9 Eylül 2014 Salı

ERHENEKONUN SON KALESİ ALEVİLERDİR : Alevilerin oylarının tek bir merkezde toplanması için Kılıçdaroğlu'nun CHP'nin başına getirildi -ALEVİLİK MÜSLÜMANLIKMI ? Allah'a inanırlar. Ama onların Allah'ı bildiğiniz Allah'a benzemez.



ALEVİLİK MÜSLÜMANLIKMI ?

Yazar : İhsan Ünlü
http://www.turkkitap.de/images/shopimage/pixel_trans.gif
Neden "Alevilik ve Ehl-i Beyt?" Niçin böyle bir kitaba ihtiyaç duyuldu? Bu konuda yazılmış onca kitap varken bu kitap neyi anlatıyor ve ele alıyor? Bu konu, herkesin meseleyi, nasıl görmek istiyorlarsa öyle baktıkları bir alan.
Konuya menfi bir tavırla yaklaşanların başında ise yabancı ideoloji mensupları geliyor. Onlar için bu tür konular, hedefe götüren bir vasıtadan ibarettir.
Asırlardır aynı Allah'a, aynı Kitab'a, aynı Peygamber'e inanan, aynı kıbleye yönelen, sevinçte ve tasada aynı duyguları yaşayan bu vatanın insanları ne hikmetse bugün ayrı din mensupları gibi gösterilmeye çalışılıyor. Sanki bir tarafta "Ehl-i beyt" taraftarları, diğer tarafta "Ehl-i beyt karşıtı insanlar" varmış gibi lanse edilmeye çalışılıyor.
Tabi bütün bu toz-duman bulutunun arasında kaybolan, kendi değerlerinden, kültüründen uzaklaşmış yeni nesillerin doğruyu arayışı..
"Ben neyim?"
"Müslüman mıyım?"
"O halde Müslümanlık nedir?"
"Aleviliğin dindeki yeri nedir?"
"Ehl-i beyt nedir? Kimlerdir?"
"12 imamlar kimlerdir?"
"Bu insanlar nasıl bir hayat yaşamış? Neye hizmet etmişlerdir?" gibi soruları kendisine soran, sorgulayan bir gençlikle karşı karşıyayız Ve bu sorulara ne yazık ki çoğu zaman tatmin edici cevaplar verilememiş; olaylara hep bir tarafın subjektif değerlendirmeleri karışmıştır.
"Bana bir harf öğretenin kölesi olurum" diyen Hz. Ali'yi örnek alan bizler, bu bilgi çağında, her türlü hurafe ve kulaktan dolma asılsız bilgiler yerine doğru ve güvenilir kaynaklara yönelmeliyiz.
İşte elinizdeki eser alevi bir yazarın kaleminden tüm bu sorulara sağlıklı ve aklıselim cevaplar verilmek üzere kaleme alınmıştır

İSLAMSIZ ALEVİLİK İDDİASI VE 

KIZILBAŞ MÜSLÜMANLIK
Yazar : Mustafa Cemil Kılıç     Yayınevi : Nokta Yayınları
Kızılbaş Müslümanlar Allah'a inanırlar. Ama onların Allah'ı bildiğiniz Allah'a benzemez. Onların peygamberi Hz. Muhammed'dir fakat Muhammed ayin-i cem eyleyip semah dönen bir Muhammed'dir; beş vakit namaz kılan değil...

Onlar Hz. Ali'yi çok severler ama sevdikleri Ali 7. yüzyılda yaşayıp giden Ebu Talip'in oğlu Ali değildir. Onların Ali'si hem Ali Bin Ebi Talip'tir hem de "Kün" deyince on sekiz bin alemi yaratan, yarattıklarının rızıklarını veren, Arslan kılığında Muhammed'in yolunu kesen, kılıcı yetmiş arşın uzayan, Hayber Kalesi'nin kapısını şahadet parmağıyla asumana atan, hasılı bin bir donda görünen, Tanrı'nın zatına yapışıp o olan bir Ali'dir.
Onların kitabı Kur'an'dır ama bu Kur'an "sessiz Kur'an" değil "Konuşan Kur'an"dır. Ve onların bir mukaddes çalgısı vardır ki ona dahi "Telli Kur'an" derler.

Onlar Müslüman'dırlar ama Kızılbaş Müslüman'dırlar. Kızılbaş Müslümanlar, bildiğiniz Müslümanlara benzemez. Onların namazı, bildiğiniz namaza benzemez. Onların orucu, bildiğiniz oruca benzemez. Onların haccı, bildiğiniz hacca benzemez.
Onlar Kızılbaş olmaktan kıvanç duyarlar. Çünkü Kızılbaş olmak onlar için bir şeref ve övünç ifadesidir.

Onlar; kıblesi insan, Ali'si rahman, nutku Kur'an olanlardır.
Ve onlar, Ebussuud fetvalarıyla öldüre öldüre tüketemediğimiz kafirlerdir.

Duyulsun, görülsün ve bilinsin ki ben de onlardanım.



KİTABA İLAVELER :
Hz. Ali'nin (k.v) kendini (haşa) Allah (c.c) yerine koyanlara şiddetle karşı çıktığı ve hatta bir kısmını diri diri ateşe attırdığı konusunda bilgiler var.

