6 Eylül 2014 Cumartesi

ŞEYTANDAN GÜNÜMÜZE IRKÇILIK : Hepimiz biliyoruz; ilk ırkçı şeytandı. Allah Âdeme secde etmesini emrettiğinde, itiraz etti. "Ben ondan hayırlıyım. Çünkü beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan" deyip, kökenine atıfla üstünlük tasladı. İblisin köken üzerinden ürettiği bu kibir, sonradan ne yazık ki insana da bulaştı.

 Yazar : Murat Sarıcık - Yayınevi:  Nesil Yayınları

 Nitekim insanlık tarihi, bir anlamda "ırkçı" çatışmaların da tarihi. Sadece son ikiyüz yılda milliyetçilik/ırkçılık hastalığının sebep olduğu savaş ve çatışmalarda onmilyonlarca insan hayatını kaybetti. Dahası, aynı ırkçılık sendromuyla, İslam dünyası parçalandı. Yetmedi, her parça kendi içinde iç çatışmalara sürüklendi. Türkiye de bundan epey payını aldı. Kurucu kadronun Türkçü karakteri, reaksiyoner Kürtçülük, Arap milliyetçiliği, derken hepsi birden İslam milletinin kardeşlik duygusunu parçaladı.

Ümmetin içinden geçiyor olduğu restorasyon sürecinde ise, aslî kaynaklara müracaat ederek bu illetten kurtulmak kaçınılmaz. 



İşte, Şeytandan Günümüze Irkçılık, İslam kültürünün iki temel kaynağı olan âyetler ve hadislere müracaatla, ırkçılık konusunda ilâhî vahyin ve Resulullahın sünnetinin neler söylediğini, örnek olaylarla birlikte ele alıyor...

IRKÇILIK ŞEYTANIN HİLESİDİR
Ali FERŞADOĞLU

* “Nâr-ı Semûm denen dumansız ateşten” (Hicr Sûresi, 27) yaratılan şeytan bizim apaçık ve en büyük düşmanımızdır.
*  “Şeytan, kendisine tabi olanları alevli ateş halkından olmaya çağırır.” (Fatır Sûresi, 6.)
* İblis, “Gözetlemek üzere senin doğru yolunun üzerine pusu kurup oturur. Önümüz, arkamız, sağımız, solumuzdan sokulur; şükürden alıkoyar.“ (A’raf Sûresi, 11-18.)
*  Şeytan bizi isyana teşvik eder. Kin ve nefret doludur, kin ve nefretle doldurmaya çalışır.
*  Etkileyici, cazibedar/sehhardır. (Maide Sûresi, 91.)

*  Nâs Sûresinde belirtildiği gibi “vesvâs ve hannâs”dır.
Vesvâs; insanın kalbine ve aklına lüzumsuz ve alçakça düşünceleri atan; hiç belli etmeden fısıldayan, gizliden gizliye aldatma ve ayartma için fiskos edip duran; sinerek, gerisin geriye çekilerek fenalığa sürükleyen; değişik stratejilerle Hak’tan yüz çevirten; sineleri işkillendiren, demektir. Kur’ân, onun “mesajını süsleyerek” (Hicr Sûresi, 39-40) olumsuz/negatif duyguları vesvese verdiğini haber verir.
Hannâs; Allah anıldığı zaman geri çekilen, sinen, o esnada kaybolan, sıvışıp gidendir.
*  Şeytan; insanın damarlarında dolaşıp sû-i zânna / kötü düşüncelere atar. (Bediü’l-Halk, 11.)
*  İmân esasları ve tevhid konusunda şüpheye düşürür. (Buharî, Bediü’l-Halk, 11.; Lem’alar, s. 90.)
*  İbâdet, zikir ve tefekkürden uzaklaştırarak sefahete teşvik eder. (Mâide Sûresi, 91.)
*  Fuhşiyattan ve hoş olmayan her şeyden men eden (Ankebût Sûresi: 45) namazdan alıkor.
*  Şeytan insanı fuhşa, sefahete, sefalete sürükler. Özellikle yalnız ve başbaşa kalan kadınla erkeği. (Tirmizî, Birr, 66.)
*  Şeytan öfke ve kıskançlık küpüdür ve onları körükler. (Yusuf Sûresi: 40.) Öfke ateşini söndüren abdest almayı (İbn-i Hanbel, 4/226.) engellemeye kalkar.
*  Kötülüğü emrettiği yerde korkutur. (Âl-i İmrân Sûresi, 175.)
*  İsrafı, saçıp savurmayı telkin eder. (İsra Sûresi, 27.)
* Hıyanet ve nifaka sürükler.               
*  Yalancı ve sefih olan şeytan, “İnsanı yapayalnız ve yardımcısız bırakır” (Furkan Sûresi, 29.)
*  Şeytan acelecidir ve insanı aceleye getirerek hata yapmasına sebep olur. (Tirmizî, Birr, 66.)
*  Hayırhah gibi gözüküp insanı aldatır, cehenneme düşürür ve döneklik yapar. (İbrahim, 22.)
* Şeytanın en mühim desisesi, kendini unutturmak; İblis’in en mühim bir desisesi de, kendini, kendine tâbi olanlara inkâr ettirmektir. (Barla Lâhikası, s. 110, Lem’alar, 85.)
*  Şeytan iki yüzlüdür, münafıkların ilki ve sonrakilerin de akıl hocasıdır. (A’râf Sûresi, 27.)
* Şeytan insanı fakirlikle korkutur. İyilik, yardım, merhamet ve zekât vermekten men etmeye çalışır. (Bakara Sûresi, 268.)
*  Kendini inkâr ettirir. Bir mü’minin bir kötülüğüne karşılık bütün iyiliklerini unutturur. (Lem’alar, s. 91.)
*  İsrafı/saçıp-savurmayı teşvik eder. (İsrâ Sûresi,  27.)
*  Kur’ân hizmetkârlarını makam ve mevki ile aldatır.
*  Tenbellik ve hattâ vazifeşinaslıklarından istifâde eder. (Mektûbât, s. 401, 444.)
*  Şeytan, ahiret, öldükten sonra diriliş hakkında şüpheye düşürür. Kur’ân ise, dirilişin hem aklî, hem mantıkî, hem de tecrübî delillerini sunar. (Rûm, 27.; Yâsin, 77-78.; İnfitar Sûresi 6-8.)
*  Ölümü soğuk göstererek isyana teşvik eder. (Müslim, Cenâiz, 10.)
*  Şeytan, insana kusurunu itiraf ettirmez. (Lem’alar, s. 85.)
*  Ve ölüm anında insanın imânını çalmak ister. (Sikke-i Tasdik-i Gaybî, s. 26.)
Şeytanın herhangi bir yaptırım gücü olmamasına rağmen; bu özelliklerine binâen Kur’ân, onun üzerinde şiddetli ve sık sık tahşidât/vurgu yaparak, bizi bu desise, hile ve tuzaklarına karşı uyarır, teyakkuza/uyanıklığa, dikkate sevk eder.

TÜRKİYE’DE IRKÇILIĞIN ADI MİLLİYETÇİLİKTİR...
Biz tarihimizle, kültürümüzle, medeniyetimizle büyük bir milletiz. Her şeyden önemlisi biz birliğimizle bütünlüğümüzle, bin yıllık kardeşliğimizle, farklı inançlarımız, farklı etnik kökenlerimizle, tüm renklerimizle büyüğüz. Ortak tarihimiz, ortak kültürümüz, ortak medeniyetimiz, bu topraklar, bu vatan, bayrağımız, kaderimiz ve ideallerimiz bizi bir birimize kardeş kıldı. Soframızda ekmeği bölüştük, sevinci de kederi de paylaştık. Birbirimize akraba olduk, aynı cephede savaştık; Şehit düştük, gazi olduk ! Biz bu cennet vatanı birlikte kazandık…

Allah (c.c.) Nahl Suresi 92. Ve 93. Ayetlerinde bizlere şöyle buyuruyor:

“92- Bir ümmet, diğer bir ümmetten (sayıca ve malca) daha çok olduğu için, yeminlerinizi aranızda aldatma vasıtası yaparak, ipliğini sağlamca eğirdikten sonra onu söküp bozmaya çalışan kadın gibi olmayın. Allah sizi bununla imtihan eder ve şüphesiz hakkında ihtilaf ettiğiniz şeyleri kıyamet günü size mutlaka açıklayacaktır.

93- Allah dileseydi elbette hepinizi tek bir ümmet yapardı. Fakat Allah dilediğini saptırır ve dilediğine de hidayet verir. Şüphesiz ki, (kıyamet gününde) bütün yaptıklarınızdan sorumlu tutulacaksınız.”

Bizi birbirimizden ayırmak, bizim aramıza nifak sokmak, aramıza husumet tohumları ekmek, bizi birbirimize düşman eylemek kimsenin hakkı da haddi de değildir. Niceleri çıktı, bunu başarabileceğini aramıza nifak sokabileceğini, bizi birbirimizden ayırabileceğini düşündü… Tarih bugün onları değil, bizim sarsılmaz kardeşliğimizi yazıyor… Biz küçük meselelere takılıp kalamayız… Biz büyük düşünmek büyük adımlar atmak zorundayız. Ülkemiz adına, milletimiz adına, bu topraklar adına, istiklalimiz, istikbalimiz, bayrağımız, vatanımız adına daha fazla kenetlenerek Türkiye’yi çok daha ileri hedeflere taşımak durumundayız… Biz bunu başaracağımıza yürekten inanıyoruz… “Allah, inananlarla beraberdir…” şeklinde konuştu.

Hz. Adem’in başına gelen bizim de başımıza geldi


Gençlik Kolları Başkanı Eraslan’ın konuşmasının ardından Dr. Senai Demirci İslam kardeşliğini anlattı. Senai Demirci, Hz. Yusuf’un kardeşleri tarafından kuyuya atılmasını anlatarak, “Kuran’da ki en uzun kıssa Yusuf kıssasıdır. En detaylı kıssa da Yusuf kıssasıdır. Yusuf kıssası ilginçtir, üçlü bir sistemi vardır. Üç rüyası vardır, üç gömleği vardır, üç de Yusuf sahnesi vardır. Rüya ile başlar Yusuf kıssası. Bunu Rabbim bize niye anlatır. Bizi bize anlatmak için anlatır. Her bir kardeş kardeşe çok şey yapabilir. Birinci gömlek Yusuf kıssasında ‘Haset Gömleği’dir. Hz. Yakup, Hz. Yusuf’a gördüğü rüya için ‘Sakın bunu kardeşlerine anlatma kardeşlerin bunu kıskanabilir.’diyor. Bu güzel bir rüya, kıskanılası bir rüya, haset edilesi bir rüya. Ve biz kısa bir süre sonra Hz. Yusuf’un üzerinden bir gömleğin çıkarıldığını görüyoruz. Bu bizim gömleğimizdir. Yusuf burada bizi hepimizi âdemoğullarını temsil eder. Çünkü babamız Âdem’in başına gelen, bizim de başımıza gelecektir. Hatta gelmiştir. Tarih bununla başlıyor.” dedi.

Tarihin ilk ırkçılık vakası
Allah’ın Hz.Adem’i yarattıktan sonra meleklere Hz. Âdem için secde etmelerini emrettiğini ifade eden Demirci, “Yani Rabbimiz tarihi bize anlatırken bununla başlıyor. Diyor ki; ‘Âdem’i yarattım ve dedim ki: Âdem için secde edin.” Âdem’e secde edin değil. ‘Li âdeme’ tabiri var burada. Âdem’e secde edin değil, Âdem’in adına secde edin. Melekler secde etti, fakat birisi hariç. Kim? Şeytan değil henüz. Kendisini İblis diye biliyoruz. Daha şeytanlık kariyerine başlamadı! Bu detay önemli. Bunu bilmenizi istiyorum. Kuran’da iblis, şeytanın Allah’a bağlantısı bağlamında iblis diye zikredilir. Ümit kesen demektir iblis. Allah’tan ve Allah’ın rahmetinden ümit kesmiştir. Ama şeytanın insanla ilişkileri bağlamında adı şeytandır. Oda saldıran demektir. Şeytan maalesef bizden hiç ümit kesmez, her insan ona ümit verir. ‘Bundan ben, bal çıkarabilirim.’ der. Hepimiz ona ümit veririz. Haşa Allah’a da şeytanlık yapamaz, Rabbim der mesela. Şeytan ateist değildir, Allah’a rağmen var da değildir. İzinlidir sadece. Şeytan Allah’ın rızası dışında var değildir. Bizim zihnimiz batı felsefesini bize yansıtan Hollywood filmleriyle çok fazla kirlendiği için onlar şeytanın varlığını, Allah’a rağmen, Allah’ın düşmanı olarak tarif ederler. Hayır şeytan Allah’a hiçbir şey yapamaz, Allah’a karşı hiçbir kudreti yoktur. Fakat insanın düşmanıdır. İnsanı tuzağa düşürebilir. İnsanı kolayca yaptıklarını, kazandıklarını kaybettirebilecek felaketlere sürükleyebilir. Yıkım yanlısıdır, yok edicidir, yakıcıdır. Yok edici ve yakımcıların işi kolaydır. O yüzden Rabbimiz, ‘Şeytan düşmanınızdır’ der bize. Onun için iblis ve şeytan ayrımını hatırlattım. İblis derki; Hayır ben secde etmem. Niye? Gerekçesi ne? Kibirlendi. Peki kibirlenme nasıl ortaya çıkardı kendini. Şöyle ortaya çıkardı kendini; ‘Dedi ki, ben ateştenim, o ise topraktan. Kibrin gerekçesi yaptı, kendi ateşten oluşunu. Bu tarihin ilk ırkçılık vakasıdır. İlk ırkçılık buradan başlar ben ateştenim, o ise topraktan. Eğer Rabbimiz bana secde edin deseydi, yani arada Hz. Adem olmasaydı, iblis’in bu tıyneti, bu karakteri, bu kalitesizliği ortaya çıkmayacaktı. Ama hesap yaptı. Dedi ki; ‘Ben ateştenim, o topraktandır.’ Ve bundan sonra iblisi bütün tarih boyunca, kıyamete kadar şeytan olarak görüyoruz. Tek bir günahı var: Kibir ya da bunun göstergesi ırkçılık. Bir başkasını kendi ten renginden, dilinden, cinsiyetinden ötürü, ırkından ötürü, milletinden ötürü, mezhebinden ötürü aşağılamanın babası, anası, ana gövdesi, kökü budur.” şeklinde konuştu.

Irkçılık kardeşliğimizi öldürüyor
Senai Demirci sözlerine şu şekilde devam etti: “ Bu nasıl bir şeyse şeytanı şeytan yapmaya yetiyor. Yani başka bir günaha ihtiyacı yok çünkü bütün günahlar bu gövdeden çıkabilir. Demek ki; çok dehşetli bir kötülüktür. Irkçılık buradan başlıyor. Kardeşliğimizi öldürüyor. Bunun Yusuf kıssasıyla alakası ne derseniz; bakın kardeşlerine göre Yusuf bir kuyuya atılıp, arkasından pekala hiç umursanmadan dönüp gidilebilecek kadar sıradan adi biri. Ama babasına göre dünyalar güzeli Yusuf. Bu bize şunu gösteriyor. Siz ne kadar Yusuf olursanız olun kimin size baktığı önemlidir. Yakub’un gözündeki Yusuf, kardeşlerinin gözündeki Yusuf ile aynı değildir. Onlar için o kuyuya atılası, haset edilesi biri ama Yakub’un baktığı yerden baktığınızda öyle değil. Yaratanın baktığı yerden bakarsanız Adem, Hz. Adem olasıca, muhteşem bir varlık. İçinde muhteşem yetenekler kabiliyetler var. Ama iblisin baktığı yerden bakarsanız secde edilmeyesi, kıskanılası, haset edilesi biri.

İkinci Dünya Savaşı’ndakinden daha fazla insanın ölümüne sebep oldu
Kıssa bize hem kendi tarihimizi haber veriyor hem de şu anda güncel olan bütün insanlığı 20. Yüzyılda, yani insanlık tarihinde ikinci dünya savaşı kadar bu kadar çok sayıda insanın bu kadar kolay ve anlamsızca öldüğü başka bir örnek yok. Nuh Tufanı’nda bu kadar insanın helak olduğunu zannetmiyorum! Üç milyon, beş milyon insan öldü. Rakam bize tuhaf geliyor. Yani milyonun içinde bir kişi. Bir kişi çok önemli. Biz rakam zannediyoruz insanları. Haberleri okurken de öyle zannediyoruz. Dünya neden yaşadı ikinci dünya savaşını? Tamamen 1920’lerde ve 30’larda yeşeren İtalya’da Mussolini, Almanya’da Hitler, İspanya’da Franco, Rusya’da Stalin ve Lenin bunlarda fiili olarak aslında faşisttir. Yani kendi ırklarını önemseyen, kendi ırklarını önceleyen onu ali, temiz, biricik, başkalarını kirli yok edilesi adeta böcek gibi ezilesi gören bir inanç. Bu inançta Mussolini’de, Hitler’de, Franco’da, Lenin’de, Stalin’de samimiydi. Gerçekten kendi ırkları dışında başka ırkların varlığını lüzumsuz ve aşağı bir şey olduğuna inanmışlardı. Kim inandırdı? Bakın bütün o kanın arkasında şeytan var. Ve halen Avrupa başını yerden kaldırabilmiş değil. Bizim Bosna-Hersek’imiz, Filistin’imiz, Çeçenistan’ımız, Irak’ımız bütün o tutuşturulan kanın devamıdır.

Bölünmüş ülkeyi birleştirmeye çalışıyoruz
Bizim şu anda çözmeye çalıştığımızda durdurmaya çalıştığımız, Başbakanımızın, hükümetimizin, akil insanların, arkadaşlarımızın, kardeşlerimizin büyük bir çabayla durdurmaya çalıştığı, 7 bin 500 şehit, 22 bin PKK’lı örgüt mensubu insanlar ki, bunların çoğunluğu 14 yaşın altındaki çocuklar. PKK şu anda, son zamanlarda bir çocuk örgütü haline geldi. 17 bin faili meçhul bunların hepsi biz hayattayken oldu maalesef. Hesap soracak bana Allah diye korkuyorum bunlar 80’li 90’lı yıllarda oldu. 17 bin faili meçhul. Yani sizin babanız bir gün bir Toros tarafından alınıyor, nereye gittiğini, yaşayıp yaşamadığını bilmiyorsunuz. Böyle 17 bin tane hikaye var. Ve 380 bin kişide zorla göç ettirilmiş. Köylerinde koparılmış, memleketlerinden kendi itibarlarının olduğu yerden uzaklaştırılmış nereye gidersen git bu köyü yeter ki terk et diye 24 saat içinde köyleri yakılarak bunu maalesef devlet adına birileri yaptı. Tablo bu, şu anda biz kardeşlik adına bu tabloyu görmeden, ‘Ülkemi bölünüyor?’ diyoruz. Ülkeniz bölünmüş zaten. Nasıl bölünmüş? Sen Şırnak’ta elini kolunu sallaya sallaya gezemiyorsan, Van’a tayinin çıktığında ‘Tüh sürüldük!’ diyorsan, Şemdinli de memur olmaktan tir tir titriyorsan, seni ‘Hakkari’ye sürerim’ dendiğinde hakaret gibi algılıyorsan, senin ülken bölünmüş demektir. İzmir’de gezdiğin gibi Hakkari’de gezemiyorsan bölünmüşsün demektir. Peki biz ne yapmaya çalışıyoruz şu anda? Bölünmüş ülkeyi bütünleştirmeye çalışıyoruz. Orada ki kardeşimde evet Kürt’tür. Tepeden tırnağa Kürt’tür, Kürt olmak ayıp bir şey değildir. Kürtçe konuşmak terörist yanlısı olmak demek değildir. Senin Türkçe konuşmak ne kadar hakkınsa, Kürt kardeşinin de Kürtçe konuşmak o kadar hakkıdır. Allah’ın ayetidir diller. ‘Ben sizi, lisanınızı ve renklerinizi ayetler olarak yarattım’ buyuruyor. Ayetleri nasıl inkar ediyorsun. Mesele buraya kadar geliyor gördüğünüz gibi. Biz kardeşlerimizin gömleğini üzerinden çıkarmamak için ta en dipte bir yerde inancımızı itikadımızı sorgulamamız gerekiyor.

Biz secde etmiyoruz!
Acaba biz Adem’e secde edilen, meleklerin secde ettiği fakat iblisin secde etmediği yerde o sahnede hangi taraftayız. Biz secde etmiyoruz. Secde etmek demek o sahnede ‘Allah’ım ben iblisin tarafında değilim, ben meleklerinin yanındayım’ demektir. Namazdaki ikinci secdeyi şöyle ifade ederler: Secde eder melekler birde bakarlar ki biz secde etmemişiz, secde etmemiş olma ihtimalini de görünce bir daha şükür secdesine kapanırlar. Bu yüzden secdemiz iki defadır. Bu bir yorum, yakıştırmadır, gayet de güzel bir yakıştırmadır benden yana.

Şimdi biz secde ederek, namazlarda secde ederek yerimizi ve tarafımızı belli ediyoruz. Çünkü namazın duruşu hayatın duruşudur. Namazda duruş hayatına namazı omurga yapmak içindir. Çünkü namaz omurga demektir Arapça’da. Salat omurgadır. Tepeden kuyruk sokumuna kadar vücudu ayakta tutan sistemdir. Vücudun her yerine sinir gider vücudun her yerinden sinir gelir. Namaz da böyledir. Hayatın omurgasıysa namazın hayata taşan yerleri vardır, hayattan namaza gelen yerler vardır. Şimdi secdemiz bizim duruş secdemizdir. Diyoruz ki; ben şeytanın olduğu yerde değilim, iblisten yana değilim. Ben, ‘Ben ateştenim, o ise topraktan. Ben Türk’üm o ise Kürt. Ben Türkçe konuşuyorum o ise Lazca konuşuyor. Ben erkeğim, o kadın. Ben sünniyim o alevi.’ demelerin hepsi buraya girer. Secde eden diyor ki ben o tarafta değilim. Secde edişimiz, o tarafta olmayışımız ve şeytana iblise muhalefet edişimizin belgesi, göstergesidir secde.

Şimdi hem secde edip hem de insanları mezhebine, ırkına, rengine, cinsiyetine göre baştan ayırırsak şizofrenik bir duruşla karşı karşıyayız. Secdemizin hakkını vermiyoruz demektir. Secde şeytandan yana olmamak demektir. Şeytanın taraftar olduğu yerde durmamak demektir. Öyleyse secdemizi bir kez daha kontrol edeceğiz.

Kardeşliğimizin hakkını vermek için bedel ödemek zorundayız
Şu anda ülkemizde dökülen, dökülmüş olan ve Allah korusun birisi bir tuzak daha kursa, Bingöl’de 33 tane gencecik evladımızı kaybettik, tamamen şüpheli. Allah muhafaza Reyhanlı’daki kardeşlerimize Allah şahadet nasip eylesin, bunların hepsi kardeşliğimize tuzak. Kardeşliğimizin hakkını vermek için bedel ödemek durumundayız. Ezberlerimizi unutmak durumundayız. Ezberlerimiz çok kuvvetli, şablonlarımız çok dehşetli. Ben ne zaman ırkçılık diline, ya da bunun adına şimdi şey diyorlar, tıp doktoru olduğumu söylemeyi unuttum hoca değilim o dille konuşmuyorum kusura bakmayın, Kuran’a karşı sadece ilahiyatçılar değil hepimiz sorumluyuz. Tıpta acı olan ilaçların üzerine tatlandırıcı sürülür ki alımı kolay olsun, onlara draje denir. Tablet değil draje diye yazarız reçeteye. Irkçılığın Türkiye’de ki uygulamasının adını da sevimli bir kelime olsun diye Milliyetçilik koymuşuz. Ben milliyetçiyim dediğimde kimse beni ayıplamaz. Çünkü onun zihnimizdeki tasavvuru olumludur. Bana sorarsanız kelimeler üzerinden tartışmanın âlemi yok. Türkiye’de milliyetçilik adı altında uygulananların birçoğu bire bir ırkçılığa denk geliyor. Uygulamada böyle.

Türkleri seviyorsanız, Türkçü yapmayın
Irkçılık bir ırka yapılacak en büyük kötülüktür. Ne zaman bunu söylesem birisi tuttu, hatta birkaç defa önümü kesen oldu. ‘Sen Türk düşmanı mısın?’ diye sordular. Hayır ben Türk dostuyum, Türk’üm ve Türk olmaktan da şeref duyuyorum. Ama Türkçülük Türklere yapılan en büyük hakarettir. Türkleri seviyorsanız onları Türkçü yapmayın. Onları Türkçülük üzerinden ırkçı yapmayın. Çünkü ırkçılık sizi dünyada rezil edecek, Allah korusun ahrette perişan edecek. Kafanızı secdeye koysanız da şeytanla kol kola dolaşmış sayılacaksınız. Çok sinsi bir şeydir. Dediğim gibi kendisini sadece Türk-Kürt, Arap-Acem, Siyah-Beyaz olarak göstermiyor. Kendisini ben erkek o kadın, biz Sünni o alevi diye de gösteriyor. Bir sürü versiyonu var. Biz Bayburtluyuz, onlar Gümüşhaneli diye de bir versiyonu olabilir. Yok öyle bir şey hepimiz kardeşiz. Bu çok sinsi bir şey olduğu için içeride gelir bize vurur, vurur, vurur, vurur….

Osmanlı’yı Milliyetçilik yıktı
20. Yüzyılın başına kadar insanların aklında 1789 o dehşet Fransız İhtilal’ı fitnesine kadar sistematik olarak insanların aklında gerçekten ciddi bir ırkçılık, ulusalcılık hiç olmadı. Daha doğrusu bu kadar sesli gündeme gelmedi. Ama biz sonradan anlıyoruz ki; bütün bunun nedeni yer yüzünde bin küsür yıllık huzur adasını kurmuş olan Osmanlı’ya düşmanlık, onu kuyuya atıp onun gömleğini çıkarma ve ona kurulan pusuymuş. Ve ne yazık ki milliyetçilik akımları yüzünden balkanlar derken Araplar ve Ortadoğu elimizden gitmiş… Bakın şu anda her yerde kan var. 150 yıl önce başlayan o hesaplaşmanın kanını bizim çocuklarımız şu anda ödüyor.

Yavrusunu toprağa koymuş anaların sızısı sizce bitti mi? Biz toprağa verdik iş bitti. O akşam haberlerde seyrediyoruz o kadar. Dahası yok… Kapandı zannediyoruz. Evladını toprağa koyan anneye sorun bakalım o makam peşinde mi? Evladını toprağa koyunca acısı da toprağa giriyor mu? Babası halen kayıp olan o 17 binin içinden biri olan babanın o evladını düşünün… Demek ki bizim kardeşlik dediğimiz şey, şeytanın ve şeytanla kol kola gezenlerin en başta uğraştıkları şey… En önce bizi oradan yakalayacaklar. İlk bizi oradan kuyuya atacaklar ve ilk gömleğimizi orada üzerimizden çıkaracaklar. Bu konuda gerçekten hassas olmamız gerekiyor. Çok duyarlı olmamız gerekiyor, ezbere konuşmamamız gerekiyor.

Yahudileştiğimiz zaman Yahudilerden biz korkar hale geldik
Bakın Yahudilerden dehşetli nefret ediyoruz. Kahrolsun İsrail diye bağıracak olsam bana herkes katılır. Peki biz neden Yahudilerden çekinir hale geldik. Çünkü Osmanlı, ki Osmanlı’nın uyguladığı Türkçülük değildi. O tamamen İslam’ı ve İslam kardeşliğini uyguladı. Biz şunu gördük: Yahudileştiğimiz zaman Yahudilerden biz korkar hale geldik. Yahudileşmediğimizde Yahudiler bizden çekiniyordu. Yahudileşme ne demek? Bir yanlış anlayışımız vardır Kuran’la alakalı, hepimizin ezberindedir o. Zannederiz ki Cenab-ı Hak İsrailoğulları’nı yani Yahudileri lanetledi. Bir kavmin lanetlenmesi Allah’ın rahmetine ve merhametine uygun değildir bir kavmin lanetlenmesi. Çünkü o kavimden bebekler doğuyor, masumlar büyüyor. Siz İsrailoğulları’ndan biri olarak doğdunuz gözünüzü bir atçınız lanetlisiniz. Allah buna izin vermez, Kuran’da lanetli kavim yoktur, lanetli tavır vardır! Kuran’ın en az onda biri İsrailoğulları’nın yaptıklarından bahseder. Peki ne zaman bu bahsi açmıştır Rabbimiz? Mekke de mi, Medine de mi? Nerde açmış olabilir? Medine diye düşünüyorsunuz öyle değil mi? Bende öyle zannediyordum; hayır. Kuran ‘Ben-i İsrail’i yani İsrailoğulları’nın kendi ırklarını ali, temiz, başkalarını kirli gören, kendi ırkları üzerinden ırkçılık yapmaya başladıkları ve adeta Allah’ı da kendi tekellerine alışlarını, imanlarını pazarlık konusu yapışlarını ve bütün bizi bekleyen tehlikeleri Mekke’de anlatır. Mekki ayetlerdir. Bakın Mekke’de tek bir Yahudi yok. Demek ki sorun Yahudiler değil! Sorun bizim Yahudileşme tehlikemiz. Yahudileşmek nedir? Yahudileşmek kendi ırkını baştan ali, yüce, temiz kabul etmektir. Yahudileşmek sadece Yahudilere özgü değildir, her ırkı böyle bir tehlike bekler, her milleti böyle bir tehlike bekler. Yazık ki bizim de bilinç altımızda bunların ipuçları vardır. Böyle iblis gibi mi bakacağı bir birimize, yoksa melekler gibi mi, yoksa Yakub’un Yusuf’a bakışı ya da Allah’ın kuluna bakışı gibi mi bakacağız. Hayır onda hata olabilir, onda kusur olabilir, o günah işlemiş olabilir, onun ayağı kaymış olabilir, onun dili sürçmüş olabilir, ama onun içinde bir cevher var. O çamurdan ayıklarsa kendini, ben ayıklayabilirsem o altın ortaya çıkacak. Birbirimize böyle bakmamız gerekiyor. Bakın hepimizi o ana sahneye çağırıyor Rabbimiz, o sahnede meleklerin tarafında mısınız, şeytanın tarafında mısınız?

BAŞBAKANIMIZ SAYIN TAYİP ERDOĞANIN DEDİĞİ GİBİ  OLMALI :
"MİLLET VE MİLLİYETÇİLİK DUYGULARINI İSTİSMAR EDENLERE KARŞI UYANIK OLUN"
"Aziz milletimin, millet ve milliyetçilik duygularını istismar edenlere karşı uyanık olmasını bilhassa rica ediyorum." diyen Başbakan Erdoğan, "Şunu herkes bilsin ki, tek bir gayemiz vardır, o da bu topraklarda kardeşliği yüceltmektir. Ben sevgili vatandaşlarıma soruyorum, ne olur, 'milliyetçiyiz' diyenlere hangi etnik unsurdan olursa olsun şunu sorun: 'Bu millet için, bu ülke için kaç dikili ağacınız var ve bunlar nerede?' bunu sorun. Şehitlerimizin hatırasına gölge düşürmeden, şehitlerimizin ruhunu muazzep etmeden; tam tersine, onların ideallerini yaşatarak, onların uğruna canlarını verdiği bu güzel ülkeyi daha da büyüterek, geleceğe ilerleyeceğiz. İşte biz şu ana kadar yıkılmaya yüz tutmuş 4 bini aşkın vakıf eseri bugüne kazandırdık, geleceğe devrediyoruz. İşte Milliyetçilik budur. Bununla da kalmadık. Şimdi yeni yeni eserler inşa etmek suretiyle geleceğimizi inşa ediyoruz. Ve 76 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından, her bir ferdin, kimliğini, parasını, pasaportunu onurla taşıyacağı, aynı topraklar üstünde, bir ezanın sedası altında ve onun altında bir kıble istikametinde, aynı bayrağın gölgesinde, aynı marşın ezgisinde kardeşçe istikbale yürüyeceğiz. Allah'ın izniyle, milletimizin duasıyla, birlik ve kardeşlik içinde, inşallah çok aydınlık yarınlar inşa edeceğiz. Biliniz ki; bu hükümet milletin hükümetidir, sizin hükümetinizdir, millet için vardır, milletle vardır. Milletimizle beraber oldukça, millete hizmet yolunda nice başarılara -inşallah- hep birlikte imzamızı atacağız. Bu düşüncelerle sözlerime son verirken, tekrar buluşmak, tekrar hasbihal etmek umuduyla, hepinizi Allah'a emanet ediyor, sağlık, afiyet içinde huzur dolu nice günler diliyorum." şeklinde konuştu.

HUZURLU BİRLİĞİN REÇETESİ ÜSTAD BEDİÜZZAMAN'DADIR.
Günümüzde despotluk, ırkçılık, menfî milliyetçilik ve benzeri şeylerin, insanlığın birlik ve beraberliğini, barış ve huzurunu sağlamaktan çok uzak olduğu artık anlaşılmıştır.


Bunlar çare olmak yerine, birer âhenk, huzur ve sistem bozucu
olmuş ve sürekli kavgalar, çarpışmalar, kaoslar ve darbelere sebep olup, çoğunluklar üzerinde azınlık hâkimiyetine yol açarak; Nemrut, Firavun, Deccal ve Süfyan gibi, insanlığın başına belâ olan ve insaniyeti mahveden zorba, despot ve müstebitleri doğurmuştur.

Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, “Ehadis-i şerifede gelmiş ki: Ahirzamanın Süfyan ve Deccal gibi nifak (münafıklık) ve zındıka (dinsizlik) başına geçecek eşhas-ı müthişe-i muzırraları (çok zararlı dehşetli şahısları), İslâm’ın ve beşerin hırs ve şikakından (aç gözlülük ve ayrılıklarından) istifade ederek, az bir kuvvetle nev-i beşeri (insanlığı) herc-ü merc (alt üst) eder ve koca âlem-i İslâmı esaret altına alır”1 sözleriyle bu büyük tehlikeyi haber vererek, başkasını yutmakla beslenen ırkçılık ve menfî milliyetçilik gibi zehirli unsurların yerine, insanlığın huzurlu birlik ve beraberliği için en iyi kalıcı ve geçerli çarenin din, vatan ve sınıf birliği olacağını, bunun sonucu ise, samimî kardeşlik ve müsalemet, yani barış içinde yaşamak olduğunu belirtmiştir.2

Ahirzamanın son dilimi olan çağımızın en şerir ve dehşetli şahısları Süfyan ve Deccal’in şerrine karşı koyup, set çekmenin yolunun bu birlik ve beraberliklerle olacağının altını çizmiştir. “Hadis-i sahihle, ahirzamanda İsevîlerin hakikî dindarları ehl-i Kur’ân ile ittifak edip, müşterek düşmanları olan zındıkaya karşı dayanacakları gibi, şu zamanda dahi ehl-i diyanet ve ehl-i hakikat, değil yalnız dindaşı, meslektaşı, kardeşi olanlarla samimî ittifak etmek, belki Hıristiyanların hakikî dindar ruhanileriyle dahi, medar-ı ihtilâf noktaları muvakkaten medar-ı münakaşa ve niza etmeyerek, müşterek düşmanları olan mütecaviz dinsizlere karşı ittifaka muhtaçtırlar.”  3

Hem Süfyan, yani Müslümanlar içinden çıkan ve aldatmakla iş gören; hem Deccal, yani bütün semavî dinlere ve inançlara savaş açan bu iki dehşetli şahıs ve zihniyetin tahribatlarıyla yaralanan ve bozulan İslâmî terbiye ve zedelenen iman ve ahlâk karşısında; önce Müslümanları imana ve doğru İslâmiyete ve İslâmiyete lâyık doğruluğa dâvet eden Üstad Bediüzzaman Hazretleri, “Eğer biz (Müslümanlar) ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakaik-ı imaniyenin kemalatını ef’alimizle izhar etsek (hal ve hareketlerimizle göstersek), sair dinlerin tabileri (mensupları) elbette cemaatlerle İslâmiyete girecekler; belki küre-i arzın bazı kıt’aları ve devletleri de İslâmiyete dehalet edecekler.” 4 ifadeleriyle, bu sayede meydana gelen muazzam bir İslâm birliğinin bütün insanlığa huzur ve barış getirip, gerçek medeniyeti de tesis edeceğini, bunun Hıristiyan ruhanîlerin yanında hürriyetçi ve demokrat güçlere ve bütün insanlık için faydalı çalışma yapan her kesim ve organizasyona kadar uzanacağını söylemektedir. 5

Üstad Bediüzzaman, “Tevhid-i imânî (iman birliği) elbette tevhid-i kulûbü (kalblerin birliğini) ister. Ve vahdet-i itikat (inanç birliği) dahi, vahdet-i içtimâiyeyi (sosyal birliği) iktiza eder (gerektirir)” 6 diyerek, imânî birlikle beraber sosyal birliğin zarûretini de belirtmiş, Risâle-i Nur yoluyla toplumun bütün kesimlerine bu birlik çağrılarını yapmıştır.

Bilhassa, İslâm âlemi içindeki Türk, Kürt ve Arap milletleri; ehl-i sünnet ve Alevîler, siyasetçilerimiz ve vatandaşlarımız bu birlik çağrısının birinci muhatablarıdır. Meselâ, “Âlem-i İslâm milletleri Arabın metanetinden ders almışlar. İnşallah, yine Araplar ye’si bırakıp, İslâmiyetin kahraman ordusu olan Türklerle hakikî bir tesanüd ve ittifak ile el ele verip Kur’ân’ın bayrağını dünyanın her tarafında ilân edeceklerdir” 7 sözleriyle Türk ve Arap kardeşliğini hatırlatıp, bu birliğin güzel neticelerini müjdelemiştir.


Seçilmesi kendi iradesi ile olmayan bir değer için üstünlük adletmek şeytanın misasından sahiplenmektir.

Ey aziz ve pek değerli kardeşlerim iradi olmayan bir seçim ile emanet edildiğimiz aileler ne utanç kaynağımız olmalı nede Üstünlük adledeceğimiz bir konudur. Biliniz ki her hangi bir hastahanede doğup yanlışlıkla(Taktiri ilehi ile) Bir alman veya ingiliz bir aileye doğan çocuğu olarak verilsek; onlarda doğan çocuğu bilip büyütecektir. Büyüyen kişinin o milletin milliyetçisi (ırkçısı) olması muhtemel olup acı bir durumdur.

Günümüzde bazı ırkçı sözde müslümanlardan biri (kalpleri cc bilir) bir vakit Tv de Efendimiz sav'in bile ırkının Arap olmayıp kendi ırkından olma cüreti/gafleti/pervasızlığını göstermişti.Halbuki efendimizin ırkının ve kabilesinin ismi belli olmasına rağmen çarpıtması ne denli bir mikrobik illetien saplandığının belirtisidir.

Efendimizin "Arabın arap olmayana üstünlüğü yoktur üstünlük takvadadır" hadisi şerifi olayı net bir şekilde ifade ederken yer ve göğün yaradılış gayesi olan kendisinin arap olması araplara ayrıcalık tanımadığını işaret etmektedir.

Ülkemizde çeşitli dönemlerde halkın arasına sokulan nifak tohumları ile çeşitli çatışmalar ve hayatını yitiren halkımız olmuştur. Günümüzde bazı kişilerce halkımız arasına ekilmeye çalışılan nifak tohumlarından biri olan ırkçılık tohumu ile zarar verilmeye çalışılmaktadır.

Bilinizki insanoğlunun en büyük düşmanı olan şeytandan miras alanlar şeytanın saffındaki uşaklardır.​
 “Ey insanlar! Muhakkak ki biz, sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve sizi millet millet, kabile kabile yaptık ki, tanışıp kaynaşasınız. Allah katında en şerefliniz Ondan en çok korkanınızdır.”
(Hucurat suresi, 13)

ırkı farklı diye insan insana zulmeder mi ?evet ediliyor malesef
ırkı farklı olan din kardeşlerimin ne zorluklarla mücadele
ettiğini duyduğumda ki üzüntümü hala ifade edemiyorum
dinimiz islam,Kur'an-ı Kerimi ve peygamber (aleyhisselatu vessellem)efendimizi takip ettiğimiz sürece
hataya düşmeyiz...inşeALLAH ....
RABBİMİZİN ayetlerinde ırkçılık yasaksa,YASAKTIR...
MUHAMMED MUSTAFA aleyhisselatu vesselam efendimizin sözlerine tabiysek MÜ'MİN olan ırkçı olmaz hala ırkçılık yapıldığına şahit olmak canımı acıtıyor
Kulun kuldan üstünlüğü sadece Takvada olur ve olmalıdır

RABBIMIZA layık kullar,MUHAMMED MUSTAFA aleyhisselatu vessellem efendimize layık ümmet olabilmek duası ile
RABBİM takvada üstünlük versin inşeALLAH




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder