürü S.
T.'nin ABD vizesi iptal
edilmiştir. Yine bu olayın akabinde iki
FBÎ ajanı New Jersey'de
ikamet eden ve New York Bölgesindeki
emniyetçilerin manevi
sorumlusu olan Emniyet Müdürü A.
Ç.'nin evinde ziyaret
ederek Ömer Beyi kampa götüren araç
hakkında bilgi istemişler,
aracın başkası adına kayıtlı olması-
nın gerekçesini
soruşturmuşlardır.
5362. Bolum: Cemaat
Yapılan tüm çalışmalara
rağmen FBI tarafından kopyalanan
Ömer Beyin bilgisayarında
bulunan bilgilerin içeriği hakkında
ne FBI yetkililerinden ne
de Ömer Beyden tatminkar bir cevap
alınamamıştır.
Konu olağanüstü hassasiyeti
nedeniyle Büyüğümüze genel
hatlarıyla arz edilmiştir.
Büyüğümüz, Ömer Beyle görüşülerek
bilgisayarında bulunan
bilgilerin muhtevasının ne olduğunun
sorulması talimatını vermiş
ve olaydan büyük üzüntü
duyduğunu ifade
etmişlerdir. Büyüğümüzün talimatı üzerine
ilgili Daire Başkanı R. G.
Ömer Beyle görüşmüş ve kendisinden
ABD de yaşanan olayla
ilgili bilgi talep etmiştir. Ancak Ömer Bey
böyle bir olayın vuku
bulmadığını, kendisinin sadece
pasaportuna bakılarak uçağa
bindiğini ifade ederek, hilaf-ı vaki
beyanda bulunmuştur.
Bilahare önüne bilgi ve belgeler
konulduğunda kabullenmek
zorunda kalmıştır. Ancak bu
esnada bile bilgisayarında
bulunan bilgilerle ilgili malumat
vermek istememiştir. Bu
süreçte Ömer Beyin ABD vizesi ABD
hükümeti tarafından iptal
edilmiştir. Benzer bir sıkıntının
Yenimahalle ile ilgilenen
arkadaş (Sınan Bey) için de söz konusu
olabileceği
değerlendirilmektedir,
Ömer Bey ABD vizesini geri
alabilmek için istihbarat Dairesi
Başkanlığındaki arkadaşları
riske atarak kendisinin Polis
Sandığının sahibi olduğu
Ankara Sigortanın temsilcisi
olduğunu, Emniyet Genel Müdürlüğünün
araçlarının kendisi
tarafından sigortalandığını
ifade ettirmiş, ancak bu durum FBI
yetkilisinde daha büyük bir
şüphe uyandırmış ve Ömer Beye
vize verilmesi talebi
reddedilmiştir.
Daire Başkanı R. G. ve
emsali teşkilat büyüklerinin
katılımıyla oluşturulan
istişare heyetlerinde Ömer Beyin
müteaddit defalar verdiği
sözleri tutmaması, hilafı vaki
beyanları ve heyetlerin
sembolik misyonu nedeniyle bu teşkilat
büyüklerimiz nezdinde Ömer
Beye karşı büyük bir güven kaybı
söz konusu olmuştur.
Yıllarca hizmetimizin yükünü çekmiş ve
teşkilatın önemli
mevkilerinde görev yapan bu büyüklerimizde
fikir ve önerilerine kıymet
verilmediği teşkilatın Önemli hiç bir
meselesinin görüşülmediği
bu heyetlerde büyüklerimizde idare
5372. Bolum: Cemaat
edildikleri kanaati
oluşturulmuştur. Netice olarak Ömer Beyle
görüşmekte bir maslahat
olmadığı düşüncesi hâkim olmuştur.
4- Görevlendirilen şahıslar
izah edilemeyecek müesseselerde
görev
yapmaktadır. Örneğin bütün
masrafları Başbakanlık örtülü
ödeneğinden
karşılanan ve İçişleri
Bakanlığı Dernekler Dairesi Başkanlığının
kontrolünde
kurdurulan Uluslararası
Sivil Toplum Kuruluşlarını
Destekleme Derne-
ğinin il temsilcileri ve
merkez koordinatörleri Ömer Beyin
emniyet teşkilatına
bakan ekibi tarafından
oluşmaktadır. Teşkilat
mensuplarıyla yapılan
ikili görüşmeler ve
istişareler zaman, zaman bu demek merkezi
ve temsilciliklerinde
yapılmaktadır. Yine
teşkilatla ilgilenen sivillerin
bir kısmı ve
eşleri Samanyolu Koleji,
Turgut Özal Derneği. Maltepe
Dershaneleri veya
illerdeki özel
okullarımızda görev yapmaktadır.
Ayrıca, arkadaşlardan
sorumlu siviller bürokraside ve
değişik birimlerde istihdam
edilmektedir.
5- Müstakil olarak hizmet
müesseseleri ve görevli sivil
şahıslar adına tutulan
evleri farklı devrelerin bazen aynı anda
kullanmaları neticesinde
tedbire muhalif durumlar
yaşanmaktadır. Düzenli bir
aile ve yaşantı görüntüsü olmayan
bu evler apartman sakinleri
tarafından dikkatle izlenmekte ve
şüpheyle bakılmasına neden
olmaktadır.
6- İlgili sivil şahısların
eşleri, beylerine paralel olarak resmi
arkadaşların eşlerinden
sorumlu olarak vazife yapmaktalar.
Bunun neticesinde bir sivil
bayan bir ildeki veya yapıdaki
arkadaşların her türlü
bilgisine vakıf olmaktadır. Ayrıca
görevlendirilen sivil
şahıslar sık sık değişime tabi tutulmaktadır.
20 yıldır birbirini
tanıyan, dostluğu olan insanlara
birbirinizle görüşmeyin,
gidip-gelmeyin denilmekte, fakat 15 ay
5382. Bolum: Cemaat
içerisinde bir arkadaş
ailesiyle birlikte 3 farklı sivil aile ile
muhatap edilmektedir.
7- Görevli sivil şahısların
bütün resmi arkadaşları
tanımaları, lojmanlara ve
işyerlerine giderek görüşme
yapmaları, cenaze
merasimlerine katılmaları, toplu yerlerde öze!
teveccühe rnazhar olmaları
neticesinde yapılan fiziki veya
teknik takip ile kendileri
deşifre olmuşlardır. (Van ve
Diyarbakır'da
görevlendirilen şahısların özel arabaları ile Emn.
Müd. Lojmanlarına sık sık
gelip gitmesi İl Emniyet Müdürünün
dikkatini çekmiş ve
şahıslarla ilgili ciddi bir araştırma
yapılmıştır.)
Ayrıca, görevlendirilen
şahısların kendi evleri baylar ve bayanlar tarafından sık
sık kullanılıyor.
Yıllarca aynı yatakhaneyi,
yemekhaneyi ve sıraları paylaşmış ve birbirini
tanıyan arkadaşların bir
araya gelmelerinin dışarıdaki insanlara izah edilemeyecek
hiçbir tarafı yokken mevcut
yerleşik sistemler değiştirilmiş, sivil hayatta tanınan ve
hizmet müesseslerinde görev
yapan sivil insanlar lojmanlara, işyerlerine ve bir
takım hususi ortamlara
rahatlıkla girip çıkmakta hiç bir sakınca görmemektedir.
Bir taraftan," aman
evinizde bir kitap, bir cd, bir Kuran ve bir cevşen olsun,
dersleriniz 4 kişiyi
geçmesin, hiçbir büyüğünüzle-küçüğünüzle görüşmeyin,
irtibatınız olmasın"
diye tahşidat yapılırken diğer yanda ağabeylerin tedbire aykırı
her türlü davranışları,
akıllarda soru işareti oluşturmakta ve vicdanlarda kabul
görmemektedir.
8- Çok mahrem olan
operasyon ve telefon detay bilgileri İlgisiz kişilerle
paylaşılmakta ve bu husus
uluorta konuşulmaktadır. Resmi arkadaşlardan alınan
operasyon bilgileri
doğrudan "bilgi notu" formatında kaynak gös~ terilmeksizin
hizmetle irtibatı olduğu
bilinen yerlerde yayınlatılmaktadır. Daha İl Emniyet
Müdürünün bile bilgisi
olmadan aktif haber isimli internet haber sitesinde gizli
konuların yayınlanması ve yine
çok önemli stratejik / mahrem konuların savcılığa
intikal ettirilmeden bize
ait internet sitelerinde veya gazetelerde yayınlatılması
nedeniyle arkadaşlarımız ve
hizmet hedef haline getirilmiştir.
9- Ömer Bey ve
görevlendirdiği sivil arkadaşların konumlan dolayısıyla sahip
oldukları bilgileri eskiden
irtibatlı oldukları şahıslara aktarmaları nedeniyle teşkilat
kemmiyet ve keyfiyet
bakımından deşifre edilmektedir. Örneğin Nuh Mete Yüksel
ve ÇEV vb. olaylar resmi
arkadaşlarla iiişki-lendirilerek anlatılmaktadır. [Savcı
Yükselin kasetini
kendilerinin yaptığını övünerek çevresinde anlattığını duymuştum.
5392. Bolum: Cemaat
Demek ki Nuh Mete Yüksel'in
kaset olayı tereddütsüz cemaat tarafında yapılmıştırYazar
Notu]
10- Çok mahrem mevzular her
ortamda neye hizmet edeceği bilinmeksizin
konuşulmakta, reklam konusu
haline getirilmektedir. (YAŞ, MGK,
Ergenekon, parti
kapatılması, L. E., N. V., vb.) HE'nin davası için rüşvet
verildiği, telefonların
dinlenildiği, bir Yargıtay üyesinin evinin tefrişatının
yapıldığı gibi konular Ömer
Bey ve ekibi tarafından herkesle rahatlıkla
paylaşılmaktadır. Planlama
aşamasında olan operasyonlar önceden duyutulmakta,
Ergenekon dalgalar! olmadan
haber verilmektedir. Atabeyler ve
Danıştay operasyonlarında,
Y. Büyükanıt, İ. Başbuğ hadisesinde yaşanan
sıkıntılar.
11- Teşkilat mensupları ile
alakalı listelerin ve bilgilerin flash belleklere ve
disklere kaydedilmesi ve
bunların taşınması ile ilgili sıkıntılar büyüğümüzün
defaatle yaptığı ikazlara
rağmen aşılamamıştır. Ömer Bey ve ekibi rahatlıkla bu tür
resmi arkadaşların
bilgilerinin bulunduğu flash disk ve laptoplarla yurt içinde ve
yurtdışında seyahat
etmektedirler. Elazığ ve Burdur'da yaşanan üzücü
hadiselerden ders alınamamıştır.
B- REHBERLİK HİZMETLERİNDE
VE HİZMET ETME
ADABINDA YAŞANAN SIKINTILAR
1- Ömer Bey ve ekibinin
büyük çoğunluğunda Kur'an-ı Kerim, Sünnet ve
eserlere ilişkin müktesebat
resmi arkadaşlarımızı tatmin etmekten uzaktır. Ekibin
zaman zaman ABD'ye Büyüğümüzü
ziyaret dışında herhangi bir beslenme
mekanizması
bulunmamaktadır. Kendilerini kabul ettirme büyük ölçüde çok
mahrem bilgilerin uluorta
arkadaşlarla paylaşılması ile sağlanmaya çalışılmaktadır.
Hatta bazı arkadaşlarımız
manevi boşluklarını telafi etme adına çeşitli dini gruplar
ile Emniyet Hizmeti
dışındaki birimler ile irtibata geçmiştir.
4- Tayin, terfi ve
atamalarda hizmetin rolü arkadaşlar üzerinde bir baskı ve
korku aracı olarak
kullanılmaktadır. Arkadaşlara adil davranılmamak-ta ve teşkilat
teamüllerine aykırı
tayinler yapılmaktadır.
5- Resmi arkadaşların
maaşlarından toplanan himmetlerin kullanımında
gerekli özen
gösterilmemektedir, örneğin Ömer Bey ve ekibinin Makedonya ve
Almanya programlarında
yapılan harcamalar, kullanılan lüks telefon ve laptoplar.
5402. Bolum: Cemaat
6- Büyüğümüzün büyük
ağabeylerle ilgili tasarruflarının "... ilgili operasyon
tamamlandı, işleri
bitirildi gibi." ifadeler ile anlatılması ve bu durumun arkadaşlar
nezdinde ağabeylerle ilgili
su-i zanna sebebiyet vermesi (H. T, M. Ö. , A. K. gibi)
7- Çeşitli dönemlerde
teşkilatta vazife yapmış ve önemli
hizmetleri olmuş kişilerle
düşmanca uğraşılmakta ve
haklarında iftiralar
atılarak sürekli yıpratılmakta ve bu
hususlar en alt seviyedeki
gruplara kadar konuşulmaktadır.
8-.....
9-......
10-......
11- Ömer Bey ve üst ekibi
kendilerini Büyüğümüzün vekili
olarak görmekte ancak
Büyüğümüzün üslubunu, mülayemetini,
hadise ve meseleleri
değerlendirmesi hususunda aynı
hassasiyeti
göstermemektedirler. Arkadaşlarımız kaba
davranışları kabullenmeme
istikametinde bir tavır sergilediklerinde
pervasızca; 'Biz sizin
Daire Başkanlarınızı bile
fırçalıyoruz, niye
almıyorsunuz.' demektedirler. Ömer Bey bir olaya
kızıp kontrolden
çıktığında; 'İmam benim, her türlü tasarrufta
bulunurum, Hoca Efendiye
sormak zorunda da değilim.' deme
cüretkarlığında
bulunabilmektedir.
Yukarıda kısaca arz edilen
üslup ve uygulamalardaki
yakışıksız davranışlar
sebebiyle bazı arkadaşlarımız meslekten
istifa ederek başka
kurumlara geçmiş ve emekliliklerim
istemişlerdir.
Arkadaşlarımız bu haliyle teşkilatta görev
yapmanın hizmet olmadığı ve
nıfak/fıtne uygulamaları sebebiyle
geri durma noktasına
gelmişlerdir.
12-.....
13-.......
14- Beklenen metafizik
yenilenmenin yerine, meseleler idari,
mülk cihetiyle ele alındı.
Hizmetin Türkiye ve dünyada denge
unsuru olduğu, ülkeyi
yönetecek insanların / dünyayı
yönetenlerin bunu göz
önünde bulundurmaları gerektiği vb.
hususlar sık sık dile
getirildi.
Yapılan operasyonlar,
atamalar vb. işlerde yoğun bir
değerlendirme yapılıp,
sürekli bir güç, çakma vb. bir literatür
kullanılması içerde ve
dışarıda idareye talip olma gibi
5412. Bolum: Cemaat
algılanıyor. Yine bu
cümleden hareketle bize yakın olan ılımlı
insanlar hizmete düşman
oldular. Bu yöndeki içe yönelik
muhasebe / murakabe
talepleri "bir kara propaganda'* olarak
değerlendirilmektedir. Şu
an bizim dışımızdaki her kesim
hizmete düşman konumuna
gelmiştir. Ömer Bey ve ekibi de bu
durumu olması gereken bir
durum olarak görmektedir.
15-.....
16- Arkadaşların / ağabeylerin
meselelerini, sıkıntılarını arz
edecekleri güvenecekleri
istişare heyetleri ve şahıslar yok. Gelen
konulardaki tenakuzlar
nedeniyle, İnsanların istişareye ve
istişare heyetlerine
güvenleri gün geçtikçe azalıyor.
17- Ömer Bey
arkadaşlarımızın bir kısmına kin beslediğini,
beddua ettiğini hatta aynı
arkadaşlarımız için yerin altının
üstünden daha hayırlı
olacağını ifade ederek onları uluorta
konuşarak hedef haline
getirmekte ve hizmet dışına çıkmaları
için özel çaba sarf
etmektedir. Bu arkadaşların açıklarını bulup
sıkıntıya düşürebilmek için
her türlü teknik imkânları seferber
etmekte ve iftira atmakta
beis görmemektedir.
18- Hizmetteki büyük
ağabeylerimiz ile çeşitli kurumlardaki arkadaşlarımızın
telefonları Ömer Beyin
talimatı ile dinlenmiştir, irtibat bilgilerine
bakılmıştır, [hedef
kişilerin değil, cemaatin elemanlarının bile belli
açılardan denetlemek için
dinlenmiş olduğu anlaşılmaktadır
cemaatin Emniyet
içerisindeki gücü ve eylemlerinin durumunu
göstermesi açısında
enteresan]
19- Astlar amirlerinin
değil. Ömer Bey tarafından
görevlendirilen sivil
şahısların inisiyatifi ile devlet işlerini idare
etmeye, ast üstü yönetmeye
çalışmaktadır.
20- Görevlendirilen
şahısların tenakuzları ve çelişkili
tavırları sebebiyle
Büyüğümüzden geldiği söylenen hususlara
karşı tereddüt hasıl
olması; özellikle bir mesele üzerinde
uzlaşma sağlanamadığında ya
da farklı bir görüş ortaya
çıktığında otoritenin
sağlanması için " HE böyle istiyor, bu
HE'nın emri" şeklinde
beyanda bulunulmaktadır.
Bu belgeler ve dışarıdan
aldığım bilgilere göre her birimdeki
temsilciler kanalı ile
herkes Ömer kod adlı kişinin denetiminde
5422. Bolum: Cemaat
çalışmaktadır. Amirler
mezuniyet dönemlerine göre dönem dönem
örgütlendirilmiştir. Herkes
gördüğü, bildiği her konuyu temsilcilere
aktarmakta, onlar da
silsile ile Ömer'e ulaştırmaktadır. Aynı şekilde
istenen her hususta
Ömer'den talimat olarak teşkilatın en alt
birimlerine kadar
ulaştırılmaktadır.
Her kritik birimde cemaatin
irtibatı ve sorumlusu yer almış,
özellikle İstihbarat. KÜM
ve diğer birimlerin bilgi işlem birimleri
büyük oranda cemaat
taraftarlarından oluşmuştur. Bu birimlerde
başlangıçta farklı kişiler
var ise de onlar da çeşitli yöntemlerle
buralardan
uzaklaştırılmıştır. Emniyete ait tüm arşiv ve bilgiler
cemaatin arşivine taşınmış,
mevcutlar da istendiği an cemaatin
isteklerine uygun olarak
kullanılmaktadır. Emniyetin İstihbarat ve
KOM birimlerinde teknik ve
amir kadrosu büyük oranda cemaatin
elamanı konumunda veya
bilerek cemaatten gelen talimatlara
uymaktadır.
Aslında bu örgütlülük
yalnızca Emniyet içinde mevcut değildir,
cemaat hemen hemen tüm
kurumlarda az veya çok örgütlü
haldedir. Öğrendiğim
kadarıyla MİT, ordu, yargı ve milletvekilleri
içinde imam konumunda
kişiler bulunmaktadır.
Cemaat hakkında herhangi
bir ihbar geldiğinde, daha araş-
tırmaya başlanmadan o
birimdeki cemaat mensuplarınca haber
verilip tedbir
alınmaktadır. Yakın zamanda birkaç defa MİT ve
Emniyete cemaatin
faaliyetleri, hatta en üstteki imam Ömer kod
adlı kişi hakkında bilgi
gitmiş, MİT araştırmaya başladığı an
haberdar olunmuş ve gerekli
tedbirler alınmıştır.
Genelde her kurumun imamı
işleri yönetmektedir. Emniyet,
ordu, MİT, basın ve medya,
yargı, maliye gibi tüm büyük kurumlardan
sorumlu olan bir imam
vardır. Her imamın altında o
kurumun her biriminde
sorumlular mevuttur, bu en yukarıdan
başlayıp alta kadar yoğun
örgütlü olarak devam eder. Ağırlıklı
olarak merkez ve büyük
illerde olmak üzere tüm illerde örgütlülük
söz konusudur. Her hafta
toplanılarak o kurum/birimdeki genel
durumlar değerlendirilir ve
yukarıya arz edilecek konular çıkarılır.
Alt birim imamları kendi
aralarında toplanırlar. En yukarıda o
5432. Bolum: Cemaat
kurum için istişare heyeti
denebilecek üst sorumlulardan oluşan
komitevari bir birim olup,
onun üstünde o kurumun imamı
bulunur. Daha üstte kurum
imamları bir araya gelip ülke
genelindeki işleri ve
kurumlar arası çalışmaları değerlendirirler. Bir
kurumun yapacağı işlere
diğerlerinin desteği, oralardaki bilgiler
istenir. Bununla birlikte
her kurum imamı ayrıca doğrudan
yurtdışında bulunan
Fethullah Hoca'ya bilgi verip ondan talimat
alır, yani olup biten her
şey hocanın bilgi ve kontrolünde gerçekleşir,
dolayısıyla meydana gelen
olaylar asla sıradan bir cemaat
mensubunun kendi kafasına
göre yaptığı şeyler değildir.
Eğer bu insanlar sadece
yardımlaşma, dayanışma, birbirleriyle
aile ve arkadaşlık ilişkisi
kurma gibi faaliyetler içinde olsalardı
elbette buna itiraz
edilmezdi ama şimdi görüldüğü kadarı ile devleti
idare eden Bakanlık ve Genel
Müdürlüklere, hatta hükümete
alternatif bir yapı
kurularak tüm kurumlar yönetilmektedir. Her şey
olmasa da hayati konular,
önemli tayin ve atamalar, önemli
operasyonlar bu yapı
tarafından planlanıp uygulanmaktadır.
Operasyonlara bu yapı karar
verip devletin sistemlerini kendi
amaçlan doğrultusunda
çalıştırmakta, aynı anda kendi taraftar-lan
ve kendilerinin denetiminde
olan basın yayın organları ve internet
siteleri vasıtasıyla linç
kampanyalan yapılmakta, doğru yanlış her
türlü bilgi çarpıtılarak
servis edilmekte, kamuoyu yanlı ve yanlış
bilgilerle yanlış kanaat
sahibi olmaktadır.
Hukuka uygun veya farklı
yöntemle elde edilen bilgiler ve her
türlü yöntem kullanılarak
hedef seçilen kişiler linç edilmek
istenmektedir. Zaman zaman
bu bilgiler tahrif edilerek, ekleme ve
çıkarmalar yapılarak
kullanıldığı gibi çoğunlukla da her yerde
bulunan gizli elemanları
özellikle ordu içerisindeki faaliyet ve
çalışmaları rapor
etmektedir. Daha sonra bu haberleri belgelemek
için delil bulmaya
çalışılmakta, bulunan veya yaratılan belge, evrak
veya materyaller aranan
mahallere konarak, aramada ele geçti
işlemi yapılmaktadır.
5442. Bolum: Cemaat
Failleri bulunmuş birçok
olay, başlatılan ve yeterli delil bulunamayan
başta Ergenekon olmak üzere
pek çok başka davalarla
irtibatlandınlmaya
çalışılmakta, hukuk ve mantık zorlanmaktadır.
Cemaatin Propaganda
Araçları
Bugün bilenen gazete,
televizyon ve dergiler haricinde Aktifhaber,
Derindüsünce, Roothaber,
Habertime, Habervaktim,
Sonsayfa, recepa.blogspot
gibi onlarca internet sitesi cemaat
mensuplarınca kurulmuştur.
Tek merkezden yönetilen haberler
buradan verilerek kamuoyu
istenilen doğrultuda yönlendirilmektedir.
Başta polis olmak üzere tüm
kurumlardaki cemaat
taraftarlarından gelen
bilgiler bu haber sitelerine servis edilmekte,
kendilerine karşı olan tüm
kişilere ise buralardan sal-dırılmaktadır.
Cemaattin gizli imamları bu
sitelerde gerçek ve farklı adlarla
köşe yazıları yazmakta ve
geniş cemaat sempatizanı kitleleri
yönlendirmektedir. Yusuf
Gezgin, Y. Derinsoy gibi sahte isimler
altında makaleler ve Derin
Yapı ve Türkiye gibi kitaplar yazılmaktadır.
Sanki birbirinden ayrı
kaynaklarmış gibi gözüken şeyler aslında
tek bir kaynaktan
yönlendirilmekte, hatta zamanla resmi bilgiye
dönüşmektedir. Bir kısmı
polis kaynaklarından alman ancak
çarpıtılarak cemaat
propagandası haline dönüştürülen akıl dışı
iddialar, farklı internet
siteleri ve yayın organlarında yayımlanarak
halkın zihninde gerçek
bilgi haline dönüştürülmektedir.
Garip Bir Kaset Olayı
Deniz Baykal'ın gizli
kamerayla çekilen görüntülerini içeren
kaset olayını kim yaptı,
niçin yaptı? Bunları bir an unutalım ve
düşünelim.
Baykal bu ülkede muhtemel
Başbakan adaylarından biriydi,
ülkenin ikinci büyük
partisinin genel başkanı olarak konjonktürün
değişimine göre her zaman
başbakan olması ihtimal dahi-lindeydi.
Bu video görüntüleri daha
önce çekilmiş. Baykal başbakan olsaydı
ve ülke için kritik bir
karar arifesinde birileri çıkıp elimizde bu
5452. Bolum: Cemaat
görüntüler var, eğer şöyle
davranmazsanız bunları kamuoyuyla
paylaşacağız deseydi acaba
durum ne olurdu?
İnternette yayınlanan
görüntülere bakılırsa bu işi yapanlar
ellerindeki görüntülerden
en az incitici olacak bir klip hazırlamışlar,
ellerinde bu görüntülerin
çok daha incitici ve rahatsız edici
olanlarının da olduğu
kanaatine varılıyor. Sadece Baykal'ın mı böyle
görüntüler var? Acaba kaç
bakan, kaç genel müdür, kaç komutan
veya onların eşleri ve
çocukları hakkında da bu veya benzeri
görüntüler mevcuttur?
Bunlar yakalanmadığı müddetçe de böyle
görüntüleri çekmeye devam
edileceğinden tereddüt var mı? Acaba
geçmişte bu görüntüler
kullanılarak kimlere şantaj yapıldı, kimler
istifa ettirildi veya gayri
meşru menfaat temin edildi. Bu ve benzeri
soruların daha fazlasını
sormak mümkün ve bu soruların çoğuna da
evet cevabı verilecektir.
Şimdi kim yaptı sorusuna
cevap ararsak:
Bu olayın ilk benzeri
Ankara DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel'e
yönelik hazırlanmıştı,
bugün bu olayı cemaatin yaptığından en ufak
şüphem yok. 1999 yılında
bazı kişilerin Savcı Yüksel hakkında
ellerinde önemli bilgiler
olduğunu, belli bir miktar ücret karşılığında
vereceklerini söylemeleri
üzerine buluşma yerine bugün cemaat
mensubu olduğu bilinen
polislerle birlikte giden kişiye bir zarf
verilir, bu zarf o sırada
Ankara'daki Ayrancı semtinde bulunan Savcı
ya iletilir. Zarfta daha
sonra CD'si de bulunan Savcı Yüksel'in bir
kadınla ilişkisini gösteren
fotoğraflar vardır. Bugün için bu
buluşmanın uydurma,
maksadın savcıya gözdağı vermek
olduğundan hiç şüphe
yoktur. Bir süre sonra İstanbul'da postaya
verilmiş bir kargo paketi
Savcı Yüksel'e gönderilir, içerisinde
uygunsuz görüntülerin
olduğu CD çıkar. Zaten daha sonra CD
görüntüleri bulunduğunda
Nuh Mete Yüksel de cemaate mensup
polislerin bunu yaptığım
söylemiştir. Daha sonra bu CD'nin bir
örneği, Çağdaş Eğitim
Vakfında biraz zorlama ile yapılan aramada
bulunur, soruşturma
sırasında Emniyet Güvenlik Şubesinde çalışan
Bayram isimli bir komiserin
dernek yöneticileri tarafından
Emniyetten bilgi almak için
ajan gibi kullanıldığı veya cemaatin
5462. Bolum: Cemaat
Bayramı derneğe ajan olarak
soktuğu iddiaları tartışılır. O dönem
derneğin polisin içine ajan
olarak sokup bilgi almak için kullandığı
yönündeki iddialarda adı
geçen ve alevi, sol görüşlü olduğu söylenen
Bayram'ın cemaat mensubu
olduğunu öğrendim. Ne alevi ne de
solcu olduğu,
Haliç'te Yaşayan
Simonlar.______......... _.....__........._______.....__..._.
İmam Hatip Lisesinde
okuduğu, son bulduğum cemaatin kendisinin
hazırladığı belgede bu
olaydan kapalı olarak bahsedilmesi Nuh Mete
Yüksel olayının cemaatin
Emniyet içerisindeki polisleri tarafından
yapıldığı kanaatini
güçlendirmektedir.
Yanlış tahminlerine
dayanarak aynı olayın bir benzerini bana
karşı da uygulamayı denediler.
Benim özel ve gizli tutulan
telefonlarımı sahte isim ve
IMEI üzerinden İstanbul İstihbarat
Şubesi tarafından İstanbul
250. madde ile yetkili hâkimden
aldıkları 07.11.2009
tarihli kararla dinlediler. Basın mensuplarına
bile alenen beni kast
ederek toplumdaki saygınlığımı sarsacaklarını
söylediler. Arkadaşımla
buluştuğum bir evin sahibinin telefonunu
aynı şekilde dinlediler. Bu
eve bir süre sonra hırsız girdi, evdeki
bilgisayarı aldı ama eve ne
koyduklarını bilmiyoruz. Bu, maddi
delilleriyle ispatlı bir
olaydır.
Korgeneral Metin Yavuz
Yalçın'm bir kadınla olan telefon
konuşmalarının basma
sızdırılması, Tümgeneral Levent Türkmen'in
otelde bir kadınla
uyuşturucu ihbarı iddiası ile basılması ve istifası,
İzmir'de bir albayın,
eşinin kendisini aldattığı iddiaları ile
fotoğraflarının basma
sızdırılması, Ergenekon vb. adlarla yapılan
tahkikatlarda bulunan özel
hayata ait bilgiler, üst düzey yönetici,
hâkim ve savcılar hakkında
uygunsuz görüntü ve resim iddialarının
yayılması ve daha pek çok
benzer olay aslında hep aynı adresi
göstermektedir.
Ayrıca bu tür bir
teknolojiyi uygulayıp eve kamera yerleştirmek
için o yeri tespit etmek
gerekir, o yeri tespit için de telefon analiz
sistemi ile görüşmelerin ve
hedeflerin bulundukları, buluştukları
yerlerin belirlenmesi ve
telefonların gizlice dinlenmesi şarttır, aksi
5472. Bolum: Cemaat
takdirde bu bilgiler
edinilmeden nereye kamera yerleştirileceği
bilinemez.
Tüm bunları bir araya
getirirseniz bu işleri yapabilecek yegane
grubun cemaatin Emniyet
İstihbarat birimi içerisindeki unsurları
olduğu ortaya çıkar. Bu işi
profesyonelce yapabilecek tek grupcemaattir.
Bir defa cemaat haricindeki
herkes bu görüntüleri internete
yayarken iz bırakır ve
kesin yakalanır, bir tek onlar bu sistemin
başında olduklarından iz
bırakmadan bilgileri yayabilirler.
Hatırlanacağı üzere Sakarya
Emniyet Müdürünün tutuklanması
olayında başka bir şehirden
e-posta ile ihbarda bulunan bir kişi kısa
sürede hemen ortaya
çıkarılmıştı. Ama cemaatin amaçlarına uygun
olarak ihbarda bulunan
onlarca ihbarcının kim olduğu araştırılmadı
veya araştırılan hiç kimse
yakalanmadı, bu durum da işleri
yapanların aslında bu
işleri yapanları yakalaması gerekenler
olduğunu gösteriyor. Daha
yüzlerce husus dikkate alındığında
başkalarının böyle
görüntüleri hazırlama, çekme, montaj lama ve
yayma yeteneğinin olmadığı,
ortada yalnızca tek bir faalin olacağı
sonucuna varırız.
Güncel ittihat ve
Türk sağ aydını Osmanlının
yıkılışını İttihat ve Terakki ile Jön
Türk hareketinin, zaten kendisi
bir hıyerarşik örgüt olan devlet
kurumları ve özellikle ordu
içerisinde örgüt kurması, bu suretle
ordunun ve devletin
sistemini bozmasına bağlarlar.
Bugün için cemaatin
yaptığının bundan farkı yoktur; polis,
ordu, MİT, jandarma, yargı
ve diğer devlet kurumları içerisinde ayrı
bir hiyerarşik örgütleme
kurarak ve bu teşkilatların sistemlerini
bozarak çalışmalarını
engelliyorlar. Üstüne üstlük bu teşkilatların
personeli arasında ayrım,
güvensizlik ve düşmanlık yaratarak
kurumları içerden ve tamir
olunmaz biçimde yaralıyorlar.
Bu Bölümü Niye Yazdım?
5482. Bolum: Cemaat
Bu kitabın ikinci bölümüne
yazdıklarımın ne manaya geldiğini,
çok az insan bilir.
Bunların hayatımın bundan sonrasını zehir,
zindan edeceğini biliyorum,
geçmişte birçok örgütün hedefi oldum.
Ama bu defakinin başka bir
şey olduğunun da farkındayım.
Haliç'te Yaşayan
Simonlar..............._
............................................................
Kimseye karışmadan sakin,
üç maymunu oynayıp belki de
yükselerek hayatıma
rahatlıkla devam edebilirdim. Şimdi görev
yaptığım Eskişehir gibi çok
güzel ve sakin bir şehirde çok iyi bir
görevim, sevdiğim
meslektaşlarım, iyi bir çevrem var, daha da güzel
bir çevre oluşturabilirim,
iyi bir düzen kurup burada 5 yıl 10 dönüm
bahçe içerisindeki 200
metre kare evimde hayatımı rahat ve huzur
içerisinde geçirebilirim.
Ama o zaman insanlığımdan, inançlarımdan,
onurumdan utanırım, herkesi
kandırsam da. kendimi kandıramam.
Tehlike büyüyünce
haksızlığa ve yanlışlığa karşı koyamadığımı ve
korktuğumu, kendi tarafım
gördüklerimin suçlarına, karşı
duramadığımı düşünür ve
vicdanımda kendimi yargılarım.
Eski dostlarım ve birçok
iyi niyetli insan bu yazdıklarıma
kızacak, "nasıl
yaparsın, yapmamalıydın/' diyecekler. Ama eski
dostlarım, (sizin için
düşman kabul ettiğiniz beni) şimdi değil ama
bir gün mutlaka
anlayacaksınız. hatta olup bitenleri çok iyi
düşünüp tartarsanız bugün
de bana hak verirsiniz. Aslında şu anki
haliniz bir anda kendim
savaşın içinde bulan bir insa-nınkine
benziyor. Böyle bir insanın
tek yapacağı yaşamak için
karşısındakilere ateş
etmektir, ateş etmezse kendisinin de ölme
ihtimali vardır. Bu durum
da ona kendini yüzde yüz haklı hissetmesine,
yanlışı bilerek yapmasını
haklı görmesine sebebiyet,
verir. Fakat bu adam bir
ara durup düşünmeli ve ben ne yapıyorum,
niye karşıdaki insanları
öldürüyorum, niye bu savaş var, niye bu
savaşın içindeyim, ben
savaşı değil barışı istiyorum, karşıda ateş
ettiklerimle eskiden
dostluk içinde yaşıyorduk, bu gün niye karşıma
geçtiler gibi soruları
kendine sormalı.
5492. Bolum: Cemaat
Bugün kendi tarafınızın
yaptığı haksızlıklar İTİ SİZS karsı
yapılmasını ister misiniz?
"Onların da kusuru var, bize zarar
veriyorlardı,"
diyebilirsiniz fakat suçlarının karşılığı bunlar olmamalıydı,
sizin yaptıklarınız çok
vahim. Susurluk olayında örgüte
ekmek veren, yardım eden
kişileri infaz edenlerin mi, yoksa örgüte
yardım edenlerin mi suçu
büyüktü? Bunu düşününce sizin
Susurluk'taki çeteden ne
farkınız kalır ki? Sizi çok iyi tanıyan bir
dostum, sizin için
"Aile kavgasında mıtralyöz kullananlara
benziyorlar." demişti.
Haklıydı.
Bu kitabı yazmaktaki
amacım, içinizdeki cok iyi niyetli ve dürüst
insanlara belki bir
dakikalığına "Biz ne yapıyoruz" diye
düşündürebılmekti. Bu
meseleyle ilgili olarak en fazla üzüldüğüm
konu çok temiz, düzgün,
çalışkan ve saygılı insanların üstlerine
iftira atan, bilerek
vicdansızlık yapan, vefasız insanlara
dönüştürülmesidir.
Aslında herkes biliyor ama
kimse dillendirmiyor. Ben bu kitapla
birlikte açıkça ifade
ediyorum ki tüm bu işleri cemaat yapıyor, bunu
artık herkes bilsin. Son
zamanlarda gündemi meşgul eden tüm
iddiaları yayan cemaattir,
onlardan bilgi alan da, onlar adına
konuşan da cemaatin
adamlarıdır. Tarafsız basın mensubu, devletin
polisi, savcısı numarasını
artık kimse yutmasın, bu işler Emniyet ya
da hukuk adına yapılmıyor,
cemaatin planı ve programı
doğrultusunda cemaatin
talimatı ile gerçekleştiriliyor. Bu islere karşı
koyması gerekenler,
sızdırılan bilgileri kullananlar da bilsinler ki bu
yöntemle cemaate hizmet
ediyorlar. Bazı internet siteleri, basın ve
medya hizmeti değil,
cemaatin propagandasını yapıyorlar. Cemaatın
plan ve progra mm a uymayıp
görevini yaparı hâkim, savcı ve diğer
görevlilere yönelik
saldırılar cemaatin talimatı ve planı gereği
yürütülüyor. Büyük illerin
Emniyet Müdürleri ve Valileri bilsinler ki
emirlerindeki polislerin
bir kısmı kendilerini değil, cemaat imamını
amir olarak kabul ediyor,
hatta etrafları cemaat mensubu müdür ve
amirlerce sarılmış
durumdadır. Gerçeği göremiyorlar, bu durumun
farkındalar ve kısmen
biliyorlar ama bilmiyor gibi davranıyorlar.
Bazı operasyonları
kendileri değil, cemaat yanlısı polislerle cemaat
5502. Bolum: Cemaat
yanlısı savcılar cemaat
imamlarının talimatı ile yürütüyorlar, bunu
artık biliyoruz.
İnsanın sahip olduğu en
önemli şeyi özgürlüğüdür. Hiç kimsenin
emrinde, izninde olmadan
özgürce düşünmek, karar vermek ve
davranmak insanı insan
yapan unsurdur. Başkalarının emrinde
olanlar ne yaparsa yapsın
hayattan yeterince tat alamayacaklardır.
Dışarıdan bakınca üstüme
çok da vazife değilmiş gibi gözüken
bu şeyleri niye yazdım?
Allah'ın varlığım her yerde ve her zaman
hissediyorum, bu yanlışları
gördüğüm ve bildiğim halde susmanın
hesabını veremem. Yanlış
bildiğim, başkalarına zarar veren kişilere
karşı koymazsam, yeminimi
ve bunca yıllık geçmişimi nasıl izah
edeceğim? Ayrıca doğru ve
dürüst olmak, insanlara yardım etmek,
ülkeye, insanlığa, halka ve
hakka hizmet etmek gibi yüce idealleri
olan ve böyle bir inanç ve
düşünce sistemini savunanlar eski
dostlarına, kendilerine
yardım etmiş, ellerinden tutmuş büyüklerine
iftira ediyorsa onların da
inanç ve ideallerini sorgulamaları lazım.
Bu devlet uğruna bugüne
kadar çok can verildi, zaten çok fazla
sorunu olan bu devleti ve
sistemi daha da bozmak, devlet içinde
devlet kurmaya kalkmak
akılla izah edilemez. Bu devletin polisi,
askeri, medyası
oluşturulmak istenen bu sistem içerisinde
çalıştırılamaz, bugün
yapıldığı gibi. cemaatin hedefleri uğruna
hukuksuzluklar, komplo,
şantaj ve iftira yöntemleri ile çalıştırılırsa
da gelecekte bu ülke herkes
için adeta bir cehenneme dönüşür.
Bugün "çeşitli
konularda kusurları da bulunan bazı kişilere
iftira atıldı, haksız yere
tutuklarıdılarsa ne olmuş," denemez. Bu
anlayış ve yöntem her gün
artarak devam edecek. Kısa süre sonra
ticari şirket, ortaklık,
ihale vs. işlere de bu anlayış ve yöntemlerle
yaklaşılmaya başlandığında
ülkede her şey çok daha kötüye
gidecektir. Devletin
polisinin, istihbaratının ve diğer kurumlarının
imkânları cemaatin talimatı
ile istenmeyen, beğenilmeyen, rakip
şirket aleyhine
kullanılırsa (ki çok yakında bu olacaktır, belki de
halihazırda uygulamaya
konmuştur) bunu tespit etmek o kadar
kolay da olmayacağından tüm
sis-
.....-.-...._......_...-...............................................
2. Bölüm: Cemaat
5512. Bolum: Cemaat
tem bir kaosa doğru
sürüklenecektir. Bu yöne doğru gidildiğini
görmek için kahin olmaya
gerek yok.
Cemaati Yönetenlere...
Size karşı olanların,
sizlere haksızlık yapanların suçlarım ve
yanlışlarını bulup
çıkarmanız, bunlarla ilgili olarak adli ve idari
mekanizmalar çerçevesinde
tahkikat yaptırmanız tabii ki hakkınız.
Onların suçlarını ortaya
çıkarıp kamuoyuna ve basına vermeniz de
hakkınız. Bu yanlışlarla
yasalar çerçevesinde mücadele etmek de
elbette hakkınız. Fakat
komplo kurmak, suç uydurmak, iftira
atmak, tuzağa düşürmek
vicdana sığar mı? Bunları yapmıyoruz
diyemezsiniz. Birçok kişi
hatta en güvenilir olanlar size bunları
yazdılar, anlattılar, kendi
mensuplarınız alenen iftira edildiğini
söylüyorlar. Söylenenin on
katı fazla şey olduğunu ben biliyorum,
sız benden de fazlasını
biliyorsunuz. Ayrıca insanların yanlışı da olsa
onları gizlice dinleyip
gizli kameraya kaydederek utandırmak, açığını
bulmak, hayatının tamamını
değil, bir anını, tek bir cümlesini
çıkarıp ona saldırmak ne
ölçüde insanlığa ve adalete sığar.
Bilinenler haricinde açığa,
çıkmayan tehditle ve şantajla kimlere
neler yaptırıldı? Dahası
ilerde kullanılmak üzere ne kadar şantaj
malzemesi, bant, kaset
hazırlandı? Bu kadar kirli malzeme, taşıyanı,
eli değeni de kirletir.
Bugün iftira edilen ve
lekelenen insanlar geçmişte size zarar
veren insanlar değildi,
hatta onlar taraftarlarınızın haksız yere zarar
görmelerine mani oldular.
Fakat o gün haksızlığa karşı korunan
kişiler şimdi kendileri
haksızlık yapıyor. Sizin savaş dediğiniz
militarizme karşı savaştı,
şimdi ise bu mücadele apayrı mecralara
kaymış durumda. Kusurları
örtmede gece gibi ol diyen anlayış
nerede? Bu durumu sizlerden
başkası durduramaz, aslında sizin de
durdurmayacağınızdan
eminim. Ancak hiç olmazsa, son bir daha
düşünün, öbür tarafta bunun
hesabım veremezsiniz. Bilerek ve
isteyerek hiç kimseye zülüm
yapamazsınız,, yaparsanız sizin
5522. Bolum: Cemaat
ilkelerinize göre değil ama
Allarım ilkelerine göre bu suçtur ve cezası
da vardır.
Bir âlim, "küfürle
yönetim (inançsızların yönetimi) mümkün ama
zulümle (adaletsiz) yönetim
mümkün değil," demişti. Her şeyi
bildiğinizden şüphem yok.
Ben ve benim gibi olan pek çok kişi,
eskiden yetişen nesiller ve
yapılan faaliyetlere bakarak ülkenin,
hatta bölgenin, Müslüman
ülkelerin geleceği için çok önemli bir
hareket başlattığınıza
inanıyordu. Fakat bugün aynı kişiler eğer bu
polislik anlayışına, gizli
dinleme, iftira, delil uydurma faaliyetlerine
devam ederseniz ülkenin
felaketi olacağınıza samimi olarak
inanıyorlar.
Ben cemaatin kendi
mecrasında faaliyet yürütmesine karşı
değilim. Hatta bir yandan
akla ve bilime, diğer yandan da inanç ve
manevi değerlere bağlı yeni
bir nesil yetiştirmek adına yurtiçi ve
yurtdışında yapılan eğitim
faaliyetlerini çok değerli buluyorum.
Bugünkü toplumsal yapımız
içerisinde yalnızlaşarı insanlarımız
arasında yapılmaya
çalışılan yardımlaşma, dayanışma faaliyetlerinin
çok önemli olduğunu,
düşünüyor ve kültürel faaliyetler, kültürler ve
dinler arası diyalog için
yaptıklarınızı destekliyorum. Hatta bu
faaliyetlerinizin artarak
devamının çok önemli olduğuna inanıyorum.
Ancak casus polislik,
iftira, hukuka müdahale, hâkimleri etkileme ve
şantaj faaliyetlerine
karışmanız kabul edilemez; bu yöntemler devleti
yok eder, nizam intizam ve
kural namına, her şeyi alt üst eder.
Bundan dolayı da bu
uygulamalara kesinlikle karşı çıkılması
gerektiğine inanıyorum. Askeri,
polisiye, casusluk faaliyetlerine
harcanan enerjinin diğer
toplumsal dayanışma ve eğitim
faaliyetlerine harcanması
gerekirdi.
Ergenekon, Balyoz vb.
adlarla açıklanan soruşturmalara karşı
değilim. Bu ülkede
demokrasinin tüm kurum ve kuralları ile
uygulanmasını,
özgürlüklerin başkalarının özgürlük sınırına kadar
sınırsızca kullanılmasını,
devletin özgürlüklere sınır koymamasını
savunuyorum. Bu ülkenin
geleceği açısından, ülkenin sosyal ve
siyasal olarak kalkınmadan
ekonomik, teknik ve diğer açılardan
kalkınamayacağına
inanıyorum. Sosyal olarak kalkınmanın da iki
5532. Bolum: Cemaat
temel aracının demokrasi ve
özgürlük ortamının tesis edilmesi
olduğunu düşünüyorum.
Demokrasi ve özgürlüklerin
sağlanmasında çok sorunlar
olmakla birlikte bu konuda ülkenin
önünde duran en önemli
sorunun ordunun batıdaki gibi kendi asıl
sahasına çekilmemesi ve her
zaman demokratik hayata müdahaleyi
kendince haklı görmesi
olduğu kanaatindeyim. Bundan dolayı da
Deniz Kuvvetleri
Komutanının günlükleri, Jandarma Genel
Komutanlığının darbe
planlan, Ergenekon, Balyoz gibi
soruşturmaların hukuka
uygun olarak yapılmasının çok önemli
olduğuna inanıyorum.
Bugün bu tahkikatların,
arka planda cemaatin talimatı ile
Emniyet İstihbarat
Şubesindeki unsurları ve cemaate bağlı savcılar
desteği ve zorlaması ile
yürütüldüğüne, yürütülürken hukuksuz
işlemlerin yapıldığına dair
ciddi emareler vardır. Bu soruşturmaların
hukuka uygun şekilde
yürütüldüğü müddetçe sonuna kadar gitmesi
gerektiği kanaatindeyim,
hatta benim inancım ve samimiyetim
cemaatin bugünkü
iddiasından daha fazladır. İlerde cemaat fikir
değiştirir ve askerlik
peygamber ocağıdır, ordu kutsaldır derse bile
ben ülkedeki demokratik
ortamın muhafazası için ordunun kendi
sınırları içerisinde
kalması, toplumsal hayata hiçbir kayıt ve şatta
karışmaması gerektiğini,
Genelkurmayın ayrıcalıklı makam
olmaktan çıkarılmasını,
ordunun da diğer devlet kurumları hizasına
gelmesini savunurum. Ülkede
bugüne kadar güven ve huzurun
olmamasında en büyük rolün
ordunun her şeye müdahil olup toplumsal
ve siyasal hayatı doğrudan
veya dolaylı olarak tanzim etmeye
kalkmasından
kaynaklandığını ifade ederim.
Bugün Yaşananları Nasıl
Yorumlaman?
Bugün ülkedeki mevcut durum
"Dün rüzgar ekenler, bugün
fırtına biçer" sözünü
ispatlıyor. Bu ülkede, özellikle de ordu içerisinde
inancını yaşamak
isteyenlere haksız ve hukuksuz davramidı.
İnançları gereği aile
fertleri başörtülü, İslamı kesimlerle
diyalogu var diye çok basit
sebeplerden İnsanlar mesleklerinden
edildi, horlandı,
aşağılandı. İşlerinden atılmaları yetmedi hayatlarını
5542. Bolum: Cemaat
idame ettirmek için başka
işlerde, belediyelerde çalışmalarına,
serbest meslek icra
etmelerine karşı çıkıldı, ordudan atılan ve bir işe
ihtiyaç duyan bu kişilere
yardım edenler suçlandı. Okuduğu şiirden
dolayı siyasetçiler
tutuklandı ve mahkum oldu. Meslekten atılma
kararlarının hukuki
denetime tabi olmasına karşı çıkıldı, ortakları
veya yöneticilerinin dini
hassasiyetleri nedeniyle çeşitli şirketlere
ambargo uygulandı,
kredileri kesildi, devletten iş almalarına mani
olundu. Kimi özel şirketler
üzerine devlet kurumları, polisler,
savcılar gönderildi, maliye
özel denetimlere tâbi tuttu.
Bir dönem yapılan haksız ve
hukuksuz uygulamaları saymakla
bitirmek mümkün değildir.
Bazıları o gün yapılanları doğru
bulurken, bazıları geri
adım atarken ben o gün de ya-pılanlann
yanlış olduğunu söyledim,
bunlara karşı çıktım, bu yüzden
tutuklandım, ağır ceza
tehdidi ile yargılandım. 28 Şubat döneminde
Deniz Kuvvetleri
mahkemesindeki bir başka davada da yüzde yüz
mahkum olacağımı düşünmeme
rağmen yine de doğruları
söylemekten çekinmedim. O
gün mağdur olanlar, bugün hâkim
oldular. Bugün de onlar
eskiden kendilerine yaşam hakkı tanımayan
çevreleri yaşatmamaya
çalışıyorlar, aynı şekilde gerekirse hukuku
ihlal ederek, gerekirse
sahte delillerle savaşta her şey mubahtır
anlayışı ile her türlü
hileye başvurarak hedeflerine ulaşmaya
çalışıyorlar.
Yine ben bugün de yapılan
yanlışlara karşı çıkıyorum. Yargı-
lananlar eskiden yanlış
yapmış, hukuksuz davranmış olabilirler,
hatta cani bile olabilirler
ama bu, onlara hukuksuz davranmayı
gerektirmez. Aynı şekilde
davramlırsa onlardan farklı olunduğu iddia
edilebilir mi? Bu şekilde
sadece zalimlerle mazlumlar yer
değiştirmiş olacak, üstelik
kimin suçlu kimin masum olduğunu bu
toz bulutu içerisinde
ayıklamak mümkün olmayacak.
Hukuksuz davranışlar asıl
zararı mağdura değil, yapana, verir.
Nasıl bir vicdan, nasıl bir
anlayış ya da ideal yanlışa, hukuksuzluğa
başvurmayı uygun görür?
Mazlum, yapılanın haksız olduğunu bilir,
bu yüzden tesiri kalıcı
olmaz ama haksızlık yapan ve hukuksuz
5552. Bolum: Cemaat
davranan bunu isteyerek
yaptığı için vicdanen kirlenir ve sürekli
aynı yöntemlere başvurma
alışkanlığı kazanır. Bu ülkede gücü eline
geçiren herkes devletin
imkânlarını da kullanarak rakibine haksız,
hukuksuz saldırılar yapmaya
kalkarsa, bu ülkede huzur ve güvenlik
olamaz. Saldıranlar
suçluysa, bilmelerine rağmen ikbal uğruna bu
yanlışlığa, karşı
koymayanlar iki kat suçludur.
Bu ülkede herkesin gönlünce
yaşayacağı bir ortamı sağlamak
mecburiyetindeyiz, bunu
ancak hukuk, demokrasi, özgürlük ve
insan hakları gibi
değerlere sahip çıkarak sağlarız. Güçlü olanın
değil, hukukun hâkim olduğu
bir sisteme ihtiyacımız var. Cemaatin
ya da militarizmin hukuku
değil, evrensel hukukun uygulanması
gerekir. En kötü kanun bile
keyfilikten çok daha iyidir, o açıdan
cemaatin uygulamalarının
asla fayda getirmeyeceğine herkes
inanmalıdır. Herkesin
hukuku kullanarak birbirine pusu kurduğu
bir ülke yaşanmaz
olacaktır. Dolayısıyla militarist kesimler, kendi
ideolojilerine göre hukuku
yorumlayanlar, Yargıtay ve Danıştay,
hâkim ve savcılar ile gizli
kumpas kurup, kendi saray entrikaları
çerçevesinde hukuku
kullanmak isteyenler aynı entrikanın
benzerinin kendilerine ve
yandaşlarına uygulandığını görünce gerçek
hukuka her zaman ve
herkesin ihtiyacı olduğunu öğrenmiş
olmalılar.
Ülkenin düzelmesi, huzur ve
güven ortamının sağlanması
herkesin fedakâr
davranmasıyla gerçekleşir. Herkes şahsi olarak
gerekli fedakârlığı
yapmalı, hukuka saygılı olmalı, yanlışlıklara karşı
koymalı, yoksa bu gidişin
geleceği hiç aydınlık değildir. Bu ülke çok
badireler atlattı, bu
olayların benzerlerini çok yaşadık, bir şey olmaz
diyenlere yanıtım, daha
önce bu türden tehlikelerin atlatılmasının
mevcut sorunların da
kolayca atlatı-lacağı anlamına gelmediği
olacaktır.
Bütün Kurumlar ve Kişiler
Kof mu?
Bu kitabın birinci
bölümünde devlet kurumlarının kof olduğunu,
basit sorunları bile çözme
yeteneğine sahip olmadığını
anlatmaya çalıştım. Bu
bölümde ise bir cemaatin birkaç adamının
5562. Bolum: Cemaat
çalışması sonucu her şeyin
yerle bir olduğunu, koca devletin içten
içe eridiğini, adalet ve
güvenlik kurumlarının adaletsiz ve güvensiz
hale dönüştüğünü, bu
durumun farkında olan devlet görevlilerinin
buna karşı durmadığını
anlattım. Bir grup koca. bir devleti teslim
aidi. Devlet içten içe
çatırdıyor, birileri yönetimi ele aldı ve kimse
devlet gücünü kullanan bu
kişilere dur diyemiyor. Birkaç cemaat
imamı devlet yetkilerini
gasp etti. Bu, nasıl bir devlet geleneğidir?
Kanunsuz Dinlemeler
Bu kadar hâkim ve savcının,
hele il savcılarının sud .arı bahanelerle
dinlenmesi, Brgenekon
örgütü iddiaları ile dinledik, adalet
müfettişleri istedi vs
denerek öyle kolayca geçiştirilecek bir şey
değildir. Hiç kimse de bu
konuyu böyle kabul etmemelidir. Aynı
şekilde emniyetin yönetici
kadrolarının bakan ve genel müdürden
habersiz istihbar! amaçla
dinlenmesi, sayısı belli olmayacak kadar
devlet, yöneticisi ve sivil
şahısların kanunsuz şekilde isimsiz ve
başka adlarla dinlenmesi
aslında, çok ciddi bir suçtur. En azından
suç işlemek için örgüt
kurmak suçunu teşkil eder kı baskı, tehdit,
şantaj yöntemlerinin
kullanıldığı da dikkate alındığında gerçek
manada bu işi
gerçekleştiren polisler ve buna karar veren adalet
müfettişleri ile karara
iğfal edilmeksizin bilinçli katkı sunan savcı ve
hâkimler hakkında ciddi
davalar açılması gerekir. Bence böyle bir
dava açılırsa da. hepsi
mahkum olurlar AHİM'e itiraz da etseler bu
karar tasdik olur.
Bir dava açacak savcılık
çıkarsa kanunsuz dinlemelerle ilgili
yeterinden fazla delil
bulunacağına inanıyorum
Dünyanın hiçbir ülkesinde
bu kadar hâkim ve savcı sudan
sebeplerle bu şekilde
dinlenemez, izlenemez, bu fiiller kabul
edilemez ve bunu yapanlar
da hesabını mutlaka verir.
Hiç kimse bu olayları bazı
müfettişler ve hâkimler yanlış karar
vermiş, münferit olaylar
diyerek geçiştiremez, bunlar hukuki işlem
değil, cemaattin
faaliyetleridir.
5572. Bolum: Cemaat
Hukuka aykırı olarak ne
kadar kişinin dinlenip izlendiği tam
olarak bilinmemektedir.
Aldığım duyumlara göre tahminlerin
ötesinde birkaç bin kişi bu
şekilde dinlenmiştir. Hâlâ da bu
hukuksuzluk devam
etmektedir.
Devleti Kim Yönetiyor?
Gördüğüm manzara korkunç; kadrolu
devlet adamları devleti
yönetmiyor, Emniyet Genel
Müdürü, hatta İçişleri Bakanı haklı
olduğunu bildiği bir
kişiyi, doğruluğundan emin olduğu bir olayı ya
da davayı savunamıyor,
güvendiği ve inandığı adamları tuzağa
düşürülüyor, hasiyetleri
ile oynanıyor ama onlar bu kişilere sahip
çıkamıyor.
Kozanlı Ömer kod adlı Osman
Hilmi Özdil mi yoksa Emniyet
Genel Müdürü, Daire
Başkanları mı polis teşkilatını yönetiyor? Son
zamanlarda meydana gelen
operasyon ve faaliyetleri Genel
Müdürlük yapmıyordu, bu
durum daha vahimdi. O zaman bu
teşkilatı kim yönetiyor?
İşte en büyük soru bu. Bundan daha
önemlisi de ortada görünen
yöneticilerin bu duruma nasıl ve neden
müsaade ettiğiydi. Bu kamu
gücünü kimler gasp etmiş kullanıyor,
gücün sahibi olması
gerekenler ellerindeki gücün gaspına neden ses
çıkarmıyor, güçlerini geri
almak için çabalamıyorlar? Bu nasıl bir
anlayış ve nasıl bir devlet
adamlığı? Bu duruma bakıp da zihinsel ve
ruhsal dengeyi kaybetmemek
mümkün değildi. Galiba kendi
taraflarının suçunu ve
kusurunu görmeden sadece yanlış olduğu
öğretilen olaylara karşı
mücadele etme, yani Simonlaşma. anlayışım
biz de yaşıyorduk ama
farkında değildik. Kendimize göre mazeretler
üretiyorduk, sokaktaki
hırsızı, gaspçıyı, polisin adını ve hüviyetini
kullananı yakalıyorduk ama
tüm teşkilatın, hatta devlet
yöneticilerinin yetkilerini
gasp eden kişilere karşı kılımız
kıpırdamıyordu.
Bu işe karşı çıktığımda
bunun bedelinin ne demek olduğunu
biliyorum, kimsenin
anlayamayacağı kadar ağır olacağının,
hayatımın zorlaşacağının,
cehennemin bu dünyada tattırılmaya
kalkılacağının farkındayım.
Bu daha önce bilinenlere benzemeyecek,
5582. Bolum: Cemaat
onu da biliyorum. Fakat
bedeli ne olursa olsun buna karşı
çıkacağım, ikiyüzlü
olmayacağım, yanlışı kim yapıyorsa yapsın
yanlıştır anlayışıyla tüm
bu yapılanların karşısında duracağım.
Ne Yapılabilir?
Maalesef bu gruba karşı
çıkmak çok kolay değil. Bir anlamda
Fethullah Hoca in n
insafına kalınmıştır. Çok abartıyorsun, bir iki
cemaat mensubu kamudaki
görevlerinden alınır ve sorun çok kolay
halledilir diye düşünenler,
cemaati tanımadıklarından, cemaatin
elindeki bilgilerin
mahiyetini bilmediklerin den ve en gizli yerlere
kadar sızmış cemaat
mensuplarının neler yapacağını
anlayamadıklarından durumun
ciddiyetini tahayyül edemiyorlar.
Bugün adları duyulan,
cemaatin hedeflerine uygun hareket eden
kamudaki polis, hâkim ve
diğer yöneticilerin aslında cemaat
açısından hiç önemli
olmadığı, hepsinin bir anda değişmesinin
hiçbir şey ifade etmeyeceği,
asıl gizli kalmış, en mahrem yerlere
sızmış hatta ters düşünce
ve fikirde olduğu zannedilen cemaat
elemanlarının ne olacağı
önemlidir. Şuan bu kişilerin zararlı
faaliyetlerinin önlenmesi
için asgari düzeyde sonların yapılması
gerekir:
öncelikle istihbari
dinlemeler ciddi olarak araştırılmalı, kişileri
tehdit ve şantaj amaçlı
kanunsuz olarak dinleyenler tespit edilmeli.
Bunun için sahte isimle,
kimliği bilindiği halde IMEI numarası ile
yapılan dinlemeler
belirlenerek kimi takip etmek için yapıldığı ortaya
çıkarılmalı, böylece
kimlere tuzak kurulduğu veya kurulmak
istendiği belirlenmelidir.
Bu kontroller yapılır ve bu konu
araştırılırsa, dinleme
karan almak için tanzim edilen sahte raporlar
ortaya çıkarılacaktır.
Bugün tahminlerin üzerinde pervasızca
insanlar dinleniyor ve bu
dinlemeler tamamen cemaatin kontrolünde
kullanılıyor.
Bir yandan bu zamana kadar
kime tuzak kurulduğu, kimlerin
şantaja hedef olduğu,
kimlere sahte ihbarlar ile leke atıldığı, iftira
edildiği anlaşılabilir.
Böylece bugün başta Ergenekon, Balyoz,
Erzincan davası, vb. ile
Emniyet Genel Müdür Yardımcıları
5592. Bolum: Cemaat
aleyhinde açılan şaibe
altındaki benzeri bütün davalar ve delilleri
hem şaibeden arınarak
ortaya çıkar, hem de uydurma olanlar
ayıklanır, doğru olanlar da
netlik kazanır. Diğer yandan da
hukuksuz dinleme yapanlar,
iftira atanlar, insanların özel
hayatlarına nüfuz edenler,
gizli çekilen fotoğraf ve vidoları, telefon
konuşmalarını internette
yayanlar ortaya çıkarılarak hesap
somlabilir.
Bu suretle başta Emniyet
olmak üzere bazı kurumlara sızan
cemaat yapıları ve onların
devlet imkânlarını, görevlerini kötüye
kullanması ortaya
çıkarılabilir, sahte yazılan raporlar, tutanaklar ve
son mı kıları tespit
edilebilir. Bunun için tüm özel yetkili mahkeme
hâkimlerinin verdiği önleme
(istihbari) dinleme kararları, bu
konudaki TİB kayıtları ve
İstihbarat merkezlerinde (polis jandarma
ve MİT) yasal olarak bu.
konuda tutmak zorunda oldukları
tutanaklar birbirini teyit
edecek şekilde kontrole tâbi tutulduktan
sonra haksız ve şantaj
amaçlı dinlemelerin tespit edilmesi gerekir.
Sistemin bu kadar
bozulması, başta cemaat ve hükümet dahil
kimseye fayda
getirmeyecektir; güven ve ciddiyeti yok ederek sistemi
bozacaktır. Bozulan bir
devlet sisteminden kimse fayda
ummamahdır.
Polis, Jandarma ve MİT
teşkilatının vatandaşlara yönelik
dinleme işlemleri mutlaka
denetlenmelidir, bir defaya mahsus
denetim değil, sürekli bir
denetim mekanizması kurulmalıdır. Bugün
için adli dinlemelerde,
dinleme sonucunda ya kişiler için dava
açılmakta ya da belli bir
süre dinlendikleri fakat suç unsuru
bulunamadığı yönünde
kişilere savcılıklarda tebligat yapılmaktadır.
Bu durum az da olsa bir
güvencedir. Anı a önleme/istihbari
dinlemelerinde denetimin
her kurumun müfettişlerince yürütüleceği
belirtilmiş ise de bugüne
kadar hiç denetlenmediği gibi dinleme
yapan birimler her türlü
hukuksuzluğa başvursa da bunları ortaya
çıkaracak hır mekanizma
yoktur.
Özel yetkili mahkemelerin
tüm hakim ve savcıları emsali hakim
ve savcılarla
değiştirilmelidir, bu sağlanmadan cemaate muhalif olan
hiç kimsenin özgürlüğü ve
hayatı güvencede olamaz. Uzun süreden
5602. Bolum: Cemaat
beri cemaat, sistemin
hassasiyetini kullanıp son 5-6 yıl içerisinde
tavassutla her hâkim ve
savcı kararnamesinde özel yetkili
mahkemelere belli oranda
cemaate mensup hâkim ve savcıları
yerleştirmiştir. Bugün bu
mahkemelerin savcı ve hakimleri her
olayda görüldüğü gibi
hukuku hiçe sayarak insanların hürriyetini
tehdit ediyor. Bu
mahkemelerin bazı üyeleri cemaat taraftarı iken
bazılarının da cemaatin
dinleme ve izlemelerinde tespit edilen
görüntü ve ses kayıtları
nedeniyle, yanı şantajla cemaate buyun
eğmek mecburiyetinde kalmış
oldukları çokça iddia edilmektedir.
Ergenekon davasında
hazırlanan 51 nolu CD'deki hâkim, savcı
ve üst düzey yöneticiler
hakkındaki gizli görüntülerin kimileri
Ergenekoncular, (benim de
dahil olduğum) kimileri ise cemaat
taraftarı polisler
tarafından oluşturulmuş olduğunu iddia
etmektedir. Ortaya
çıkarılan şantaj ve tehdit görüntüleri, içindeki
kişiler açısından değil, bu
görüntüleri çekenler açısından
araştırılmalı ve failleri
bulunmalı. Peki, bulunabilir mi? Eğer ciddi
araştırılır ve
araştırmacılar desteklenirse, yapanlar kesin olarak
bulunur. Her iki iddia da
(bence birincisi zaten iyice araştırıldı)
tarafsız ve her türlü
imkânla desteklenmiş bir
araştırma grubu tarafından
incelenirse, gerçek ortaya çıkarılacaktır.
Bunu, Emniyet İstihbarat
Dairesinin imkanlarıyla kesin olarak
tespit etmek mümkündür.
Fakat korkarım araştırma yaptırılmaz
veya yasak sağma kabilinde
olur.
Özel yetkili mahkemelere
son 6-7 yıl içinde atanan tüm savcı ve
yargıçlar hemen
değiştirilmelidir, mevcut kadro ile adalet mümkün
değildir. Hatta olaylar çok
tehlikeli boyutlara gitmekte olup, mağdur
edilmiş bazı kişilerin
silaha sarılarak kendilerine haksızlık yaptığını
düşündükleri cemaat yanlısı
kişilere yönelme ihtimali çok uzak
değildir, devletin
vatandaşına iftira atması kabul edilemez. Bu
mahkemelerin verdiği
kararlar ve Emniyet içerisindeki cemaat
yanlısı polislerin
kullandığı dinleme ve izleme imkânları
denetlenmezse, ülkedeki 1
üm muhalifler, hatta şimdiden sonra özel
5612. Bolum: Cemaat
şirket ve holdingler için
tehlike çok yakın hale gelmiştir. Bunun hoş
görülecek tarafı da
kalmamıştır.
Adalet bakanlığında cemaat
taraftarı olduğu herkesçe bilinen
Teftiş Kurulu Başkan
Yardımcısı ve başta il savcılarım ve diğer savcı
ve hâkimleri hiçbir hukuki
şüpheye dayanmadan dinlettiren cemaat
yanlısı müfettişler bu
görevlerden uzaklaştırılmalıdır. İllerde bir
dinleme karan almak için
onca delil, bilgi ve rapor bile yeterli kabul
edilmezken, hâkim ve
savcıların neye dayanarak dinlendiğini
bilmeye hakkımız olsa
gerek. Mesele hâkimlerin özel hayatlarından
öteye geçmiş, tüm kamuoyunu
ilgilendirir hale gelmiştir.
Cemaatin istediği gibi
karar vermeyen her hâkim ve savcı
aleyhinde oluşturulan
kampanyalar utanç verici halde devam
etmektedir. Ergenekon
davasına bakan İstanbul Özel Yetkili Ağır
Ceza Mahkemesi Başkanı
Koksal Şengün hakkında basma servis
edilen dinleme tapeleri,
bazı sanıkları tahliye etti diye hâkimin yıllar
önce gözaltına alınıp
beraat ettiği bilgilerini bile basma sızdıran yapı
daha neler yapıyordur,
kimleri tehdit ve şantajla neye mecbur
ediyordur?
Cemaat adına yapılan,
Emniyet Genel Müdür Yardımcıları Emin
Aslan, Mustafa Gülcü, Celal
Uzunkaya ve Sakarya Emniyet Müdürü
Faruk Unsal m haklarındaki
davaların, Savcı Ci-haner ve
arkadaşları hakkındaki
tahkikatların yapılış biçimleri tarafsız
savcılar tarafından tahkik
edilmeli, bu olayda iftira eden polis, savcı
ve hâkimler yargılanmalı,
kurdukları tuzakların, uydurulan delillerin
hesabını vermeleri
sağlanmalıdır. Sonrasında ise özel yetkili
mahkemelerin bugünkü gibi
bir yetki kullanmalarına hukuken mani
olunacak düzenlemeler
yapılmalıdır. Erzincan savcısının
tutuklanması, İstanbul ve
Ankara savcılarının dinlenmesi gibi
yetkilerin kullanılmasına
müsaade edilmemelidir.
Karşı karşıya olduğumuz
durum, hukuken yanlış yapılan birkaç
işlemden ibaret değildir ya
da birkaç polisin hatası veya birkaç
hâkim ve savcının hukuku
yanlış uygulaması veya taraflı davranışı
değildir. Olay bir örgütün,
cemaatin devlet içerisindeki elemanları
vasıtasıyla yürüttüğü
örgütsel bir faaliyettir, karşımızdaki kişiler
5622. Bolum: Cemaat
polis, hakim ve savcı
değil, örgütün/cemaatin elemanlarıdır.
Devletin hukukunu değil,
cemaatin talimatlarını yerine
getirmektedirler. İçinde
bulunulan durum bu şekilde bilinip
algılanmaz ise hatalı
değerlendirme yapılmış olur.
İstanbul, Ankara, Erzurum
ve İzmir'deki bazı özel yetkili savcılar
ile bu iller dışındaki bazı
polis birimleri arasında illegal bir ilişkinin
varlığı açıkça
gözükmektedir. Özel yetkili savcılar tarafından bu iller
dışında gözaltına alman ya
da aranan kişiler hakkında karar
çıkarmadan önce kimlik, iş
ve ev adresleri gibi bilgilere ihtiyaç
vardır. Normalde bu
bilgiler o illerin savcıları veya çok uygun olmasa
da Emniyet Müdürlükleri
üzerinden resmi yazışma yoluyla temin
edilmesi gerekirken, bugüne
kadar hiçbir yazışma yapılmamıştır. O
halde bu bilgiler nasıl
temin edilmiştir?
Devletin terör ve illegal
örgütlerle mücadele etmek için kurduğu
(zamanında kuruluşunda
benim de bulunduğum) eiektronik sistem
ve yöntemler sıradan
vatandaşlara karşı kullanılamaz. Eğer bugün
olduğu gibi kullanılırsa,
bu insanların özel hayatı diye bir şey
kalmaz, bunların Önünde
kimsenin saklanma ve kurtulma imkânı
olamaz, buna asla müsaade
edilmemelidir. Bu duruma bir an önce
mani olunmalıdır.
Yasalarımız ancak belli
ağır suçlarda kamunun menfaatini
korumak için dinleme,
izleme gibi özel bilgi toplama yöntemlerini
öngörmüş, diğer kişisel
suçlarda bu yöntemlerin kullanılmasını
yasaklamıştır. Dolayısıyla
en ağır suçları işleyen ve denetimden
kurtulmak için çok özel
yöntemler kullanan teröristlere karşı
devletin kullandığı en
sofistike yöntem ve usulle -rin sıradan
insanları takip ve izleme
için kullanılması ve elde edilen bilgilerin el
altından internet
sitelerine, basına sızdırılması, insanların özel
hayatlarının en ince
noktalarına kadar girilmesi hukuka aykırıdır.
Demokrasilerde objektif ve
tarafsız olmayan kaynaklarca belli
amaçlar doğrultusunda
kamuoyunun yönlendirilmesi için
çalışılması, bu amaçla
yalan haberlerin yayılması, kitlelerin
psikolojik harekâta tâbi
tutulması ve hatta bunun devlet tarafından
yapılması bile kabul
edilmezken bugün ülkemizde cemaat tarafından
5632. Bolum: Cemaat
kendi ideolojileri
istikametinde halkın olaylar ve kişiler konusunda
yanlış kanaat sahibi
olmasına, halkın kendi kurum ve yöneticileri
hakkında kara propagandaya
maruz kalmasına devlet müsaade
etmemelidir.
Basma el altından
sızdırılan bilgilerle ve fısıltı halinde yayılan
dedikodularla bir kamuoyu
oluşmaktadır. Cemaatin dört koldan
başlattığı propaganda
karşısında hedef olan hâkim, savcı, polis
müdürü, muvazzaf veya
emekli askerlerin tek tek kendilerini
koruma ve savunma imkânları
yoktur. Devlet bu kişileri korumalı,
kendilerini savunmaları
için imkân vermelidir. Kamu görevlilerinin
basma açıklama yapması
hukuken yasaktır ama cemaatin hedefi
olan kişiler hakkında her
türlü olumsuz haberin yayılmasına mani
olacak bir mekanizma
bulunmamakta veya 657 sayılı kanundaki
memurları koruyan hususlar
çalıştırılamamaktadır .
Aslında basına el altından
özellikle belli polisler tarafından bilgi
sızdırıldığı herkesçe
bilinen bir husustur ama bunu önlemeye
yönelik işlem
yapılmamaktadır.
Bugün bu olaylara mani olma
makamında, olmasına rağmen
yeterince ınüdahil
olmayanlar şunu bilmelidirler kı kendileri
hakkında da şuan cemaat
tarafından arşivlenen bilgiler bir gün aynı
şekilde basına servis
edilecektir.
Ankara Emniyet Müdürünün
Tutuklanması
Bu kitabın baskı
hazırlıklarının sürdüğü sırada Ankara Emniyet
Müdürü Orhan Özdemır
hakkında Ankara Özel Yetkili Savcılığın
soruşturma açtığı ve
özdemir'in bilahare tutuklandığı haberleri
basında yer aldı. Kitabı
bitirirken son olarak bu olaya değinmek
istiyorum.
Olayın ne olduğu ve
teferruatı konusunda bilgi sahibi değilim,
ama bir yıldır Orhan
Özdemir'e karşı cemaatin bir tertip içinde
olduğunu, onun en olumsuz
hal ve durumlarda fotoğraflarının
çekilerek yaptığı harcama
ve işlemlerin araştırılıp hakkında olumsuz
manada kullanılacak
materyal hazırlanmaya çalışıldığım emniyet
teşkilatı içerisinde herkes
bilmektedir. Ayrıca Orhan'ın astlarmca
5642. Bolum: Cemaat
veya onların işbirliği ile
daire başkanlığınca uzun süredir
dinlendiğinden de eminim,
Orhan'ın cemaate olumlu bakmadığı,
onun Ankara'ya atanmasında
Mustafa Gülcü'nün rolü olduğu gibi
konuları herkes
bilmektedir.
Bir süre önce Orhan'ın çok
lüks makam yaptırdığı, bu kadar da
olmaz türünden fısıltıların
yayılmaya çalışıldığı duyuluyordu. Orhan
bazı yardımcıları ve şube
müdürlerinin kendisi hakkında olumsuz
çalışmalar yürüttüğünü
biliyordu. Onları değiştirmek için ne kadar
girişimde bulunduysa da
başarılı olamadığını, hatta, hükümetten
etkin kişilerden bu
kişileri görevden alamayacağı yönünde
uyarıldığını duymuştum.
2. Bolum Cemaat
Bununla birlikte daha önce
hep cemaat operasyonu olarak
değerlendirdiğim olay ve
soruşturmalarda rol alan kişilerin yine bu
davada da rol alması acaba
tesadüf müdür?
Orhan hakkında iddianame
hazırlayan Ankara Özel Yetkili
bavcısı önce Emin Aslan
hakkında da soruşturma
yapan özel yetkili
savcıdır, bu davanın usule uygun olarak
yürütülmediğinden daha önce
bahsetmiştim. Aynı şekilde Orhan'ı
tutuklayan hâkim de kozmik
odada arama yapan, son zamanlarda
istihbarat birimlerince
özel korunan hâkimdir.
Orhan'ın tutuklanmasından
kısa süre önce görevinden aldığı
şube müdürü Z.G.'niıı adı
önceki sayfalarda sunduğum cemaate ait
çok önemli belgede Ömer kod
adlı cemaat imamının ABD
havaalanında yakalanması
olayında üzerinden çıkan notlarda
geçmesi, hem kendisinin hem
de (adliye mensubu olan) eşinin
telefon bilgilerinin
bulunması tesadüf müdür?
Biz emniyet yöneticileri
hepimiz birbirimizi tanırız, kinim ne
yaptığı ne yapabileceğini
üç aşağı beş yukarı biliriz. Orhan Özde-mir
suçlandığı olayların faili
olamaz, zaten tahkikatın başlaması ile
basma el altından bilgi
sızdırılması, Orhan'ın gizli sicil dosyasındaki
bilgilerin basma servis
edilmesi de bunu doğruluyor. Biz emniyet
teşkilatı yöneticileri
olarak bunun bir cemaat operasyonu olduğunu,
5652. Bolum: Cemaat
olayı cemaate yakın veya
cemaat mensuplarının dolaylı etkilediği
kişilerin buralara
taşıdığına inanıyoruz.
Olay hakkındaki genel
kanaat şudur: Cemaat kendilerine engel
gördüğü bir kişiyi daha
bertaraf etmiştir.
Kitabın ikinci bölümü
boyunca ortaya koyduğum, bilgi, belge ve
değerlendirmeler ışığında
son söz olarak şunu ifade etmek istiyorum.
Burada yazılmayan cemaatin
yönetici imamları hakkındaki gizli
bilgileri Ankara ve
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılarına ve bazı
başka makamlara yazılı
şikâyet/ihbar dilekçesi olarak vereceğim.
Herhangi bir tahkikat
yapılabileceğine ihtimal vermiyorum zira böyle
bir durumda Polis, Jandarma
ve MİT içerisindeki örgütlü yapı
anında haber alacak,
soruşturmaya mani olacaktır. Zaten savcılar
da yapacakları her işlemin
engelleneceği, hatta araştırma için
yazdıkları yazının muhatabı
olacak bazı görevlilerin aslında cemaat
mensubu olduğu kaygısını
taşıyacaklardır. Tıpkı bu kitabı
yazmaktaki amacımda olduğu
gibi dilekçe vermekte ısrar etmemin
sebebi, ülkeme karşı
sorumluluğumu yerine getirmiş olma
duygusundan başka bir şey
değildir.
DİZİN
12 Eylül, 12, 81, 85, 107,
154,293, 346, 354 2004 yılı
bütçe görüşmeleri,
235
28 Şubat süreci, 231, 335,
354,
403, 407, 414, 421,
32. gün, 231, 421
A
AB, 155, 156, 217, 297, 369
374, 38E 387 Abanoz, Kazım,
99 ABD, 155, 214, 231, 254,
308, 371, 374, 389, 421,
557, 561, 587 Acilciler,
63-
66, 69 Ağar, Mehmet, 147,
160,
407 Ağaşe, Çetin, 208 Ak,
Osman, 421 AKP. 309, 376,
420, 422,
465, 512 Aksu, Abciülkadir,
376, 406 Aksu, Murat, 417
5662. Bolum: Cemaat
Akşener, Meral, 411
aktifhaher, 560, 565
Aktüel,
340 Aktütün baskım, 371
Akyürek, Ramazan, 430
Ala, Efkan, 501 Alman
İstihbaratı, 103 Almanya,
15,
99-104, 120,
144, 155, 211-213, 240,
258, 273, 285, 444, 467,
474, 507, 539, 561 Altın
Kaçakçılığı, 83-89 Ana
Komuta
Kontrol Merkezi,
414, 543 Ardalı, Hamdi, 120
Asker, 58, 91, 131, 146,
174,
193, 325, 344, 348, 356,
371, 423, 433, 505, 513,
533, 543-551 Aslan,
Alparslan, 433, 507 Aslan,
Emin, 113, 119, 162,
215, 254, 271, 406, 435-
449, 463, 479, 523, 557,
584,587 Aşkın, Yücel, 527,
528 Atalay, Beşir, 486
Aydemir,
Cengiz, 416 Aydın, Mustafa,
320, 474,
500
Aydın, Vedat, 194, 195
Aydırıer, Ekrem, 517
Aydınlık,
51, 52, 199, 204,
341-344, 577 Ayışığı Darbe
Planı, 554 Aytek, Atilla,
147
B
Balta, Behzat, 552 Balyoz
soruşturması, 530,
544,545, 551-553, 574,
575, 581 Balyoz Darbe
Planı,
55-552 Barzani, Mesut, 157-
160,
371, 375, 520, 535 Başaran,
Vicdan, 538 Başbakanlık
örtülü
ödeneği,
236,559 Batı Almanya, 103
Batı Çalışma Grubu, 231,
410
Bayramoğlu, Ali, 419 Bedük,
Saffet Ankan, 147 Beki,
Akif,
420 Berk, Mehmet, 44 1.
449,
4 52. 457, 476-479, 523
Berk, Saldı ray, 508 Berke
Barajı, 244 Bilgi İşlem
Daire
Başkanlığı,
300
Bindal, Hasan, 535, 536
Bir,
Çevik, 410, 411 Birinci MİT
Raporu, 147, 1.43 Bitlis,
Eşref,
341-343 Bulgaristan, 270,
277,
290,
378-383, 439, 444,461,
550,552 Büyükamt, Yaşar,
425, 529
C"Ç
Cehdioğiu, Gaffur Cem, 448
Cengiz, Aykut, 486
Cerrah, Celalettin, 429,
430
CHP, 46, 50, 305, 316
Cihaner,
İlhan, 508-511, 519 Cingöz,
Temel, 538 Cumhuriyet, 540
Çağdaş Eğitim Vakfı, 567
Çakıcı. Alaaddin, 265-267,
422
Çalışkan, İsmail, 271, 422,
423
5672. Bolum: Cemaat
Çatlı, Abdullah, 339, 530.
536,537 ÇEAŞ, 242-247, 253
Çelebi, Suat, 411,414
Çelik,
Ömer, 420 Çetin kay a. Nuh,
4.13 Çiçek, Dursun, 519
Çiller,
Tansu, 244, 411 Çolakkadı,
Turan, 436
D
Danıştay, 39, 46, 309, 413,
433, 504-508, 532, 539,
561, 577 Demir, Namık, 365,
500 Demirağ. Kartal, 507
Demiral, Şentürk, 316-319,
408, 409 Demirbaş, D., 162,
430, 471 Demirel, Süleyman,
46, 153,
245, 380, 41 1, 507
Demokratik Açılım, 36, 369-
378
Deniz Baykai'a yönelik
kaset
olayı, 560, 566
Deniz, Mustafa, 199-206
DevSol,
7, 36, 119, 120,
.152, 163, 170-185, 1.98,
222, 428, 515, 532-539
DevYol,
35, 36 DGM, 174, 266,
413, 414,
486, 567 Dink, Hrant, 429,
431, 532,
540
Diyarbakır Cezaevi,
131-133,
145
Diyarbakır Emniyet
İstihbarat
Şube Müdürlüğü, 97
Diyarbakır Emniyet
Müdürlüğü, 142 Doğan, Arif,
19 1 Doğan, Çetin, 553
Doğan,
Mazlum, 146 Doğan, Yalçın,
539 Doğu Almanya, 103 Doğuş
Faktoring, 507, 508 Dr.
Moro'nun Adası, 14 DTP, 374
Ecevit, Bülent, 9, 46, 365
Edirne Belediye Sarayı
İhalesi, 308 Edirne
Belediyesindeki
Yolsuzluklar, 302 Ehliyet
Yolsuzluğu, 81 EMASYA
Planı,
409, 547-550 Emniyet Genel
Müdürlüğü,
109, 111, 118, 142, 187,
200, 205, 232-235, 292,
300,
316, 318, 325, 405-409,
422,
437, 453, 459-473, 485-502,
538, 542, 557
Emniyet Genel Müdürlüğü
İstihbarat Daire
Başkanlığı,
109, 111, 405 Erbakan,
Necmettin, 411 Erbanştıran,
İrfan, 467-471 Ergen e kon,
1.86, 335-346,
433, 473, 487, 501-507,
515, 524, 530-543, 553,
560, 561, 565, 568, 574,
578, 581-583
"Ergenekon ün
Reorganizasyonu" adlî
belge, 339, 341 Ergenekon
Operasyonu, 473 Ergenekon
Örgütü, 473, 487,
5682. Bolum: Cemaat
505, 531-533, 538-543, 578
Ergin, Sadullah, 492 Erkan,
Ünal, 406, 465 Ersever,
Cem,
1.86, 188, 208,
209
Er söz, Levent, 553
Eruygur,
Şener, 554 Erzincan Olayı,
508,
509, 521 Esener, Ali, 553
Eymür, Mehmet, 147, 202,
207
FBI, 254-255, 557, 558
Fuat,
Ali, 429, 432
G
Genç , Fatih, 468, 469 Genç
Parti, 247, 251, 253
Gençoğlu,
Recep, 508, 509,
512,516 Genelkurmay
Başkanlığı, 97,
122, 197, 207, 211, 217,
228-234, 337, 343, 375,
409-413, 529 Genelkurmay
İstihbarat
Başkanlığı, 217, 343 Gezer,
Selim, 269, 443, 444,
448
Gezgin, Yusuf, 566
Gökçimen,
Alı, 406, 465 Gülcü,
Mustafa,
465-468,
473, 474, 479, 486, 584,
586
Gülen, Fethullah, 401, 414,
466,511, 513,519, 551
Güler,
Ahmet İlhan, 427 Gümrük,
20,
73, 154, 198,
203, 253, 277, 282-302,
327,329,535, 552 Gümrük
Müsteşarlığı, 253,
297, 301 Gümrükçüoğlu,
İbrahim ,
507
Güney, Tuncay, 338, 339.
340,
341, 534
Güneydoğu, 3, 36, 84, 93,
104.
109. 125, 130, 142, 155, 1
86, 196, 225, 230, 323-325,
353, 369-379, 520
Güngör ,Salih, 119, 120,
162,239 Güven, Paşa, 536,
537 Güvendiren, Tanju, 413
H
Haberlime, 565 Habervaktim,
565 Hatay Emniyeti, 144
Hatay
İstihbarat Şubesi, 144
Hayal
,Coşkun, 418, 419 Hayal,
Yasin, 431 HEP, 193- 196,
203
Hersanlıoğlu, Alparslan,
475
Hizbullah, 515, 532-534,
538,539 HSYK, 264, 268 HTS
Raporları, 432, 498, 539
Hüseyin, Saddam, 157
I-İ
Irak, 73-78, 87, 157-160,
191,214, 372, 520, 535 Irak
Komünist Partisi, 159 Işık,
Hüseyin Rıza, 443 Işık,
Rıza,
41, 462 İhsan, Ali, 552
İhvancılar, 72
İmar Bankası, 238, 24 1,
245-
5692. Bolum: Cemaat
249,260 İran, 157, 213-215,
274-276,
371, 392, 550 İrtica İle
Mücadele Eylem
Planı, 519 İsmailağa
cemaati.
510, 512
İstanbul İstihbarat Şube
Müdürlüğü, 111, 491
İstihbarat ve Terörle
Mücadele
Şubesi, 121, 175
İstihbarata Karşı Koyma
(İKK),
427
İşçi Partisi, 62, 342
J
Jandarma, 41, 49, 58, 61,
106-
110, 115, 1.22, 159, 188-
211, 218-235, 321, 324,
339, 408, 412, 420, 482,
498, 508-516, 536-554, 569,
575, 581, 587
Jandarma Genel
Komutanlığı, 198-209, 233,
235, 412, 498, 553, 575
JİTEM, 186-209, 339-341,
412
K-L
Kaçak Çay Operasyonu, 326
Kaçakçılık Daire
Başkanlığı,
142, 147, 268, 274, 318,
447
Kaçakçılık ve Organize
Suçlarla
Mücadele, 237, 415
Kadayıfçıoğlu, Veysel, 4
17, 418
Kahraman, Ahmet, 412
Kalemli
,Mustafa, 406 Î^-3.U ^ -
H.XTİ3. jI
IstJ.j,ly 5 2 y ^35v3 Kanal
6,
240
Kanal 7, 420
Kanat, Habip, 436-464
Kanunsuz Dinlemeler, 492,
496, 500, 578, 579 Kapıkule
Tahkikatı, 277 Karabulut,
Münevver, 469 Karadayı,
İsmail
Hakkı, 411 Karaduman,
Necmettin, 28,
Kara taş. Dursun, 7, 120,
172,
182, 185, 535-537
Kayacan, Kemal, 174, 533
Kayseri Uyuşturucu
Operasyonu, 268
KDP, 110-1 17, 122, 520
|3çz j
2r ^f" 2t S! ^1 j »2
\^ ^3
Kidir, Meral, 534, 535
Kın, Alı, 462
Kısa kürek, Necip Fazıl,
368
Kocadağ, Hüseyin, 194, 195
KOM Dairesi Başkanlığı,
216,
237, 260, 263, 271, 277,
301,
305, 309, 316, 320,
415-422,
433- 459, 466-470, 475-480.
507, 509, 538-540, 554,
563,
575
Komplo Teorileri, 79, 163,
389,466, 474 Kozakçıoğlu,
Hayri, 1 27, 142,
147,227
Koksal, Bülent, 453 Koksal,
Oğuz Kağan, 488 Kurşun,
Mesut, 412
5702. Bolum: Cemaat
Kuzey Irak, 157-160, 191,
203, 217, 233, 371, 375,
520,535 Küçük, Veli,
338-342,
534, 553
Kürt. Sorunu, 367, 369, 373
Lawrence, T. E., 390
M-N
Mafya, 11, 53-60, 119, 237,
241, 265, 408, 413, 417-
421, 427, 464, 528, 539
Malatya'daki Zirve Yayınevi
katliamı, 532, 541
Malbeleği,
Cengiz, 444, 453 Maltepe
Dershaneleri, 559 Meclis
Susurluk Araştırına
Komisyonu, 186 Menzir,
Necdet, 127, 152,
161, 183, 227, 402 Meriç,
Tuncer, 406 Metel, Alı
Balkan,
198, 203-
205, 535 Mızrak, Musa, 105,
106, 107 Milliyet, 228,
231,
440, 445,
523
Miroğlu, Nusret, 285
MİT, 74, 122, 147-162, 174,
202,207, 223,248,265-267,
286, 325, 337, 364, 412,
433-435, 482, 498, 509,
518,
534, 541, 549, 557, 564,
569,
581, 587
Namal, Hüseyin, 480
Neşter 2 Operasyonu, 263 O
- Ö
Öğuztan, Ümit, 339, 340 O
HAL, 1.27, 137, .142, 191,
204, 216, 226-228 Okyay,
Turgut, 414 Olağanüstü Hal,
bkz. OHAL Olgun, O., 471
Orakoğlu,Bülent, 407-412,
421,538 Ordu, 341-344, 357,
369,
407-414, 508-520, 551 -
555, 564-569, 575 Osmanlı,
349, 390, 399 Oyak
Güvenlik,
506 Ozansoy, Alı, 186, 187,
199,
203,206 Öcalan, Abdullah,
15, 94, 99,
137, 147, 150, 155. 369-
377, 414, 535, 536 Özal,
Ahmet, 240 Özal, Turgut,
85,
88, 89, 559 Özalp, Hüseyin,
313, 466,
500, 557 Özdemir, Orhan,
586, 587 Özdü, Osman Hilmi,
557, 579 Özel Harekât
birliği,
107,
.125, 1.36, 207, 228, 232,
234, 407, 536 Özkaya,
Erosları. 265-267 Özkök,
Hilmi,
215
P
Pek, Ahmet, 419, 436, 437,
440, 445, 459, 466
Perinçek,
Doğu, 338-344
Peşmerge, 158
Pir, Kemal, 146
PKK, 3, 12-15, 61, 77-79,
93 146. 155, 172. 186-235,
325, 352-357, 369-378,
5712. Bolum: Cemaat
428,528-539, 550 Polis
Akademisi, 34, 36, 61,
399,404 Polis Koleji, 26,
34,
398 Polis Teşkilatı, 29,
37, 71,
218, 221, 255, 281, 295,
324, 462, 525, 579
Poyrazoğlu, Hüseyin, 487
Psikolojik Harekât,
333-337,
352, 372, 409, 550, 585
E
Rahip San tor o Cinayeti,
541
Recepa. Blogspot, 565
Roothaber, 565 Rusya, 89,
156,
371, 385, 389
S-ş
Sabah, 423
Sabancı Suikastı, 540
Sadık, Kemal, 198, 199,
208,
205, 207 Sakarya Tahkikatı,
474 Samanyolu Koleji, 402,
403,
559
Samast, Ogün, 540, 541
Saral,
Cevdet, 421 Sarıkız Darbe
Planı, 554 Sarmusak Olayı,
410
Sason Operasyonu, 1 86
Savaş, Kutlu, 414
Sayın, Hulusi, 127, 227,
533
Sayın, Ümit, 524
Sedefçi, Hamdi, 302, 303,
305,306,309 Selçuk,
İbrahim,
416 Serxwebun, 536 Sevigen,
Mehmet, 305, 316
Sıkıyönetim,
58, 61, 67, 74,
81-103, 114, 136, 142,
186-1.88, 225, 325, 369,
408
Sıkıyönetim Komutanlığı,
61,
91, 97, 186, 187, 226
Silahlı Kuvvetler, 236,
337, 341,
364, 407, 412
Simon, 10, 13, 15, 18, 354,
526
Siyasi Şube, 52, 105, 360
Sonsayfa,, 565
Soylu, Seyhan, 340
Star Tv, 240, 242
Strateji, 123, 339, 340,
341
Su Davası, 309
Suriye, 72-79, 91, 1 10, i
18
117, 155, 160, 182, 187,
200,
204, 207, 329, 371, 535,
550
Susurluk, 18, 186, 217-
229,
266, 335, 343, 403-412,
436,
486, 528, 530, 537, 553,
570
Susurluk Soruşturması, 486
Şahinalp, Ahmet, 555, 556
Şanaî ,Osman, 515-517
Şemdinli Davası, 158, 186,
423, 527, 528, 530 Şemdinli
İddianamesi, 527,
528
Şen, Hakkı Süha, 265 Şener
,
Nedim, 440 Şengün, Koksal,
583 Şeyh Salih Kurter, 433,
506 Şimşek, Fethi, 492
T
Talabani, Celal, 156-160,
371, 375, 535 Tantan,
Saadettin, 238 Tekin,
Muzaffer,
505-508,
5722. Bolum: Cemaat
539
Telekomünikasyon İletişim
Başkanlığı, 492 Telsim,
250,
253. 257, 259,
261
Termal Kamera, 1 55,
225-231
Termikel, 310- 316
Terör, 3, 9, 35, 57-62,
79-89,
96, 101, 122, 129, 142,
145,
152, 161-164, 174, 187-192,
212-223, 240, 330-332, 346,
357-369, 377, 388, 392,
473,
500, 515,528,531, 550, 584
Terörle Mücadele Şubesi,
51,
65, 137, 183, 186
THKP-C, 65
TİB, 490, 492, 495, 499, 541,
547,581 TİKKO, 104-109,
131, 152,
172,177 TMSF, 239, 253,
260, 262,
424
Trabzon, 29, 242, 329, 431
Tuğtekin, Cemil, 587
Tuncel,
Erhan, 431 Turgut Özal
Derneği, 559 Türkbank
Olayı,
422 Türkmen, Levent, 544,
568
u-ü
Uçar, Halil, 292, 301
Uluslararası Sivil Toplum
Kuruluşlarını Destekleme
Derneği, 559 UYAP, 449, 458
Uzan Olayı, 238-263 Uzan,
Cem, 240. 251, 255,
261
Uzan, Kemal, 245, 247, 251,
262
Uzun, Sabri, 284, 301, 421,
425-428, 500, 557 Uzunkaya,
Celal, 465-468,
472, 479, 486, 584
Ünlütürk,
Memduh, 533 Unsal, Faruk,
474, 477, 479.
523, 584
V-Y
Velioğlu, Hüseyin, 538
Yağan,
Bedri, 182, 183, 185
Yalçın,
Metin Yavuz. 544, 568
Yalçın. Soner, 199, 200,
204
Yargıtay, 253, 264-268,
292,
412, 504, 513, 560, 577
Yaz,
Alper, 417 Yedig, Serhan,
340
Yeşil, 202-207, 413
Yıldıran,
Oktay, 145, 146 Yıldırım,
Erdoğan, 517 Yıldırım,
Mahmut, bkz. Yeşil Yılmaz,
Ertuğrul, 507, 539 Yılmaz,
Mesut, 339, 422, 423 Yiğit,
Korkmaz, 422
Yunanistan, 79, 116, 155,
266,
286, 378-383, 550,
Yüksel, Nuh Mete, 560, 567,
568
Z
Zana, Leyla, 374 Zirve
Yayınevi
Katliamı, 532, 541
Zola. Emile. 463
573