Kızılbaşlık Hz Ali (k.v) sevgisinin abartılıp suiistimal edilmesi sonucu oluşturulan Müslümanlara bölmeye yönelik bir provokasyondur.
 Hz. Ali zamanında mezhep ayrımı diye birsey yoktu müslümanlar ve gayri müslümanlar vardı. Ehlibeyt katledildikten sonra ehlibeyti sevenler yas tutup başlarına kırmızı kuşaklar bağladı kızılbaş denmesi de burdan gelmektedir. Hz. ALİ'yi ve Ehlibeyti sevip bu yoldan gidenlere ALEVİ dendi. yani Ehlibeytin katledilmesine kadar olan zamanda alevi sünni diye bi ayrım yoktu.
Aleviliğin doğuşunu şöyle özetleyebiliriz :

" Hz. Ali 656 ylında halife olmuş ve olduğunda, Şam valisi Muaviye onun halifeliğine karşı çıkmıştır.Bu nedenle Muaviye ve Hz. Ali taraftarları arasında Suffin Savaşı çıkmıştır ancak Muaviye taraftarları svaşı yenemiyceklerin i anlayıp, savaş sonuçlanmadan Hakem OLayı ile Muaviyeyi halife seçmişlerdir. BU durum, Ali taraftarlarının büyük tepkisine yol açmakla birlikte, Müslümanlar arasında bilinen ilk bölünmeyi yaratmıştır. Hz. Ali savaşlardaki yeteneği ve gücüyle anılırdı. Ali nin bir defasında: Beni düşmanım ancak namaz vakti alt edebilir.dediği bilinir.Hz. Ali camide ibadet ederdi.Camide namaz kılarken sırtından bıçaklanarak öldürülmüştür. Bu hükmü verenin de Muaviye olduğuna işaret ediliyor İslami kaynaklarda. Bu olay ve Hz. Alinin camide öldürülmesi, Müslümanlar arasında asıl bölünmeyi yaratmıştır. Alinin öğretilerini dinleyenler daha sonra camide öldürüldüğü için yasını tutmuşlardır ve camiden uzaklaşmışlardı r .Muaviyenin hakifeliğini kabul edenler ise karşı gruplaşmışlardı r. Hz. Aliyi takip edenler ve Ali öğretilerini benimseyenler, daha sonra Aleviliği doğurmuşlardır. Bu, anlaşıldığı gibi Hz. Alinin ölümünden sonra gerçekleştiği için Hz. Ali sadece camide ibadet etmiş ve Aleviliği Onun ölümünden sonra onu takip edenler yaratmıştır . Bu sebeple camide namaz kılmıştır ve Aleviliği yaymamıştır .

Aslında bu insanlar ne geçmişlerinde Hıristiyan oldular ne de İslam ikliminde yaşamaya başladıklarında Müslümanlığı seçtiler. Onlar sadece kendilerine yönelen ölümcül tehlikeleri savuşturmak için geliştirdikleri güvenlik söylemlerini hâkim dini rüzgârlara göre yeniden düzenlediler. Onlar geçmişlerinde ne kadar Hıristiyan oldularsa bugün de o kadar Müslümandırlar.



ORTAÇAĞ'DA AVRUPA'DA ALEVİ      HAREKETİ - KATHARLAR
YAZAR :SEAN MARTİN     KALKEDON YAYINCILIK

Katharlar hem 'gerçek Hıristiyan biziz' diyorlar hem de kiliseye gitmiyor ve ibadetlerini evlerde gerçekleştiriyorlardı. Bu insanların ruhban sınıfları da diğerlerinden farklıydı; İnsanı Kamilleri, Erenleri vardı ve onların izlerinden gidiyorlardı. Kendilerine yol gösteren insanları 'dede' diye çağırıyorlardı. Albigenler'de kadın ve erkekler eşitti ve her iki cins beraber ibadet ediyor ve kadınlar ermiş olabiliyorlar, yani ruhban sınıfı içinde yer alıyorlardı. Yine bu insanlar İsa'nın çarmığa gerilişine ve yeniden dirilişe inanmıyorlar bakire doğum ve tanrının oğlu inanışlarına değer vermiyorlardı.

Hıristiyan teolojisi içerisinde sapkın (Heretik) olarak görülen bu insanların bugün İslam coğrafyasında 'asıl Müslümanlar biziz' diyerek yaşayan insanlarla olan ilişkisi dışarıdan koyayca görülemeyecek bir sırlar örtüsü altındadır. Bilmedikler şey İslam egemenliği altında yaşamaya mecbur kaldıklarında 'asıl Müslümanlar biziz' deyip sudan sebeplerle camiye gitmeyenler, oruç tutmayanlar, namaz kılmayanlar, haccı reddedenler, geçmişte aynı coğrafyada Hıristiyan mezalimi ile kuşatıldıklarında 'gerçek Hıristiyanlar bizleriz 'deyip, kiliseye gitmemişler, vaftiz olmamışlar, haça tapmamışlar, Hz. İsa'nın ve Hz. Meryem'in kutsallıklarını reddetmişlerdir.

ON İKİ İMAM SEVGİSİ  VE 

GERÇEK ALEVİLİK

YAZAR : BURHAN BOZGEYİK   YAYINEVİ : CİHAN YAYINLARI

On İki İmam Sevgisi ve Gerçek Alevilik
Ülkemizde her zaman gündemde olmasına rağmen, On İki İmam ve Alevilik hakkında dört başı mamur bir araştırma mevcut değildir. Hissi ve sathi değerlendirmeler bu hassas mevzuya ışık tutmaktan uzaktır.
Çok geniş "İslam Ailesinin" mensupları olan Aleviler üzerine oyun oynamak isteyen mihraklar, yanlış ve maksatlı "bilgi bombardımanları" ile ortalığı tozu dumana katmaktadırlar.
Bütün müslümanları dünyada ve ahirette huzura ve saadete kuvuşturacak nurani bir yolun, parlak yıldızlar misali yol göstericileri olan On İki İmamı tanımak her müslümanın boynuna borçtur.
Bilhassa Ehl-i Beyt sevgisi ile dolu Aleviler o nurlu simaları daha yakından tanımalıdırlar.
On İki İmam ve Alevilik üzerine zihinleri meşgul eden temel sorulara cevap verilmekte; birlik, beraberlik ve kardeşlik esaslarını zedeleyici düşüncelerin asılsız oluşu belgeleriyle gözler önüne serilmekte; etrafı "ateş çemberi" ile çevrili ülkemizde, aynı ailenin, aynı inancın mensupları olanların el ele, omuz omuza vermesinin zarureti hatırlatılmaktadır.


KİTABA İLAVELER :
Osmanlı ve Türkiye'yi neredeyse 170 yıldır Mason Bektaşilik, Yahudilerin gizli kurdukları derin örgütler veya açıktan iktidarları ele geçirerek, satın alarak yönetiyor. Türkiye'nin adı bir türlü konamayan derin kimlik sorunu, tabusu budur. Mason  Bektaşiler, Bektaşiliği ve Aleviliği amaçlarına uygun defalarca dönüştürdü, evirip çevirip kullandılar, yine kullanmaya hazırlanıyorlar. Batı modernizmini de ateizmide ülkemize onlar getirdi. Mason Bektaşilerin koordinesinde, Aleviler/Bektaşiler arasında taban oluşturmak isteyen aşırı sola mensup terör örgütleri ve etnik bölücü terör örgütleri, Aleviliği ve Alevileri savunuyor görünerek kendi siyasi ve ideolojik anlayışlarını Alevilik/Bektaşilik olarak sunmaya çalışıyor, yurt içinde ve dışında bu maksatla yayınlar yapıyorlar. Mason Bektaşilik’i hiç bir zaman münafıklık anlamında kullanmak istemiyoruz.
Masonluğu  doğru tanımlayaman bir millet ,yani tabularını yıkamayan milletler yabancı istihbaratların yerli işbirlikçileri olarak kullanarak devletin içine bir vürüs gibi girmiş olur , Burdan sonraki doğacak ortamlardan  yıpranmak kaçınılmazdır.
Türkiye cumhuriyetini kuran kadronun tamamı ya masondu, Bir kısmı Sebatayist Mason ,Bir kısmı kripto yahudiler, ermeni pakraduniler.. iliğimize kadar girmişler...mason Bektaşiydi.
Atatürk’ün mübadeleyle Sebataycıları Selanik’ten getirildiği bilinir, ama aslında Balkan meşrepli mason Bektaşi klanını Türkiye’yi yönetmeleri için transfer ettiği ıskalanır.
Atatürk’ de gücü ele geçirince bunların nufuslarını zayıflatmak için Atatürk’ün mason localarını kapattırdığı 1935 yılından itibaren hem mason hem de Bektaşilerden kurtulmaya çalıştığı gizlenir , Bunun sonucunda da Atatürk  Mason Bektaşiler tarafından zehirlenerek öldürülmüştür.

ŞİA'DAN KIZILBAŞLIĞA 

TÜRKLERDE ALEVİLİK

YAZAR : YASİN İPEK      BİZİM KİTAPLAR YAYINEVİ

Asırlardır Alevilik konusu gündemdeki yerini hep korumuştur. Ateşli tartışmalar yaşanmış, kavgalar yapılmıştır. Bunu fırsat bilen bazı güçler halkı birbirine düşürmek, ortalığı daha da alevlendirmek için ellerinden geleni yapmış ve hala yapmaya çalışmaktadır. Her konuda olduğu gibi bu konuda da bilen-bilmeyen fikir yürütmüş ve halkı yalan yanlış bilgilendirme yoluna gitmiştir. Bütün bu yaşananların sonucunda gerçekle ilgisi olmayan bir çok Alevilik tanımı ortaya çıkmıştır.
Bu konular tartışılırken hep yanlı tartışmalar yapılmış, taraflı yayınlar yapılmıştır. Aleviler kendi bakış açılarından Aleviliği, Suniler yine kendi bakış açılarından Aleviliği anlatmıştır. Ve gerçekler neredeyse ortadan kaybolmuştur. Alevilik ve Kızılbaşlık nedir, nasıl ortaya çıkmıştır? Tarih süreci içinde neler yaşanmış, hangi noktaya gelinmiştir? Şaman kültürünün etkileri nelerdir? Şia nedir ve Alevilikle bir bir ilgisi var mıdır?
Alevilik İslami bir inançtır. Ancak bazı art niyetli kimseler Aleviliği  İslam’dan ayırmaya çabalamışlardır. 
Aleviliği kendi grupsal, ideolojik, bölgesel, etnik çıkarları doğrultusunda kullanmak isteyen kimseler Aleviliği bu düşünceye hizmet edecek şekilde tahrif etmişlerdir.
Gerçek Alevilik : Allah´a inanırlar, hem de bütün benlikleriyle Allah´in varlığına, birliğine bağlıdırlar.
Aleviler Hz. Muhammed´i peygamber olarak kabul ederler. Aleviler bütün peygamberler bağlıdırlar. Son peygamber olan Hz. Muhammed´e bağlılıkları ve inançları sonsuzdur. 
Bazı  iftiralar sonucu Alevilerin Hz. Muhammed´i peygamber olarak kabul etmedikleri düşüncesi oluştu. Bu tamamen Alevi inancına terstir. Hz. Muhammed, Alevilerin inandıkları, bağlandıkları peygamberdir. 
Hz. Muhammed son peygamberdir. Bu doğruyu kimse yanlışa çevirerek, yeni peygamberlikler uydurarak, Hurifiler den başlayarak , Mason Bektaşiler , Sabetayist Yahudiler , savaşlar sonucun da izini kaybetmeye çalışan Ermeniler ve bunun gibi ler islam içinde kendilerini gizlemek için  bir kısım vatandaşlarımızı kandırmış ve günümüzdeki aldanmış alevi topluluklarını oluşturmuşlardır.
KANDIRILMIŞ ALEVİ TOPLULUKLARI
Alevilerin toplu anlamda temel ibadeti olan Cem Evleri vardır., İmam yerine  DEDE´nin gözetiminde, önderliğinde ibadet yerine getirilir. Cem ibadeti sırasında görevli on iki kişinin yerine getirdiği hizmetin On iki hizmettir . On İki Hizmet olmazsa Cem de olmaz.   
Dede, Alevi toplumunun inançsal önderidir. Her Alevinin bir dedesi vardır. Her dedenin de bir dedesi (mürşidi) vardır.  Bu inançda birde Erenler vardır., kendini Hak yoluna adayan ve bu yolda bir çok makamı aşarak bazı sırlara vakıf olan kimseye denir. Erenler Hak sırına vakıf olmuş, İnsan.ı Kamil mertebesine ulaşmış kişilerdir. Ancak günlük dilde Erenler kavramı karşıdaki kişiyi yüceltmek, dikkat çekmek, kırıcı olmadan uyarmak içinde kullanılıyor.
Alevilik Düzeni şu şekilde yürür.
1. Dede (Mürşid)
2. Rehber
3. Gözcü 
4. Çerağcı (Delilci)
5. Zakir(Aşık)
6. Ferraş  (Süpürgeci)
7. Sakka (İbriktar)
8. Kurbancı  (Sofracı) 
9. Pervane
10. Peyik (Davetçi)
11. İznikçi (Meydancı) 
12. Bekçi  
ALEVİLERDE MUM SÖNDÜ VARMI ?
Alevi düşmanları  Alevi kavramını kullanmazlar, onun yerine Kızılbaş kavramını  kullanırlardı. Bunu Alevileri aşağılamak amacıyla yaparlardı. Aleviler ise Kızılbaşlığı sahiplenip, kendilerini öyle de ifade ederlerdi.  
Sonuç  olarak bilinmelidir ki; Kızılbaşlık Alevi inancı içindeki bir kol veya tarikat değildir. Kızılbaşlık Alevi düşmanlarının Alevileri aşağılamak maksadıyla kullandıkları bir terimdir. Ve Kızılbaşlar bütün Alevilerdir, Kızılbaşlıkta Aleviliktir.Mum söndü olayı kesinlikle Alevilerde yapılmaz.Bu olaylar tamamen Sebatayist Yahudilerin yaptıkları bir olaydır , ama alevilere mal ederler.Çoğu da kendilerini Alevi olduğunu ima ederler.
ÇĞU SEBATAYİST YAHUDİ VE İNANÇSILAR KEND,LERİNİ ALEVİ  GİBİ GÖSTERİRLER

ÜNLÜ ALEVİLER
KÜLTÜR-SANAT YAYINLARI



BAZI ALEVİ ÜNLÜLER :
• Seyfi Oktay • Hüsnü Doğan • Ufuk Söylemez • Kamer Genç • Ali Haydar Veziroğlu
• Hüseyin Kocadağ • Doğan Taşdelen • İzzettin Doğan • Mustafa Süzer • Songül Erol Abdil • Adnan Polat
• Rıza Çalımbay • Cem Davran
• Ümit Özat • Sinan Kaloğlu
• Nurcan Taylan • Tülay Özer
• Zerrin Özer • Belkıs Akkale
• Sabahat Akkiraz
• Oya Aydoğan
• Zara  ........................................
SANATÇILAR :
Mustafa Sandal-Aşkın Nur Yengi-Suavi-Mahsuni Şerif-Müslüm Gürses-Murat Başaran -Tarkan (Hacı Bektaş Derganına baya maddi yardım ve birkaç cemevi yaptırmıştır. Anne Tarafı Alevidir. )-Zerrin Özer-Kerim Tekin-Atiye-Belkıs Akkale-Mustafa Özarslan
Muhlis Akarsu-Barış Akarsu-Arzu Şahin-Ferhat Tunç-Sabahat Akkiraz-Yavuz Top-Erdal Öz
Erdal Erzincan-Emre Saltık-Musa Eroğlu-Yavuz Bingöl-Zara-Dertli Divani-Gülcihan Koç
Kıraç-Ragga Oktay-Haluk Levent-Onur Akın-Hasan & Hüseyin Albayrak-İsmail YK.-Hüseyin Turan-Emekçi-Gülay-Özlem Özdil-Orhan Ölmez-Yonca Evcimik -Yusuf Hayaloğlu-Aşık Gülabi
Ali Ekber Çiçek-Kıvırcık Ali-Abidin Biter-Cem Karaca-Neşet Ertaş-Nesimi Çimen-Ceza
Ali Nurşani-Hasret Gültekin-Sibel Pamuk-Seher Dilova-Feyzullah Çınar-Leman & Sevval Sam
Güler Duman-Cenk Eren-Çelik-Rojin-İntizar-Kenan & Ozan Doğulu

SİYASETCİLER:
Berhan Şimşek
Kamer Genç
İsmail Cem
Kemal Kılıçdaroğlu
Aziz Kocaoğlu
Mehmet Moğultay
Veli Ağbaba
Hüseyin Aygün
Reha Çamuroğlu
Cemal Gürsel
Ufuk Uras
Sebahat Tuncel
Hüseyin Kıvrıkoğlu
Çetin Doğan (Eski Genelkurmay Hareket Baskanı)
Hüseyin Kocadağ
Ayla Akat
Müslim Sarı

OYUNCULAR :

Kemal Sunal (Hatta Bektaşi Soyundan)
Yılmaz Güney
Arda Kural
Şener Şen
Ali Sunal
Ali Sürmeli
Şafak Sezer
Aydan Şener
Mahir İpek
Sümer Tilmaç
Bülent Polat
Arkın Gelembe
Tevfik Gelembe
Sevim Gelembe
Harika Avcı
Engin Günaydın
Binnur Kaya
Mehmet Ali Alabora
Yasemin Yalçın
Avni Yalçın
Hazal Kaya
Nur Aysan
Beren Saat
Kenan Işık
Murat Ünalmış
Olgun Şimşek
Hamdi Alkan (Arap Alevisi)
Bülent İnal
Mustafa Üstündağ
Cezmi Baskın
Fahriye Evcen
Burak Özcivit
Belgüzar Korel
Rojda Demirer
Cem Davran
Tuncel Kurtiz
Cem Yılmaz
Cem Özer
Tuba Büyüküstün
Oya Aydoğan
Spor Dünyası
Adnan Polat
Aziz Yıldırım (Anne Tarafı Alevidir. Kendisi Ve Kardeşleri Aleviliği Seçmiştir.)
Volkan Demirel
Servet Çetin (Caferi)
Selçuk İnan
Selçuk Şahin
Gökhan Zan
Hasan Şaş (Arap Alevisi.)
Ergün Penbe
Ümit Karan
Uğur Boral
Deniz Barış
Sadettin Saran
Serhat Akın
Ziya Doğan
İbrahim Toraman
Eren Derdiyok
Ali Gültiken
Önder Turacı
Bülent Korkmaz
Mert Korkmaz
Ümit Özat
Rıza Çalımbay
Ali Eren
Sinan Kaloğlu
Diğer Aleviler.
Erdal Eren
Yusuf Arslan
Hüseyin İnan (Dede Oğlu İsteseydi Dedelik Yapabilirdi)
Erdal Öz
Ali Rıza Efendi (Atatürk’ün Babası. Balkan Bektaşi Ocağından)
Neyzen Tevfik
Namık Kemal
Esra Erol
Tülin Şahin
Can Tanrıyar
Can Dündar
Rıdvan Akar
Enver Aysever
Esra Ceyhan
Hüseyin Cevahir
Cemil İpekçi (Bizzat NTV’de Söyledi)
Mustafa Süzer

ALEVİLİK & KIZILBAŞLIK TARİHİ
YAZAR : ALİ YAMAN              NOKTA YAYINLARI


Yüzlerce yıldır Aleviler ve Bektaşiler, Peygamber'in soyunun devam ettiği Hz. Ali'yi doğruluk ve yiğitlik sembolü olarak adeta bir bayrak edindiler. Bu bayrağın Anadolu ve Balkanlar'daki temsilcileri ise Orta Asya'nın en tanınmış sufisi Ahmet Yesevi'nin izinden giden Hünkar Hacı Bektaş Veli ve onun halifeleri oldu. Osmanlı'nın kuruluşunda yer aldılar ama giderek yönetsel olarak imparatorluk merkezinden uzaklaştırıldılar. Daha sonra Şah İsmail Hatayi'nin dinsel-siyasal güçleri birleştirdiği harika şahsiyetinde, onun coşkulu deyişlerinde, "Ali"yi yeniden buldular. Siyasal mücadelenin keskinleştirdiği Osmanlı-Safevi mücadelesinde, resmiyetin iftiraları ve baskılarına karşı Cemlerinde Kırklar şerbetinden içmeye, semahlarını dönmeye devam ettiler. Her türlü cefaya Hak-Muhammed-Ali aşkına katlandılar.
Gün oldu devran döndü, Osmanlı tarih sahnesinden çekildi. Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının bağımsızlık mücadelesi ve sonrasındaki mücadelelerine destek verdiler. Sağ-sol kutuplaşmasında da yine onların üzerinden çeşitli planlar uygulamaya konuldu. Artık büyük ölçüde kentlerde yaşamaya başlayan ve Alevi olarak bilinen çeşitli topluluklar, bütün bu süreçte, inanç ve geleneklerinden giderek uzaklaştılar ve unuttular.


Alevilikle ilgili tartışmalar zaman zaman Türkiye gündeminde önemli yer tutmasına karşın, konu ile ilgili yayınların, yazılı-görsel medyadaki tartışmaların ne yazık ki bilimsel kaygılardan uzak, daha çok popüler nitelikli oldukları görülmektedir. Bu kitap, Dr. Yaman'ın yaklaşık on yıllık kaynak ve alan araştırmalarına dayanan veriler doğrultusunda giriştiği genel bir Alevilik çalışmasıdır ve Alevilikle ilgili terminolojiyi, kaynakları, nüfusu, coğrafi dağılımı, tarihi, güncel gelişmeleri, inanç anlayışını ve edebi yönlerine ilişkin en temel bilgileri, en yetkin kaynaklara ve alanda elde edilen gözlemlere dayanarak, akıcı bir dille okuyucuya sunmaktadır.





Alevi iş adamı Yalçın Özdemir, 'Cemevi Ergenekon projesi'

'Şehirlerdeki ilk cemevi 1990'larda yapıldı. Alevilerin zikir yeri dergâhtı. Cemevlerini devlet yaygınlaştırdı.'
İbadethane statüsüne alınması tartışılan cemevleri, 'Gezi'nin devamı olan son olaylarla birlikte yeniden gündemde. Alevi camiasında ise, çok daha derin bir tartışma var. Alevilere yönelik yayın yapan Su TV'nin eski sahibi Yalçın Özdemir, Alevi geleneğinde yeri olmadığını söylediği cemevinin 1990'lı yıllardan itibaren devlet eliyle yaygınlaştırıldığını ve arkasında Ergenekon olduğunu savunuyor. Bazı Alevi kanaat önderlerine göre ise, cemevleri kentleşmeye bağlı ihtiyaçtan doğdu. Şehirlerde cemevlerinin kurulmaya başladığı tarih, şüpheli ölümlerle dolu, Türkiye'nin örtülü bir darbe sürecinden geçtiği 1993.Alevilerin Cumhuriyet'in kuruluşundan itibaren hep dışlandığını ve baskı gördüğünü söyleyen Yalçın Özdemir, 1990'ların başından itibaren durumun bir başka mecraya girdiğini belirtiyor. Özdemir, şöyle konuşuyor: “1990'lı yıllara kadar Alevileri ve Kürt Alevileri unutan devlet bunlardan yararlanma yolunu tercih ediyor. Özellikle DYP-SHP döneminde cemevlerini dernek statüsünde örgütlendirip bunlara arsa ve araziler tahsis edildi. Cem Vakfı başta olmak üzere bazı Alevi örgütlerine DYP-SHP döneminde akıl almaz bir zemin hazırlandı. Cemevleri bir Ergenekon projesiydi. Kızılbaşlığın kültürel, teolojik, sosyal arka planında cemevleri diye kurumsal bir yapı tarih boyunca hiçbir şekilde olmamıştır. Öyle bir yapı yoktur. Bu coğrafyada yaşayan herkesin dergahları, tekkeleri ve zaviyeleri vardır. Bu insanlar da zikirlerini, inançları ile ilgili bütün ritüellerini bu platformlarda paylaşırdı. Tarihte hiç olmamış bir şeyi varmış gibi gösterip iddia edersek bu olmaz.”

Yalçın Özdemir'e göre; cemevlerinin ibadethane sayılması için yürütülen kampanyaların temelinde de farklı niyetler var. AK Parti'nin iktidara geldiği 2002 yılına kadar cemevlerinin ibadethane olmasına ilişkin bir talep olmadığını belirten Özdemir, “Cemevi yeni bir bayrak edinme ve bu bayrağı iktidarı yıkma adına kullanma için ortaya atılmış ve üç beş senede akıl almaz bir şekilde serpiştirilmiş, büyütülmüş bir adlandırma, daha doğrusu bir örgütlenme” ifadelerini kullanıyor. Yine Özdemir'e göre; bunun amacı da Alevi-Sünni çatışmasına zemir hazırlamak.

Yalçın Özdemir'e göre; özellikle Gezi ve devamındaki olaylarda Alevilerin daha çok önde bulunmasının derin anlamı var. “Aleviler artık arka bahçe değil” diyen Özdemir şunları ifade ediyor: “Cumhuriyet mitinglerine kadar arka bahçede konumlandırılan, stoklanan Aleviler'e Gezi olaylarıyla birlikte Cumhuriyet'in sorumluluğu verildi. 'Biz Cumhuriyetin kurumlarıyla iflas ettik ama bu Cumhuriyet'in önemli kadroları artık sizsiniz' dediler. Buradaki nihai amaç, her şeye rağmen AK Parti'yi iktidardan etmek. Sünni-Alevi çatışması yaparsanız AK Parti'yi iktidardan çok daha rahat indirirsiniz. Mesela son olaylarda 5 tane genç öldü. Bu çocukların 2 tanesi Nusayri'dir. Yani Arap-Alevi diye tanımlanır. Diğer üçü de Alevidir. Bu gençler sahaya sürüldü. Gezi'nin amacı Türkiye'de yeni bir sivil darbe örgütlendirmek ve bu sivil darbenin arkasındaki odakları, CHP'yi, Türkiye'deki başka odakları perdelemek. Alevi-Sünni çatışmasını bunun üzerinden besleyerek Türkiye'de AK Parti'yi iktidardan nasıl ederiz hesabı içindeler.

ERHENEKONUN SON KALESİ 

ALEVİLERDİR


Yalçın Özdemir Alevilerin oylarının tek bir 

merkezde toplanması için Kılıçdaroğlu'nun CHP'nin 
başına getirildiğini söyledi.


Su TV’nin Sahibi Yalçın Özdemir, geçmişte Alevileri ezen darbecilerin, şimdi kullanmak istediğini belirterek, “Cumhuriyet mitinglerinde sahaya sürmüşlerdi. Gezi Parkı olaylarında da ön safta kullanılmaya çalışıldı, Ali’siz Alevilik hortlatıldı” dedi.
Stargazete'den Helin Şahin'in haberine göre Alevilerin darbe girişimlerinde kullanılmak üzere hazır bekletildiklerini iddia eden Su TV’nin sahibi Yalçın Özdemir, “Cumhuriyet Mitinglerinde de Aleviler sahaya sürmüşlerdi. Ancak o zaman arka bahçede rol alıyordu şimdi ise ön bahçeye sunuluyorlar” dedi. Özdemir, Taksim olaylarında öldürülen 3 kişinin Alevi olduğunu ve özellikle öldürülerek Alevilerin sokağa dökülmesinin amaçlandığını ifade etti.
Önümüzdeki döneme dikkat
Özdemir, Alevilerin Türkiye siyasetinde önümüzdeki dönemde daha çok kullanılacağını öne sürdü. Aleviler üzerinde Batı Avrupa’nın bazı Alevilik adına çıkan dernekler ve federasyonlar eliyle Ali’siz Aleviliği Türkiye’ye empoze ettiğini anlatan Özdemir, bu çalışmanın en başında Cem evlerinin ibadethane sayılması konusu olduğunu kaydetti. Özdemir, “Alevilikte Cem ayini kutsaldır ama bir mekana tabi değildir. Sadece dergahlar, tekkeler ve zaviyeler 1924’te yasaklanmadı. Aynı anda üç kanun çıkartıldı. Diyanet işleri kanunu, Tevhidi Tedrisat ve Genelkurmay kanunları çıkartıldı. Yani Alevilik devlet eliyle sistemin dışına, İslam inancının dışına, Cumhuriyeti kuran kadrolar tarafından itilmiştir. Bu da Anadolu’da İslam’ı Aleviler üzerinden protestanlaştırma fikridir. Bu konuda da başarılı olundu” dedi. Ali’siz Aleviliğin hortlatıldığını, Cem evlerinin ibadethane yapılmaya çalışıldığını belirten Özdemir, “Taksim Gezi Parkı olaylarında Aleviler kullanıldı” dedi.
Ezdiler, şimdi kullanıyorlar
Özdemir, “Ezdikleri, kendilerine benzetmeye çalıştıkları zora geldiklerinde kullanacakları tek güç Aleviler kalmıştır. Cumhuriyet Mitinglerinde de Alevileri sahaya sürmüşlerdi. Fakat Aleviler orada arka bahçede rol alıyordu şimdi ise ön bahçeye sunuluyorlar”dedi.
Kılıçdaroğlu Ergenekon işi
Alevilerin oyunun bir noktada toplanması için CHP’nin başına Alevi olan Kemal Kılıçdaroğlu’nun getirildiğini belirten Yalçın Özdemir, “Bu bir Ergenekon projesidir. Onunla amaçlanan Alevilerin başka siyasal yapılara yönelmemeleridir. Çünkü AK Parti iktidarı önemli anlamda demokratikleşme çabası içine girdi. Bunlardan biri de Alevi Çalıştayıdır. Ak Parti önemli bir ezberi bozmaya çalışmıştır. Taksim olayları nedeniyle ölen 3 kişi Aleviydi. Bence bu öldürülen Alevi kişiler bilinçli seçildi. Amaç Alevileri sokağa dökmek ve iktidarı zayıflatmaktı” diye konuştu

Alevilik ve Bediüzzaman



Bediüzzaman Aleviler ile Ehli sünnet arasındaki ihtilafı “manasız, hakikatsız, haksız ve zararlı bir niza” olarak tavsif eder. Bunun dinsizlik cereyanı yani zındıka cereyanı elinde iki tarafı birbirine düşman eden bir silah olduğunu belirtir ve bu ihtilafın nizaın kaldırılmasını taleb eder. Taraf olarak değil her iki tarafa eşit uzaklıkla bir yorum ve duruştur. “Ey ehl-i Hak  olan Ehl-i Sünnet ve Cemaat ve ey Ali Beytin muhabbetini  meslek ittihaz eden Aleviler, çabuk bu manasız ve hakikatsız, haksız, zararlı olan  nizaı aranızdan kaldırınız. Yoksa şimdiki kuvvetli bir surette hükmeyleyen zındıka cereyanı birinizi diğeri aleyhine alet edip ezmesinde istimal edecek. Bunu mağlub ettikten sonra o aleti de kıracak. Siz ehli Tevhid olduğunuzdan uhuvveti ve ittihadı emreden yüzer esaslı rabıta–ı kudsiye mabeyninizde varken iftirakı iktiza eden cüzi meseleleri bırakmak elzemdir.” (Lemalar 32)
Türk solunun Türkiye’de dinle hiçbir alakası yokken Alevileri kullanarak ehli sünnet ile kavgaya tutuşturması bu ülkede sanata, edebiyata, siyasete, günlük hayata yansıyan bir ihtilaf ekolü oluşturmuştur. Bu tevhid cemaati olan iki grubun birbirine  düşürülmesi için bir dalaletkarane tavırdır, bu tavrın her iki tarafa da büyük zarar vereceğini belirtir.
Bediüzzaman İslam tarihindeki ihtilaflı meselelere itidalli yaklaşmanın ve ihtilafları  tarihe intikal ettiklerinden kurcalamanın gereksizliğini  anlatır. “Madem bu zamanda zındıka ve ehl-i dalalet ihtilaftan istifade edip ehl-i imanı şaşırtıp ve şeairi bozarak Kur’an ve iman aleyhinde kuvvetli cereyanları var, elbette bu müdhiş düşmana karşı cüzi teferruat  dair medar-ı ihtilaf münakaşaların kapısını açmamak gerektir. Hem ölmüş insanları zemmetmek hiç lüzumu yok. Onlar darı ahirete mahalli cezaya gitmişler. Lüzumsuz, zararlı onların kusurlarını beyan etmek emrolunan muhabbeti Ali Beytin muktezası değildir ve lazım da değildir diye Ehli Sünnet ve Cemaat sahabeler zamanındaki fitnelerden bahis açmayı menetmişler. Çünkü vakıa-i cemelde Aşere-i Mübeşşereden Zübeyir ve Talha ve Aişe-i Sıddıka (ra) bulunmasıyla Ehli Sünnet  velcemaat o harbi içtihad neticesi deyip Hz. Ali (ra) haklı öteki taraf haksız fakat içtihad neticesi olduğu cihetle affedilir.” (Emirdağ Lahikası, 178)
Bediüzzaman Ehli Sünnet ile Aleviler arasındaki bütün ihtilaflı meselelerde objektif bir tutum sergiler. Dördüncü Lem’a isimli eserinde Ehli Şia ve Ehli sünnet mabeynindeki en mühim bir mesele-i ihtilafiye olan imamet meselesini gayet vazıh ve kati bir surette hal ve fasleder.
Bediüzzaman, Alevileri Ali Beytin muhabbetinden hareket ettikleri için her halükarda savunur. “Hubbu Ali Beyti meslek yapan Aleviler ne kadar ifrat da etse Rafizi de olsa zındıkaya ve küfrü mutlaka girmez. Çünkü muhabbet-i Ali Beyt ruhunda esas oldukça Peygamber ve Ali Beytin adavetini tazammun eden küfrü mutlaka girmezler. İslamiyete o muhabbet vasıtası ile şiddetle bağlanıyorlar. Böylelerini daire-i sünnete tarikat namına çekmek büyük faydadır.” (Emirdağ, 210)
Bediüzzaman onları alet olmaktan kurtarmanın Nur dairesine çekmenin gereğini vurgular.Çünkü Ehli sünnet ve Aleviler imanın birliği vahdeti içindedirler. “Hem bu zamanda ehli imanın vahdetine çok zarar veren bazı siyasi cereyanlar Alevilerin fedakarlıklarından istifade edip kendilerine alet etmemek için Nur dairesine çekmek büyük bir maslahattır. Madem Nur şakirtlerinin üstadı imamı Ali’dir (ra). Ve Nurun mesleğinde hubb-ı Ali Beyt esastır. -Ali beyt sevgisi- Elbette hakiki aleviler kemal-i iştiyakla o daireye girmeleri gerektir.” Yani Alevilerle Nur talebelerini Ali beyt muhabbeti birleştirmelidir, demek ister.
Bediüzzaman dersini Ali Beytten özellikle de Hz. Ali’den (ra) aldığını söyler. “Üveysi bir surette  doğrudan doğruya hakikat dersimi Gavs-ı Azamdan (ks) ve Zeynelabidin, Hasan, Hüseyin (ra) vasıtasıyla İmam-ı Ali’den almışım. Onun için hizmet ettiğim daire onların dairesidir.“ (Emirdağ, 61)
Bediüzzaman ısrarla Alevileri eserlerine çağırmış olur, çünkü her iki tarafın tavrının itici saiki Ali Beyt sevgisidir. İslam tarihi boyunca Aleviler konusunda en ılımlı tavır Bediüzzaman’ındır. Onun adına şövenist yorumlar yapmak Bediüzzaman’a haksızlıktır ve bühtandır. Dayatma ve düşmanlık devri geçti, uzlaşma ve birlikte bu vatanın nimetlerini paylaşma zamanıdır.
Bediüzzaman Anadoluda yerleşmiş bazı yanlış mülahazaları da tadil eder. Alevilerin münafık olduğunu onların namazının kılınmayacağını ima eden bir yorumu şöyle değerlendirir. “Münafık öldükten sonra namazı kılınmaz, mealindeki ayet o zamandaki ihbar-ı ilahi ile bilinen kati münafıklar demektir. Yoksa zan ile şüphe ile münafık deyip namaz kılmamak olmaz. Madem “Lailahe illallah” ehl-i kıbledir. Sarih küfür söylemese veyahut tövbe etse namazı kılınabilir. O, Ali Köy’de Aleviler çok olduğunu ve bir kısmı Rafiziliğe kadar gidebilmesi nazarıyla onların en fenası da münafık hakikatine dahil olmamak lazım gelir. Çünkü münafık itikadsızdır, kalpsizdir ve vicdansızdır, Peygamber aleyhindedir. Şimdiki bazı zındıklar gibi. Alevi ve Şiilerin müfritleri ise değil Peygamber aleyhisselam aleyhinde belki Ali Beytin muhabbetinden ifratkarane muhabbet besliyorlar. Münafıkların tefritlerine mukabil bunlar ifrat ediyorlar. Hadd-ı şeriattan çıktıkları vakit, münafık değil ehl-i bida oluyorlar, fasık oluyorlar, zındıkaya girmiyorlar. Hz. Ali (ra) yirmi sene  hürmet ettiği ve onlara Şeyhülislam mertebesinde onların hükmünü kabul ettiği Ebubekir, Ömer, Osman’a (ra) ilişmeseler Hz. Ali (ra) o üç halifeye hürmet ettiği gibi onlar da hürmet etseler farz namazını kılsalar yeter.“ (Emirdağ, 70)
Bediüzzaman talebesi Ali Efendi‘nin köyünden hareketle o köyü Sünni–Alevi ittifakının bir prototipiolarak öne sürer. “O köydeki iki kısım Sünni Alevi ittifak edecek“ der.


Bediüzzaman, kızdığı adamlara “herif” der, şöyle konuşur. “Haccac-ı Zalim, Yezid ve Velid gibi heriflere ilmi kelamın büyük allamesi olan Sadettin-i Taftezani, ‘Yezide lanet caizdir’ demiş, fakat lanet ‘vaciptir’ dememiş, hayırdır ve sevabı vardır dememiş.” Çünkü Kur’an’ı hem Peygamberi hem bütün Sahabelerin kudsi sohbetlerini inkar eden hadsizdir, şimdi onlardan meydanda gezen çoktur. Şeran bir adam hiç melunları hatıra getirmeyip lanet etmese hiçbir zararı yok. Çünkü zem ve lanet ise medih ve muhabbet gibi değil, onlar ameli salihte dahil olamazlar. Eğer zararı varsa daha fena.“(Emirdağ, 178)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder